Ey Nefsim Fena Et Feda Et
İnsan nefsindeki büyüklenme, enaniyet, ya da kendine benlik verme İblis
ile başlar, tarihte de Firavunların, Nemrutların en önemli özelliğidir.
Bu duygu bedenini kapladığında insanın şuuru kapanır. Kişi şeytanlaşır,
Deccalleşir, Firavunlaşır ve Nemrutlaşır. Gurur, kibir ve kendini
beğenmişlikten kontrolünü kaybeder. Bediüzzaman’ın ifadesiyle "sırf ene
kesilir." Her konuda kendi aklını beğenir, her fikrinin doğru olduğunu
zanneder, her şeyin en doğrusunu o bilir, en güzel konuşan odur, en
doğru tehşisi o koyar; onun üstünde akıl yoktur.
Enaniyetli
kişinin büyüklük duygusu şefkat, merhamet ve vefa gibi asil duyguların
üzerindedir. Hatta bunları yok eder. Kalbi Allah aşkıyla dolu insanda
ise enaniyet olmaz. Rabb’inin gücünü kavramış ve O’nun kudretini gereği
gibi takdir edebilen bir insanın enaniyete gücü yetmez.
Bediüzzaman,
kendi nefsini beğenen ve seven kişinin başkasını samimi olarak
sevemeyeceğini söyler. Ve iman sahiplerini, "Daima kendini beğendirmeye
ve sevdirmeye çalışır. Ve kusurunu nefsine almaz, belki avukat gibi
kendini müdafaa ve tebrie eyler (temize çıkarır). Mübalâğalarla, belki
yalanlarla nefsini medih (över) ve tenzih ederek (yüceltir), adeta
takdis eder (kutsallık verir) ve derecesine göre, ’Hevâ ve heveslerini
kendisine mâbud edinen kimse…’ (Furkan Suresi, 43) mealindeki ayetin bir
tokadını yer. (Lemalar, 28. Lem’a) ifadesiyle uyarır.
Allah’tan
bağımsız bir gücü olduğunu düşünmek ve nimetlerin kendine ait olduğunu
zannetmek büyük yanılgıdır. İnsan hem aczinin farkında olup hem de
enaniyet yapamaz. Farkında değilse, "malım mülküm, katım, yatım" der,
ancak günü gelir, Allah onun ayaklarını yere bastırır, küçük düşürür.
Büyüklenen
kişi için gurur çok önemlidir; rezil olmaktan ve enaniyetine zarar
gelmesinden çok çekinir. En çok ızdırap duyduğu şey aşağılanmaktır.
Allah, Kur’an’da onları çok aşağılar. Ahirette de onların aşağılandığına
vurgu yapar Kur’an. Mesela aşağılanmaları için yerde sürüklenerek
götürülürler. Bu durum kendisini dünyanın merkezi olarak gören kişiye
şüphesiz çok ağır gelir. O hep havalı ve ilgi çekici olmak, mallarıyla
gösteriş yapmak, insanların gözünde büyümek, çevresine hâkim olmak
ister. Zenginlik, güzellik, makam, kariyer, mal ve çocuklar gibi gözünde
büyüttüğü, gururlandığı, övünme aracı olarak gördüğü konuları sıklıkla
gündeme getirip övgüleri toplamaya çalışır. Oysa insan sahip olduğu her
şeye, Allah’ın belirlediği kader doğrultusunda kavuşur. Gerçekte hepsi
birer imtihan konusu iken, o sahiplenir, kibirlenir, gurura kapılır,
sorgulanacağını unutur.
Enaniyetli kişi gurur ve büyüklenme
içerisindedir ancak enaniyet aslında aşağılık kompleksi ve eziklik
durumudur. Kendisini diğer insanlardan daha aşağı gören ve bunun
ezikliğini hisseden insan, gerçekte kendisine benlik veriyor demektir.
Kişi güzel veya zengin olmayışının, kendisindeki bir özellikten
kaynaklandığını zanneder. Kaldı ki bunlar eksiklik ya da kusur değildir.
Her şey gibi bedenlerin ve mülkün de gerçek sahibi olan Allah,
verdikleriyle kullarını dener. Ancak Allah’a yalnızca takva ulaşır;
önemli olan sahip olunan mallar, çocuklar, dünyevi meta değil, insanın
Allah’a olan yakınlığıdır...
Allah, insanın gururunu ezecek
birçok şey yaratır, insana acizliğini hatırlatacak onlarca özellik
verir. Kadın ya da erkek; bedeni sürekli bakım ister. İnsanların büyük
çoğunluğu sürekli ilaç kullanır. Allah, bu acizlikleri, Kendisini, ölümü
ve ahireti düşünmeleri için verir. Sonsuz merhametiyle, dünyaya hırsla
bağlanmamaları için verir bu acizlikleri ancak birçok insan düşünemez,
dünyaya delice bağlanmanın anlamsızlığını akledemez. Gün içinde onlarca
acizliğini görür ancak buna rağmen kişinin enaniyeti kırılmaz. Akılcı
bakan ve düşünen insan ise aczini gördükçe Allah yakınlaşır. Aczi onu
Rabb’ine daha sıkı bağlar
Bediüzzaman, Sözler’de enaniyetli
insanın halini yıldız-ateş-böceğine benzetir. Yıldız böceğinin kendi
ışığına güvenip gecenin karanlığında kalması gibi, enaniyetli insanın da
kendi aklını beğenip, karanlıklarda kaldığını tefekkür eder. Diğer
yandan bal arısının, kendi aklına güvenmeyip gündüzün güneşinden
yararlandığı gibi Rabb’ine güvenen insanın da varlık nurunu bulacağını
hatırlatır.
... Gel ey hayata çok müştak (bağlı) ve ömre çok
talib ve dünyaya çok âşık ve hadsiz (sınırsız) emeller ile ve elemler
ile mübtela bedbaht nefsim! Uyan aklını başına al! Nasıl ki yıldız
böceği, kendi ışıkçığına itimad eder. Gecenin hadsiz zulümatında kalır.
Bal arısı, kendine güvenmediği için, gündüzün güneşini bulur. Bütün
dostları olan çiçekleri, Güneşin ziyasıyla (ışığıyla) yaldızlanmış
müşahede eder. Öyle de: Kendine, vücuduna ve enaniyetine dayansan;
yıldız böceği gibi olursun. Eğer sen, fâni vücudunu, o vücudu sana veren
Hâlıkın (Yaratıcı`nın) yolunda feda etsen, bal arısı gibi olursun.
Hadsiz bir nur-u vücud (varlık nuru) bulursun. Hem feda et. Çünkü şu
vücud, sende vedia (emanet) ve emanettir… Hem O`nun mülküdür. Hem O
vermiştir. Öyle ise, minnet etmeyerek ve çekinmeyerek fena et, feda et;
tâ beka bulsun (baki olsun)... Öyle ise, ey nefsim! Hiç durma...
(Sözler, s. 213)
Allah dilemedikçe, insan ne bir musibeti
savmaya ne de kendisi için bir iyiliğe güç yetiremez. Allah’ın rahmeti,
şefkat ve merhametine muhtaçtır. Bu gerçeğin bilincindeki samimi mümin,
Allah’ın sınırları içerisinde ve Allah’ın doğrularıyla yaşamaya çalışır.
Enaniyetli insan ise kendi aklının sınırları içerisinde ve kendi
doğrularıyla yaşar. İnsanın, şeytani özellik olan kibirden kurtulması
"kovulmuş şeytandan Allah’a sığınması", Allah’ın sonsuz gücünü düşünüp
kavraması, bu sonsuz güç karşısında kendi aczini anlayarak boyun eğmesi
ve O’na halisane teslim olması sonucu gerçekleşir. Kalbini, ruhunu ve
bedenini Allah’a teslim eden insan, Rabb’inin yönetimindedir. Ve
üzerinde şeytanın zorlayıcı gücü kalmaz...
Enaniyetli
kişiler, gururla salınıp-kasılarak Allah’tan uzak yaşar ancak ahirette
onları bekleyen horluk ve aşağılanmadır. Dünya hayatında "yukarı kalkık
başları" Rabb’leri huzurunda öne eğilir. Büyüklenenler cehennem ateşine,
’küçültücü bir sürüklenme ile " sürüklenecekleri gün; onlara,
"cehennemin dokunuşunu tadın" denir. "Cehenneme boyun bükmüş kimseler
olarak" girer, "alçaltıcı bir azapla karşılık" görürler.
Öyle ise, ey nefsim! Hiç durma, fena et, feda et!..
Haber Vaktim
(
Ey Nefsim Fena Et Feda Et başlıklı yazı
fuatturker tarafından
7/24/2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.