Her zaman en güzelini almak, en yakışanı giymek, en lezzetlisinin yemek, en iyisini kullanmak, en iyisi olmak istediğimizi  ve bunlara ulaşmak için gecemizi gündüzümüze kattığımızı itiraf edelim. “Ben en üstününü istemiyorum.” diyene rastlamadım. “En kötüsüne bile razıyım, yeter ki olsun. “ şeklinde konuşanlar sadece çaresizliklerinden böyle konuşuyorlar. Hayallerindekine kavuşabileceklerini bilseler böyle konuşmazlar.

  Rabbimiz, eğer içimize en güzel ve en iyi gibi duyguları yerleştirmemiş olsaydı. Yeryüzü böyle güzel imar edilemezdi. Yapılan binalar bu kadar sağlam olmazdı, dikilen giysiler bu kadar göz alıcı olmaz, pişirilen yemekler bu kadar lezzetli olmazdı. Sanatkarlar hiçbir zaman yetişmez; hatta sanattan bahsedilemezdi. Her şeyde bir hikmeti gizleyen Mevlamız bunda da daha keşfedemediğimiz birçok hikmeti gizledi muhakkak.

   Hiç fark ettiniz mi? En iyisini, en güzelini istediğimiz şeyler hep bu dünyaya ait olan şeyler. Ölümden sonraki hayatımız için en güzeli, en üstünü deyip o hedefe ulaşmak için gecemizi gündüzümüze katmıyoruz. Bırakın en güzeline kavuşmayı istemeyi; birçok Müslüman, senedi varmış gibi, “Cezamız kadar yanıp çıkarız.” diyerek en aşağılarına razı geldiğini ifade ediyor. Bu işte bir terslik yok mu? Kısacık dünya hayatında büyük hedeflere ulaşmak için ömrünün en güzel çağlarını hiç düşünmeden harcayan insanlar, ebedi hayatlarını geçireceği yurttaki şartlarını hiç hesaba katmıyorlar. Orada da en güzeli benim olsun demiyorlar. Akıl sahibi olan kişi, bir gece kalacağı beş yıldızlı otel odasına mı yatırım yapar; yoksa ömür boyu yaşayacağı eve mi?

  Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de Mevlamız, kendi nefislerine zulmedenlerden, orta yolu tutanlardan bir de hayırda ileri geçenlerden bahsediyor. Hayırda ileri geçmenin büyük bir lütuf olduğunu belirtiyor. Bu ayeti okurken “Hayırda ileri geçenlerden olabilir miyim? Ben, ileri geçenlerden olmaya çalışacağım.” diyen kaç kişi vardır acaba?  “Cennetin kıyısında bir yer bana yeter.” deyip geçiştiriyoruz. Niye cennetin kıyısı? Niye en güzel yeri değil? Peygamberimiz (sav) "Allah'tan cennet istediğiniz zaman Firdevs'i isteyin. Çünkü Firdevs, Cennet'in ortası ve Cennet'in en yükseğidir.” buyuruyor. Cennetin en yükseğine talip olmak ona kavuşacak kadar ibadete düşkün olmayı da gerekli kılıyor. Zaten o makamı isteyen bu isteğini amelleriyle ispatlar.

   “Cennet cennet dedikleri - Birkaç köşkle birkaç huri – İsteyene ve onları – Bana seni gerek seni.” diyen Yunus Emre Cennet’in en büyük mükafatını hedeflemişti. Peygamberimizin dostları olan sahabelerin nasıl hayırda yarıştıklarını hatırlayalım : Tebük seferi yapılacak ve Medine halkından sefer için yardım toplanıyor. Hz Ömer o günlerde malı olduğu için kendi kendine “Ebû Bekir’i geçersem ancak bugün geçebilirim.” diyor ve malının yarısını ailesine bırakıyor, yarısını ordu için Peygamberimize getiriyor. Hz Ebu Bekir (ra)  ise malının tamamını getiriyor. Peygamberimiz (sav) ailene ne bıraktım? diye bir soru yönelttiğinde ondan aldığı cevap şu : Onlara Allah ve Rasülünü bıraktım. Bu cevabı duyan Hz Ömer (ra)  kendi kendine “Vallâhi onu hiçbir hususta kesinlikle geçemem!” diyor.

   Ebu Talha ” Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz.” ayetini duyunca” yerinden kalkıyor ve içinde altı yüz hurma ağacı bulunan çok sevdiği bahçesini ihtiyaç sahiplerinin kullanması için vakfediyor. Eşine gidip bu kararı söylediğinde eşinin de aklından böyle bir şey geçtiğini işitiyor ve seviniyor. Bazen savaşmak için toplanan orduyu teftiş eden peygamberimiz çocuk yaşta sahabelerin ordu içinde yer aldıklarını görüyor , onları uyarıyor ; bazen de savaşa katılmalarına izin veriyordu.

  Genç Osman’ın fedakârlığını duymuşsunuzdur. Bağdat seferinde bıyığına tarak batmayan orduya alınmayacak dendiğinde demir tarağı dudağının üstüne batırıp “İşte bıyığıma tarak batıyor, beni de orduya alın.” diyerek etrafındakileri şaşırtan bu fedakâr ve cesur asker, savaş esnasında kahramanca savaşıyor ve şehit oluyor. Ben daha gencim biraz daha hayatımı yaşayayım diye düşünmüyor. Peygamberlerin bile kavuşmak istediği cennetteki mertebeyi hedefliyor.

   Üç ayları idrak ederken bahsettiğim duygu ve düşünceler hesaba katılırsa daha verimli günler geçireceğimize inanıyorum. Rabbini razı etmek uğruna yapabileceği en büyük fedakârlıkları keşfedip onu gerçekleştirme çabası içinde oldu mu bir insan, artık huzur ve mutluluğu başka yerde aramaz. Ne demiş şair:  Ballar balını buldum kovanım yağma olsun.
( Her Zaman Ve Her Yerde En Güzeline Talip Olmak başlıklı yazı AbdullahGndm tarafından 7.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.