Şu anda elimde “Aşka Söz Verdik” başlığıyla çıkan mükemmel bir eser var. Zaten günlerdir kitabın gelmesini bekliyordum. Nihayet kitaplar elime ulaşmıştı. İlk işim koliyi açmak ve beklediğim kitabı bir solukta okumaktı. Öyle de oldu. Yüreklerindeki sevdayı satırlara nakış nakış işleyen güzel yürekli 29 gönül dostu bir araya gelerek, inci tanelerini hatırlatan şiirleriyle bu nadide esere imza atmışlar. En başta Değerli Gönül Dostlarım Adem EFİLOĞLU ve Zekeriya EFİLOĞLU kardeşlerime, SEN DE YAZ sitesinin çok değerli yönetimine ve esere emek vererek elimize ulaşmasını sağlayan tüm güzel yüreklere şükranlarımı sunuyorum.

“Bir Sevdadır Erciyes” Antolojisini elime daha yeni almışken, kendi sitemizin nadide antolojisiyle karşılaşmak bu âcizi o kadar mutlu etti ki anlatamam… Bu yürek eseri benim için bir başka… Sevincimi kelimelerle ifade etmem çok zor. Maalesef duygularımı kâğıda istediğim gibi dökemiyorum. Şairin; “Dili yok kalbimin ondan ne kadar bîzarım” (şikâyetçiyim) dediği gibi… Sevincim, bizlere ait bir eser olmasından dolayı.

Sevgili dostlarımın gönül çağlayanlarından yüreklerimize akan sevgi selinin lezzetini tatmak bir başka… Gönlümüze esen seher yeli, yüreklerimize düşen şebnemlerle nadide satırları okumak bizler için mutluluk kaynağı.

Bu satırlar sadece antolojimizi tanıtan bir yazı olmayacak galiba. Radyo programlarımda zaman zaman yaptığım “Hasbihal” sohbetlerinin bir benzerini de burada yapacağım gibime geliyor. Ne yapalım, serde öğretmenlik var. Bir çeyrek asır, bin bir renk ve kokuda nadide çiçekler yetiştiren bir bahçıvanın söyleyecek çok sözü olmalı değil mi? Yetiştirdiğimiz yüzlerce öğrencilerimiz bir vefa örneği arayıp soruyorlar. Allah onlardan razı olsun.

Hocam kısaca antolojiyi tanıtsaydınız diyecekler için önceden bir cevap olsun diye belirtiyorum. Dilimiz döndüğünce antoloji vesilesiyle sizleri bulmuşken dertleşelim istedim. Öyle ya sevinçler paylaşıldıkça artar, dertler de paylaşıldıkça azalırmış.
Daha 1. yılını yeni dolduran, henüz yeni yaşında, daha yolun başında edebiyat onur ödülü ile başarısını taçlandırmasını mı söyleyeyim… Yıllardır bu alanda emek veren onlarca sitenin hiçbir meyvesi yokken, 1 yaşındaki bu nadide sitenin ürün vermesini mi anlatayım…

Sitemizin “Aşka söz Verdik” Antolojisi şu an elimde. Yeni bir çocuğunuz olur da bayram sevinci yaşarsınız ya… İşte benim sevincim de ona benziyor. Bu da sitemizin sevgi çocuğu değil mi? 29 güzel yüreğin nakış nakış işlediği gönül satırları şimdi karşımda beni okumaya çağırıyor adeta… 29 Harf… 29 Gönül İnsanı… A ile başlayıp Z ile biten alfabe gibi…(A) Adem EFİLOĞLU ile başlayıp (Z) Zekeriya EFİLOĞLU ile son bulması… Bu koskoca iki güzel gönül arasında yüreğiyle yazan 27 gönül insanı… Baştan ve sondan yüreğimize efil efil esen sevgi rüzgârları arasında kalmak ne güzel… Bu iki güzel yürek, tevafuk olarak biri başta biri de sonda yer almış. Rabbim ne de güzel denk getirmiş değil mi?..

Eserimize “Aşka Söz Verdik” diyerek başladık değil mi? Söz sultanları aşkla ilgi ne güzel sözler söylemişler. Yüreklerimizi serinletecek bir demet sunalım mı?

“Aşk bir sarmaşıktır. Sarmaşık; bir ağacı dıştan sarar, yemyeşil gösterir ama içten içe kurutur. Nice çınarlar, nice selvi boylular aşkın sarmasıyla içten sararmış kurumuştur, dışı yeşil görünür hâlâ. Mâşuk uğruna ölmek, aşkı ispatlar mı? Aşkın ispatı için can vermek en kolay yoldur. Dirilip tekrar can verebilecek, yani aşkı için her gün ölmeyi göze alabilecek olan ise gerçek âşıktır.

Peki, aşk nasıl bulunur? Birdenbire bulunur. Galip Dede; "Birdenbire bul aşkı, bu lütfe (armağan) bulanındır" der. Aşk, bir bakıştan ibarettir ve anında bulunur. Çünkü o, kalbin görüşüdür. Bir de büyü var. Aşk'ın büyüsü nasıl görünür? Aşktaki büyü, kendiniz olamamaktadır. Kendiniz gibi davranmadığınız zaman aşk sizi büyülemiş demektir. Sevgi büyü değildir. Sevgi, duygularımıza hâkim olabildiğimiz noktaya kadar, olan şeydir. Büyüleyen kısım aşka varınca geliyor. Mecnunluktur, çılgınlıktır o nokta. Sen sen olmaktan çıkarsan, aşk başladı demektir.

Aşk bedeni nasıl kuşatır? Bu, kalp ile zihnin örtüşmesidir. Kalbin, akla hâkim olup oradan gözünüzü, kulağınızı, ihtiyatınızı kapladığı an, aşk bütün genleri ve hücreleri kuşatmış demektir. Bu noktada mı aşk'ın gözü körleşir? Kördür evet. Siz bakarsınız ama gördüğünüz görmek istediğinizdir. Kalbin görmek istediğini görmeye başlarsınız. Çünkü aşk bir bakıştır ve güzelliği sadece siz görürsünüz. Leyla kara kuru bir kızdı ama Mecnun'un gözüyle bambaşkaydı.

Aşk bir hastalık mıdır ve bir gün geçer mi? Evet, bir hastalıktır ama bu, reddedilecek bir hastalık değildir. Bu hastalığı ömründe bir kez geçirmeli insan... Gerçek aşk ise yarası kapanmıyor. Bugünkü ucuz ilişkiler değil tabiî. Aşkın yarası yanık yarası, kılıç yarası gibidir. Mutlaka kalpte izi kalır. Peki, aşk bir teslimiyet midir? Evet, teslimiyettir ve hiçbir şekilde soru sormamaktır. Aşkı hayatın bir yerinde bulmak insanın kaderi midir? Biz aşkı arayan gözle bakarsak aşkı buluruz. Aşk bizi bulmuşsa işte o, kaderdir... Aşk ile kalabilmek duası ile...”

Kâinatın mayası aşktır. Allah (c.c) Peygamber Efendimizi (s.a.v) sevgi hamurundan yaratmış ve ona “Habibim” demiştir. Onun için gönül insanları; “Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl… Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl?” diyorlar. Rabbimiz Güllerin Sultanına “Sevgilim” diye hitap ediyor. O halde bizde aşka ve muhabbete söz verdik.

İncitmemeye ve incinmemeye… Sevmeye, sevilmeye… Hak dostu gönül âşığı Yunus Emre’nin; “Yaratılanı severim, yaratandan ötürü” dediği gibi, sevmeye söz verdik değil mi?... hiçbir ayırım yapmadan sevmeye… Güzel yüreklere nefes olmaya… Canlara can katmaya var mısınız?

Bu nadide eseri, gönül cevherlerimizin sergilendiği satırları anlatmak o kadar zor ki… Gerçek anlamda anlatmak istesem, tanıtım yazısı olmaktan çıkar, adeta bir “Sevgi Risalesine” dönüşür. Yorumlarla ortaya bir kitap çıkar.

Kafesinden özgürlüğe kanat çırpan ak güvercin çok ama çok şeyleri ifade ediyor olmalı değil mi dostlar… Prangalar, zincirler kırılmalı, yürekler sonuna kadar açılmalı, gönüller inşiraha (açılmak, genişlemek, sevinmek) ermeli… Kalpler ancak o zaman itmi’nana (kalpten inanmak, güvenmek, huzura ermek) erer değil mi?

Ötelerin ötesine “Maveraya” yol bulabilecek… Kaf dağının ardındaki Zümrüd-ü Anka’ya ulaşabilecek… Âb-ı Hayat’ı tadabilecek miyiz?..

Bunları gerçek anlamda tadabilmek için çok emek gerek. Gönül erenleri bilmeyi şöyle anlatırlar. İlm-el-yakîn, ilimle bilmek, Ayn-el-yakîn, gözle görerek bilmek, Hakk-al-yakîn, her şeyi ile bilmek demektir. Örnek verecek olursak; İzmir’de yaşayan bir kimse, ömründe hiç kar görmese, kar kendisine anlatılsa, bu kimsenin kar hakkındaki bilgisine (İlm-el-yakîn) denir. Yakından karı görmekle hasıl olan bilgisine de (Ayn-el-yakîn) denir. Karı eline alıp incelese, soğukluğunu öğrense, biraz yiyip tadına baksa, bu bilgisine de (Hakk-al-yakîn) denebilir. (Mektubât-ı Dehlevî) Rabbim bizleri gerçekleri hakkıyla bilen ve dosdoğru olarak yaşayanlardan eylesin.

Yunus Emre; “İlim ilim bilmektir / İlim kendini bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Bu nice okumaktır. Okumaktan mana ne / Kişi Hakkı bilmektir / Çün okudun bilmezsin / Ha bir kuru emektir” dediği gibi Hakk’a ulaştırmayan ilmin boş yere uğraşmak olduğunu belirtiyor.

Hayatı güzellikle doldurmak sevgi ile mümkündür, sevmeyen sevilmez. Sevgisiz kalmayın, gönlünüz, gününüz hep sevgiyle dolsun. Hak dostu Allah aşığı Yunus Emre sevgi konusunda bakalım ne diyor: “Ben gelmedim kavga için / Benim işim sevgi için / Dostun evi gönüllerdir / Gönüller yapmaya geldim.” “Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim, sevilelim / Dünya kimseye kalmaz.” Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri de şöyle diyor : “Hiç kimseye hor bakma / İncitme, gönül yıkma / Sen nefsine yan çıkma / Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler.”

Sevgi bir güle benzer, çiçekte sonsuzluğu yaşarken dikende sonsuz acıları tadarsın. Öyle bir sevgi olmalı ki, çöldeki çiçeği kurutmamak için gözyaşlarıyla sulamak, gözlerde bir damla yaş olup kaybetmemek için ağlamamak gerekir. Sevgiler kır çiçekleri gibi ellerde değil, kurşun yarası gibi kalplerde taşınmalıdır. Ayrılıklar küçük sevgileri öldürür ama büyük sevgileri güçlendirir. Tıpkı rüzgârın mumu söndürüp de ateşi güçlendirdiği gibi.

Sevgililer İstanbul gibi olmalı, fethi zor ama fatihi bir tane olmalıdır. Sevgi çiçekleriyle olmak, onları koklamak, sulamak, yetiştirmek, onların boy atmasını görmek ne kadar güzel olur değil mi? Sevgi başlarımızın tacı, gönül bahçemizin en güzel meyvesidir. Sevgi dolu bir dünyada yaşamak özlemi ne güzeldir. Sevgi pınarları birer Zemzem, Kevser ve Gül olan misk gibi kokularıyla olmak, canımız çiçekleri solumak, sevginin yakıcı ve ölümsüz güzelliğiyle beraber olmak umuduyla.

Dili, ırkı, rengi, cinsiyeti ve görüşü ne olursa olsun insan olarak sevmek… Bu sitede o kadar güzel yüreklerle gönül köprüleri kurdum ki… Sözü güzel, özü güzel, gönlü güzel öyle dostlarım oldu ki anlatamam… Evet, birbirimizi görmeden sevmek… Diyeceksiniz insan görmeden sevebilir mi? Yazılanlar gerçek ise sözler kalbin aynasıdır. İç âlem çoğu kez simadan (yüzden) belli olur. İçin güzelliği dışarıya yansır.

Önemli olan nelere değer verdiğimizdir. İmam-ı Gazali Hazretleri; “İlahları heva ve heves, Rableri yöneticiler, kıbleleri para, kanunları benlik, arzuları makam ve şöhret, ibadetleri zenginlere hizmet, dillerinde vesvese ve desise, hazineleri yalan, dolan ve kurnazlık, düşünceleri meşrebi ve menfaatlerinin icap ettirdiği şekilde hilebazlık olanların kalplerine ilahi sırlar ve nurlar nasıl girebilir ki. Bu insanlar karanlıkla aydınlığı nasıl ayırt edeceklerdir” diyor. Ne ibret vesikası sözler değil mi dostlar.

Rasul âşıkları “Biz seni görmeden sevdik Ya Rasulallah” diyerek sevdalarını dile getiriyorlardı… Yine kendilerine bildirilenlere “Âmennâ ve saddaknâ” (İnandık ve tasdik ettik) “Semi’nâ ve etağnâ” (İşittik ve itaat ettik) diyorlardı. Hz. Ebubekir’e (r.a) müşriklerin; “Arkadaşın Miraca çıktığını söylüyor ne diyorsun dediklerinde; “O söylediyse, doğrudur” diyerek “Sıddîk” unvanını alması boşuna mıydı?

Evet dostlar, sözler veriyoruz… Sevgiye, saygıya, hoşgörüye, barışa, dostluğa, kardeşliğe, kaynaşmaya ve dayanışmaya… Verilen bu sözleri gerçek anlamda tutabiliyor muyuz? Aşka söz verenler her şeye de söz vermiş olmuyor mu?

Ahid yayınlarından çıkan bu nadide eseri elimize aldığımızda ilk olarak kitabın kapağı, sonra da kitabın ismi insanlara mesaj veriyor. “Aşka Söz Verdik” İddialı olduğu kadar samimi bir söz. Kitapta ilk başta sevgi dolu yüreğiyle değerli gönül dostum, kardeşim Adem EFİLOĞLU’nu görüyoruz. “Kızıl Şafaklar” mısralarında hiç unutamadığımız, o derin anlamıyla ufuklarında kaybolduğumuz, her okuduğumuzda bize çok ama çok şeyleri hatırlatan insani değerler bir kez daha karşımıza çıkar. Bu koskoca yüreğin “İki Hece İki Kelime” başlığıyla devam eden satırları, bize sevginin anlamını bir kez daha idrak etmemize yardımcı oluyor. “Senden Kalan” şiiriyle bizleri sevdanın ortasında uzun bir yolculuğa çıkarıyor. “Sevdiğim” satırlarıyla sevginin anlamını, sevgilinin değerini ve sevdanın kutsallığına şahit oluyoruz. Bir sevgi adamına da bu satırlar ne de güzel yakışmış değil mi sevgili dostlar.

Biraz önce belirttiğim gibi 29 güzel yüreğin nadide satırlarına birer cümle ile değinecek olsam, ortaya bir kitapçık çıkacak. Bunu yapmayı çok isterdim ama neşter yiyen bu yaralı yürek, uzun soluklu çalışmalara takat getiremiyor. Gönül dostlarımdan özür diliyorum. Ama bizim yapamadığımızı sitemizde yapacak öyle güzel yürekler, öyle mâhir kalemler var ki, mutlaka onlardan biri veya bir kaçı tüm gönül dostlarının nadide satırlarına yer vererek eserimizi hakkıyla tanıtacaklardır.

Aciz kalemimle “Yüreğime Kor Düştü” şiirimde Erciyes’e olan sevdamı dile getirmeye çalıştım. “Hayran Olun” şiirimde sevginin hayranı olmanızı arzu ettim. “Anne” şiirimle de tüm annelere, özellikle de rahmetli anneme olan özlemimi dile getirmeye çalıştım.

Kitabın sonuna gelince değerli kardeşim Zekeriya EFİLOĞLU’nun nadide satırlarıyla karşılaşıyoruz. Ön kapaktaki ak güvercin özgürlüğe uçarken, arka kapakta “Gözlerin” satırları yüreklerimize nefes veriyor adeta. “Ağladım” dizeleriyle “sahibine ulaşmayan sözcüklere, yüreğin kör hançerle dağlanmasına, çölleşen gözyaşlarına, tut ellerimi hayat uçurumunun kenarındayım, sevmek isterken sözlerini bilemediğimde ağladım” satırlarını okurken insan nefis muhasebesine giriyor. Aynı zamanda rahmetli Ömer Lütfi METE’nin “Uçurumun Kenarındayım Hızır” mısralarını hatırladım ve bu güzel yüreğe de rahmet okudum. “Duydum Ama Anlatamadım” satırlarıyla hayatın zorlukları karşısında Hak mücadelesi veren yiğitlerin, ateşe su taşıyan serçenin, Ashâb-ı Kehf’in Kıtmir’inin, yanık ekin yaprağına dönenlerin, sevda mücadelelerini gözyaşlarım ile okudum.
Gördükleri karşısında ezilen yüreğim, Bilal-i Habeşi gibi çöl kumlarında kayaların altındaki kutlu ve muştulu direnişin yangınını, söyleyememenin zorluğunu, satırlarda hissettim. “Gitme” dizelerinde ise, titreyen bir kuş gibi tutsak ellerin, yürekte asılı kalan birikmiş duyguların, seherde ağlaşan serçelerin, uçup giden turnaların, Yusuf gibi sabrın sonundaki kurtuluşun, seherde dualarla kalkan ellerin siluetini görmüş gibi oldum. Sevda rüzgarları yüreğimize esince işte böyle esmeli.

Son söz olarak sizlerden isteğim 174 sayfadan oluşan 29 şairin yer aldığı 87 şiiri doyasıya okumanız. Bu satırlar sizleri değişik âlemlere taşıyacak, ruh dünyanızı, hayata bakışınızı değiştirecek. Her bir şiirle sevgi okyanusunda bir yelkenliye binecek ve uzun bir seyahate çıkacaksınız. Umarım mutlu olursunuz.

Daha söylenecek çok söz var ama biz kısaca Selam ve Dua diyerek bitirelim. Rabbim kalbinizden sevgiyi, yüzünüzden tebessümü, dilinizden de güzel sözleri eksik etmesin. Hoşça kalın. Dostça kalın.
( Sende Yaz Antolojisi1“aşka Söz Verdik” Üzerine Hasbihâl başlıklı yazı Ali ÖZKANLI tarafından 13.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.