2008 YILI MEVLANA HAFTASINDA KAYSERİ - MELİKGAZİ BELEDİYESİ ÇOCUK MECLİSİNİN TERTİP ETTİĞİ "AŞK ÇAĞLAYANI MEVLANA" KONULU KONFERANSTA YAPTIĞIM KONUŞMA METNİ


Değerli Misafirler, Sevgili Çocuklar, Kıymetli Mevlânâ Dostları,

Gönül ve aşk insanı Mevlana’yı doğumunun sekiz yüzüncü, aramızdan ayrılışının 734. yılını anma ve anlama arzusuyla tertiplenen programa hoş geldiniz, safalar getirdiniz. Burada uzun bir konuşma yaparak sizlerin çok değerli zamanınızı almak istemiyorum. Amacım buradan çıktığınız zaman aklınızda ve yüreğinizde; gönül eri, aşk çağlayanı Hazreti Mevlana’nın gönüllere işleyen sevgisinden, yüreğimize damlayan birkaç anlamlı söz ve hayatından birkaç güzel örnek kalmasını istiyorum. Mevlânâ Hazretlerinin gönüllerinize hitap edecek cümleleriyle seslenmek istiyorum.

Mevlana Hazretlerini tanımak için o Allah dostunun hayatına bakmamız gerekiyor. O; nasıl inanmış, nasıl düşünmüş ve nasıl yaşamıştır. O; ilahî aşkla yüreğini doldurmuş, gönlüne Allah (c.c) ve Rasulullah (s.a.v) sevgisini koymuş, onların sevgisiyle yoğrulmuş bir Allah dostudur. İslama aykırı olan herşeyden kaçınmış, ömrünü iman ve Kur’an yolunda geçirmiş, aşk çağlayanı olarak damla damla gönüllere akmıştır.

Çağının ve yaşadığı coğrafyanın sınırlarını aşan Mevlâna; bilgin, şair ve fikir adamıdır. O düşüncelerinin merkezine insanı ve ilahî aşkı yerleştirmiş, bütün dünya insanlığını muhatap alarak eserlerini meydana getirmiştir. Mevlâna’nın yaşadığı dönemden sekiz asır sonra bile düşüncelerinin değerli olmasında, eserlerinin günden güne artan ilgiyle okunmasındaki sır Mevlânâ’nın aşk çağlayanı olup gönüllere akmasıdır.

734. Vuslat Yılında Mevlânâ Hasreti Yüreğimizi Yakmaktadır

Vuslat ve hasret; biri kavuşmayı, diğeri özlemi ifade eden iki kelime. Her yıl 17 Aralık'ta Hz. Mevlânâ’nın Cenâb-ı Hakk’a kavuşmasının (Ö.1273); kendi ifâdesiyle şeb-i arûsu yani düğün gecesi çeşitli etkinliklerle anılmaktadır. Bizde burada o gönül insanını rahmetle anıyoruz. Mevlânâ'nın; sevgi ve barış dolu sözlerine hasretiz. Aslında Mevlânâ'ya ve fikirlerine hep hasrettik. Bugün bu özlemimiz çığlık çığlık semâya yükselen bir duygu hâline geldi.

Mevlânâ'da halk sevgisi, Hakk sevgisinin bir yansımasıdır. O Hakk sevgisiyle insan sevgisini birleştirmiş; insanı sevmenin de Hakk'ı sevmek demek olduğuna inanmıştı. Semadaki el hareketlerinin anlamı da budur. Haktan alır halka veririz. Çünkü Mevlânâ Hazretleri insanı çok iyi tanıyordu.

Mevlânâ Hazretleri, "Hamdım, piştim, yandım!" şeklinde özetlediği hayatını bir başka ifade ile şöyle dile getirmektedir: "Ölü idim; dirildim... Gözyaşı idim; tebessüm oldum... Aşk deryasına daldım; nihayet bâkî (sonsuz) olan devlete eriştim..." diyor.

"Yaşadığım müddetçe Ben Kur'an'ın kuluyum, kölesiyim. Ben Muhammed-i muhtarın yolunun toprağıyım. Birisi benim sözlerimden bundan başka bir söz söylerse, Ben söyleyenden de o sözden de şikâyetçiyim…" diyor. Böyle buyuran Mevlânâ’da İslamî olmayan, bir hareket, bir davranış olur mu? O tam manası ile Hazret-i Peygamber'in yolundadır, başka türlü olamaz. Bir rubaîsinde şöyle diyor:

"Yine gel, yine gel, her ne isen olduğun gibi yine gel… Hakkı tanımıyorsan, ateşe tapıyorsan, puta tapıyorsan yine gel. Bizim dergâhımız, evimiz ümitsizlik evi değildir. Yüz kere tevbeyi bozmuş olsan yine gel…"

Bu sözler "Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyiniz. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok bağışlayan çok esirgeyendir." (39/53) ayet-i kerimesinin açıklamasından ibarettir.

Mevlânâ (k.s.) buyurur: “Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.”
Dostluk ve arkadaşlık Mevlânâ’nın dilinde güzel anlam bulur: “Dost ol, sayısız dost gör. Dostun olmazsa yardımsız kalırsın.” (VI, 498)

”Sen dostun mutluluğuyla sevinirsen bu dünya sana gül bahçesi görünür.” (Mesnevî, IV, 2372)
”Dostlarla beraber olan, hamam ateşinin içinde kalsa da gül bahçesinde sayılır.” (Mesnevî, IV, 1976)
Mevlânâ gönle, gönül dünyasının zenginliğine büyük önem verir. Onu, huzurlu çözümlerin kaynağı olarak gösterir: “Bu dünya su küpü, gönülse ırmak. Bu dünya oda, gönülse şaşılacak şeylerle dolu bir şehir.” (Mesnevî, IV, 811)

“Toprakta yeşeren gül bahçesi yok olur, gönülde yeşeren gül bahçesi ise ne hoş olur.” (Mesnevî, VI, 4650)
“Bil ki lezzet içtendir dıştan değil. Köşk ve saraylar arzu etmeyi ahmaklık bil.” (Mesnevî, VI, 3420)
“Gönül ovasına girmek gerekir, zira dünya ovasında ferahlık yoktur. Dostlar! Gönül emin yerdir. Orada pınarlar, gül bahçesi içinde gül bahçesi vardır.” (Mesnevî, III, 514–515)

“Barış dalgaları kopar, gönüllerden kinleri giderir. Bunun aksine savaş dalgaları kopar, sevgileri alt üst eder. Sevgi acıları tatlıya çeker, tatlılaştırır. Çünkü sevgilerin temel özelliği, doğru yola götürmektir.” (Mesnevî, I, 2578–2580) Yunus Emre: “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” Demiyor mu?
“Sevgiden bulanık sular durulur, berraklaşır. Sevgiyle ölü diriltilir, sevgiyle padişahlar köle yapılır.” (Mesnevî, II, 1530–1531) Yunus Emre: “Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için, dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.” Diyor.

“Yakınlık dili başka bir dildir. Gönül beraberliği, dil birliğinden daha iyidir. Gönülden; söz, işaret ve yazı olmadan yüz binlerce tercüman belirir.” (Mesnevî, I, 1206–1208)

“Annenin hakkı Allah’ın hakkından sonra gelir. Çünkü o kerem sahibi, senin cenini ona emanet etti. Onun bedeninde sana şekil verdi. Taşımak için de ona huzur ve kabiliyet verdi. O da seni kendisine bağlı bir parça gördü. Allah’ın takdiri bağlı olanı ayırdı. Hak binlerce sanat ve fen yarattı, böylece anne de seni sevgiyle kuşattı.” (Mesnevî, III, 325–328)

“Ey Müslüman! Sen bizzat edep iste. Edep her edepsize sabretmektir ancak. Falan kişinin kötü karakteri ve huyu vardır diye şikâyet eden kişi, bil ki kötü huylu olduğu için kötü huyluyu kötüler. Güzel huylu kötü huylulara sessiz kalan, kötü karakterlilere tahammül edendir.” (Mesnevî, IV, 771–774)

“Bilgi Hz. Süleyman’ın iktidarının saltanat mührüdür. Bütün âlem ceset, ilim ruhtur.” (Mesnevî, I, 1030) “Gönül ehlinin ilimleri onları taşır, ten ehlinin ilimleri ise onlara yüktür. İlim gönle aksederse yardımcı olur, ilim bedene yansırsa yük olur.” (Mesnevî, I, 3446–3447) “Dostuyla hoş geçinen dostsuz kalmaz. Müşteriyle iyi anlaşan iflas etmez. Ay geceden ürkmediği için böyle parlak kaldı. Gül de dikenle uyuştuğu için bu kokuyu elde etti.” (Mevlânâ’nın Rubaileri, trc. M. Nuri Gençosman, nu, 211)

“Gamlı yoldaşlarla oturma dedim sana. Sakın, güzel tavırlı neşeli dostların yanından ayrılma. Bağa geldiğin zaman dikenlik tarafına gitme. Gülden, yaseminden, sarmaşık gülden başkasıyla ilgilenme.”(Rubai nu. 1199)

* * *
Mevlânâ, kendi hatasını düzeltmeden başkasının ayıbını arayanları hoş görmez. Önce insanlar kendindeki kusur ve hataları görmeye çalışmalıdır. Zaten kendisindeki kusurları görmekle uğraşan bir insan, başkasında kusur aramaya fırsat bulamayacaktır. O bu düşüncesini şöyle anlatır: “Karşısındakinde gördüğün suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu kendi tabiatından atman gerek. Sendeki çirkin huy, sana onda göründü. O sana âdeta bir aynadır...” Buna göre demek ki, insan, kendi kusurlarını gidermeden başkasıyla uğraşmamalı. Zaten kendisi de aynı kusuru işlerken başkasını o kusurdan men etmesi çok faydalı olmayacaktır.

* * *
Mevlânâ’nın gözü, insanlardaki kusuru görmek için değil, güzellikleri ortaya çıkarmak için vardı. Onun bütün insanlıktaki gördüğü güzellikler, aslında onun kendi gönül güzelliğinin yansımasıydı. Eğer biz, çevremizdeki herkesi kötü görmeye başladıysak, o kötü gördüğümüz şeylerin içinde bizden de yansıyan bir şeylerin olabileceğini unutmamamız gerekiyor.

Mevlânâ düşüncesinde tembelliğe yer yoktur. Çalışmadan Allah’a tevekkül (Her şeyi Allah’tan beklemek) diye bir şey yoktur. Ona göre çalışma kutsal bir görevdir. “Allah’a dayanıyorsan çalışma hususunda dayan. Kazan da sonra Allah’a tevekkül et.” Başka bir sözünde ise şöyle der: “İnsanını uğradığı zarar, çalışmamasından ileri gelir, kârsa çalışıp çabalamasından. Takdir haktır ama insanın çalışması da haktır.”

* * *
Öyleyse bizler de insanlarda arayıp iyi bir yön bulabiliriz. Sadece insanlarda değil, her konuda güzel olanı görmek... Böylece insanın olumlu yanları düşünmesi ona pozitif bir enerji verecektir. Hz. Muhammed, bir grup insanla beraber yolda yürürlerken bir köpek leşine rastlar. Bu manzara karşısında herkes, burnunu tıkayarak o köpeğin çirkin görüntüsünü tasvir etmeye başlar. Birisi ne kadar pis kokuyor derken bir diğeri cesedin aldığı tiksintici görüntüyü eleştirir. Bu durum karşısında Hz. Muhammed’in (s.a.v) yorumu ise hepsinden farklıdır: “Ne kadar güzel dişleri var değil mi? İnci gibi.”

Mevlânâ, insanların zaten içinde potansiyel olarak bulunan güzellikleri harekete geçirmiştir. Biz eğitimciler de öğrencilerimizde bulunan güzel yönleri ortaya çıkardıkça daha başarılı olabiliriz.
İnsanları olduğu gibi kabul eden Mevlânâ, onları aldığı gibi bırakmamıştır. Mevlânâ, bir ahlâk hocası olmasının yanı sıra bilgiye de çok önem veren bir bilgindir. O, bilgiye olan düşkünlüğünü meşhur eseri Mesnevî’de şöyle dile getiriyor: “Bilgili adamın uykusu ibadetten üstündür. Hele insanı gafletten uyandıran bilgi olursa. Bilgi, uçsuz bucaksız ve kıyısız bir denizdir. Bilgi isteyense, denizde dalgıçlık edene benzer.”

Mevlânâ’nın kim olursa olsun insanlara karşı tahammül ve hoşgörüsü de sınırsızdı. Bir gün kendisiyle sema etmeye kalkan bir sarhoş, ikide bir ona çarpıp onu rahatsız edince orada bulunanlardan bir kısmı, engel olup sarhoşu çıkarmak isterler. Mevlânâ, onlara şöyle söyleyerek engel olur: “O içmiş ama siz sarhoşluk ediyorsunuz.”
Onun engin hoşgörüsüne verilecek bir örnek ise şu olaydır. Bir gün yolda iki kişi kavga ederlerken birisi diyor ki: Bir söyle bir işit! Bu sözü duyan Mevlânâ, derhal yanlarına giderek o adama: “Ne söyleyeceksen bana söyle, benimle kavga et diyor, bana bin söyle bir bile işitmezsin!” Bu sözden sonra adamlar barışıyorlar. Yunus’da: “Yaratılanı severiz yaratandan ötürü.” Demiyor mu?

Mevlânâ’nın hoşgörüsü ve merhameti sadece insanları değil bütün canlıları kapsamaktadır. Yavrularından ayrılmış ve aç kalmış bir köpeği görünce ona ekmek götürüyor. Bir başka zamanda bir kadının gönderdiği iki tepsi yemeği silip süpüren köpeği gördüğünde de kimseye dokundurtmuyor, “O sizden daha muhtaç...” diyerek...” Bu örnekle hayvanlara olan merhametini de ortaya koymuş oluyor.

Gönlünü yıkayıp arıtmamışsan… Devamlı abdest alıp durmaktan fayda bekleme… Gülün annesi dikendir… İyi ağaçtan… Talihli dal çıkar… Körler çarşısında ayna satma… Sağırlar çarşısında gazel atma… Muhabbet ve merhamet insanlığın… Hiddet ve şehvet de hayvanların sıfatlarıdır… Sabır kurtuluşun anahtarıdır… İçteki kiri su değil… Ancak gözyaşı temizler… Hiçbir viraneyi definesiz bilme…

Küçüğüyle, Büyüğüyle İnsana Sevgi

Bir mahalleden geçiyordu. Yolu üzerinde çocuklar kaydırak oynuyorlardı. Mevlâna'yı gören çocuklar, oyunlarını bırakarak, koştular, elini öptüler. Mevlâna da onların elini öptü, sevdi, okşadı, gönüllerini aldı. Yalnız bir çocuk vardı ki, oyununu bitirememişti. Uzaktan Mevlâna'yı seslendi: Mevlâna, ben de geliyorum, bekle beni. Mevlâna bekledi. Taa çocuk oyununu bitirinceye dek. Nihayet o da geldi. Büyük insanla küçük insan karşılıklı el öptüler.

Mevlâna, insanı, küçüğüyle büyüğüyle sever, saygı gösterir, insana lâyık olduğu değeri verirdi. O, renkleri ve dilleri, hatta inanışları ayrı olan insanları bir tutuyor, "Değil mi insandır, mayaları birdir" diyerek, kötülüklerin değişen görünüşler olduğunu söylüyordu.

İnsanlar yaradılıştan iyidirler, kötülükler değişmez unsur değil, zamanla değişir. Bunlar, iyinin delil ve rehberidir. Yine diyordu ki: “Bir insanın, başkalarında kusur görmesi, ayıplaması, gerçekte kendi kusurunu görmesi demektir. İnsanın önce kendisindeki kin, kıskançlık, hırs, zalimlik gibi kötü huyları görmesi, onlardan arınması lâzımdır. Ondan sonra başkalarını kınamalıdır.”

Mevlâna, insanlara karşı duyduğu sevgiyi, bütün canlı varlıklara. Hayvanlara karşı da duymuştur. Bir yıkıkta yavrulayan, fakat yavrularından ayrılmadığı için aç kalan bir köpeğe günlerce ekmek taşımış, Emîr Pervanenin evinden gümüş kaplarla gelen yemekleri, köpeklerin önüne dökmüş: “İstek ve meyil bakımından onlar sizden daha muhtaç” diyerek, yemeklere kimsenin elini dokundurmamıştı. Mevlâna en verimli çağında dahi evini, çocuklarını ihmal etmiyordu.

Mevlâna'da Gerçek Dost ve Gönül

Mevlâna'ya göre gerçek dost, Hak'tır. O'nun dostu olmak, O'nun dostluğunu kazanmak, ancak O'nu sevmek, derin bir aşkla sevmek ve O'na yakın olmaktır.
Dostluk, paraya pula değil, ruha duyguya dayanmalıdır;'. Bir şiirinde Mevlâna: "Benin; ne altın dolu keseye, ne de altın kâseye meylim vardır" der. Altın dolu kese de altın kâse de dünya ehlinindir. Kadirbilirlik, samimiyet, sevgi, şefkat, gibi mânevi duygular ise gönül ehlinin.

Yine bir şiirinde Mevlâna: "Bu hırka içinde olduğumuz müddetçe, ne kimseden incinir, ne de kimseyi incitiriz..." buyurmaktadır. Gerçekten de Mevlâna, ömrü boyunca ne incinmiş, ne de incitmiştir. Gönül onun için bir Tanrı kıblesidir. Gönül yıkmamak gerekir. Der ki: “Hacılar Kâbe’nin dört tarafından da secdeye varırlar. Kâbe’yi ortadan kaldırdığın zaman herkes gönül gönüle secde ediyor, demektir. Şu halde inanan bir insanın gönlü Allah’ın evi yıkılır mı?”

Bir şairimizin de "Kıblegâh'ı kibriyadır yıkma kalbin" kimsenin' dediği gibi gönül adamı Mevlâna, insanı sadece gönül kıblesinin mihrabı olarak görür ve buna önem verir. Der ki: “İnsan-ı kâmii'lin (olgun insanın) şu âlemde bir alâmeti olsaydı, ilâhi işaretlerin tümüne gönül yoluyla tercüman olurdunuz. İnsan, gönle eğildi, onunla seninle benli oldu, onun sesini dinledi mi, kendini bildi demektir. Kendini bilenin Allah'ı bileceği aşikârdır. Yoksa bu esrarı başka türlü çözmeye imkân yoktur.”

Bir rubaisinde şöyle der:“Belini bağla o gönüldeki parlak ışığa. Boş masallarla çözülmez bu düğümlü esrar. Nitekim dağda, bayırlardaki çayla, derenin sana bir faydası yok, evde akan çeşme kadar…” Mevlâna, insanlar arasındaki her günün doğuşun, savaşın ortadan kalkması için "gönül birliği"ne varmalarını şart koşar ve: "Gönül birliği dil birliğinden üstündür" der. Düşünen, seven, inanan insan Mevlâna'nın gönlü işte budur…

* * *

Mevlâna der ki: "Kendinde gam hissedince hemen istiğfar et." “Zulmetten, gamdan, kederden sana her ne arız olursa, onun sebebi kayıtsızlık ve küstahlıktır.” diyor.

Günümüzde insanlarımızın en büyük dertlerinden biri de can sıkıntısı. Yediden yetmişe kadar her kesimden duyabileceğimiz sözler: “Benim canım çok sıkılıyor, ne yapmam lazım?” İnsanın bazen kalbinde bir sıkıntı, huzursuzluk doğabilir. Bu durum kimi zaman kısa sürer. Bazen de hiç bitmeyecekmiş gibi uzun gelir insana. O anları yaşarken sebebini kendimize de sorarız; ama cevabını bulmakta zorlanırız.

İşte bu gibi durumlarda sevgi ve aşk sultanı Mevlânâ, sıkıntının reçetesini şu güzel beytiyle bizlere sunuyor: “Kendinde üzüntü hissedince hemen tevbe et, yaptığın kötü işler için af dile. O zaman üzüntün Allah’ın izniyle gider.” diyor.

Mevlâna, sıkıntının çoğaldığı, içimizi bir huzursuzluğun kapladığı, sanki kara bulutların üzerimize akın ettiği zamanlarda samimi, içten gelen bir gönülle günahlarımıza tövbe etmeye çağırıyor. Ruhumuzu yoran, inciten günahlar bize bir sıkıntı olarak geri dönüyor. İlacın ise ancak doğruluk ve samimiyet içinde tövbe etmekle olacağını söylüyor.

Yunus (a.s), balığın karnında karanlıklar içinde kalınca bu hale düşmesinin sebebini Allah (c.c)’tan izin almadan kavmini terk edişinde bulur. Kendini Rabb’ine karşı suçlu hisseder. O haldeyken bütün karanlık ve zulmeti nuruyla aydınlatacak olan Allah’a (c.c) sığınır. Onun yüce adını dili ve gönlüyle zikreder. Onun güzel isminin nuruyla aydınlanır, balığın karnından kurtulur, felah bulur.

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Yunus’un balığın karnında iken yaptığı duâ olan: “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn.’” “Senden başka ilah yoktur. Sınırsız kudret ve yüceliğinle Sen, her şeyin üstündesin, doğrusu ben yapılması gerekeni yapmamak suretiyle kendime haksızlık edenlerdenim.” (Enbiya, 87) Bu duâyı herhangi konuda yaparsa Allah onun duâsını mutlaka kabul eder.” (Tirmizî, Deavât, 82; Ahmed b. Hanbel, el- Müsned, nr. 1383)

Mevlânâ’nın Mesajı

Mevlânâ düşünce ve inanç sisteminin merkezine insanı oturtmuş bir fikir adamı ve gönüller sultânıdır. Onun anlayışına göre insan, geçmişten geleceğe doğru yol alan, âlemin en değerli ve gözde varlığıdır. Bu yolculuk insanın kendisini tanımasıyla başlar, Hakk’ı tanıma tarafına doğru sürüp gider.

Mevlânâ’ya göre bu yolculukta gönül âdeta motor, aşk ona elektrik veren dinamo, Kur’an ve Sünnet ise hayat rehberi, yol gösteren pusula gibidir. Bu yolun yolcusunun üslûbu müsamaha, misyonu ise kendisine ve başkalarına ümîd aşılamak ve bu sûretle hayâtı anlamlı kılmaktır. Bu bakımdan Mevlânâ’nın anlayışında insan gönlünün, aşkın, Kitap ve Sünnet’e bağlılığın, müsamahanın ve ümidin ayrı bir yeri ve önemi vardır.

Bunlar Mevlânâ’nın en çok vurgu yaptığı ve evrensel mesajını üzerine bina ettiği temel esaslardır. Mevlânâ gönülle ilgili şunları söylemektedir: Gönül aşk ve ma’rifet yeridir. Mevlânâ gönlü “nazargâh-ı ilâhî” olarak görür. Gönül, gerçek bir gönülden, nebî ve velîlerin gönlünden beslendiği zaman gönül adını almaya hak kazanır. Böyle bir gönül her şeyden değerlidir. Vuslata ermenin yolu Mevlânâ’ya göre gönle girmektir.

Gönül, gönül fırını denilen aşkla pişer. Gönlün hamlık ve kabalıktan kurtulması için aşk ateşinde yanması gerekir. Aşkla gönül birdir. Gönül Allah’ın hissedildiği yer, aşk da O’nu hisseden güçtür. Yıkık gönül Allah’ın nazar buyurduğu varlıktır. O yıkık gönlü tamir eden ne kutlu gönüldür. Yûnus Emre de bu mânâda şunları söyler: “Bir kez gönül yıktın ise, Bu kıldığın namaz değil, Yetmiş iki millet dahi, Elin, yüzün yumaz değil.” Yine “Gönül çalabın tahtı, Çalab gönüle baktı, İki cihan bedbahtı, Kim gönül yıkar ise.” Demiyor mu?

Uzaktan ve yakından davetimize katılarak programımızı şereflendirdiğiniz için siz değerli Mevlana dostlarına, bu güzel programın hazırlanmasında emeği geçen başta Melikgazi Belediye Başkanı Sayın Dr. Memduh BÜYÜKKILIÇ’a, Melikgazi Belediyesi Çocuk Meclisine, tertip heyetine, programa davet ederek konuşma yapmama vesile olan Sayın Elif MERTER Hanımefendiye, programa emeği geçen tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum. Rabbim cümlemizi Mevlana gönüllü insanlardan eylesin. Hayırlı günler diliyor hepinizi Allah’a emanet ediyorum. Kalbinizden sevgi, yüzünüzden tebessüm, dilinizden güzel sözler eksik olmasın. Hoşça kalın, dostça kalın.

( Aşk Çağlayanı Mevlana başlıklı yazı Ali ÖZKANLI tarafından 26.04.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.