İnsanlar ölümü ne kadar da az düşünür. Âdeta bir düşünmeme sanatı
geliştirmiş ve böylece gerçekleri unutmanın yolunu bulmuş insan. Oysa
ölüm, derin düşünmeyi ve dengeli yaşamayı sağlar.
Her nefis ölümü
tadacak iken ölümü konuşmayarak, düşünmeyerek ölümden kaçılabilir mi?
Ölüm insanın, hayatını sorgulaması yönünde bir hatırlatmadır.
Düşünmediğinde ise dünya hayatına ve geçici süslerine hırsla bağlanır,
bencilleşir.
"...İnsan zayıf olarak yaratılmıştır.” Allah,
kadına da, erkeğe de acizlikler vermiştir. Bu özel yaratılış, insanın,
dünyadaki her şeyin geçici olduğunun farkına varabilmesi içindir. Her
gün defalarca aczini ve zavallılığını görür insan ama büyüklenir,
gururlanır, enaniyet yapar. Nefsi bu kadar azgın insanı Allah, "çok
zalim, çok cahildir" ifadesiyle tarif eder.
Ölüm, yalnızca dünya
hayatımızdaki imtihanın sonudur. İnsan dünyaya gelir, çocukluk safhasını
yaşar, gelişir. Orta yaş, ihtiyarlık derken, zaman da hızla ölüme doğru
akmaya devam eder. Genellikle hastalık ya da yaşlılık sonucu ölümün
geleceğini zannederiz. Ancak Allah, genç ve sağlıklıyken, ayaktayken,
konuşurken ya da en eğlendiği anda da aniden insanın canını alabilir.
Uzun bir sürece, yaşlanmaya ya da hastalanmaya ihtiyaç yoktur.
Ömür
çok hızlı geçer. İstisnasız her insanın, ölüm gerçeğini görüp kabul
edeceği bir an olacaktır. En sağlıklı, en gösterişli insan bile bir gün
karanlık toprağın altına girer. Orada ise ölümü unutan, yaşamı boyunca
büyüklenen, hep “ben”, “ben” diyen kişinin, dünyadaki azgınlığından,
kibrinden eser yoktur.
Ahirette inkârcıların, yapıp
ettikleriyle yüzleşme anı oldukça zorludur. Allah’ın sınırları içinde
yaşamak yerine bencil tutkularını tatmin amacıyla yaşayan, Allah’ın
değil, insanların rızasını gözeten kişileri oldukça zor bir hesap
bekler.
İnsanın, sorgulanma anı yaşanacakları düşünüp de
korku hissetmemesi mümkün değildir. Ancak bu korku yalnızca inanan
insanlara has bir korkudur. Çünkü o anın gerçekliğine kesin bilgiyle
iman edenler, yine müminlerdir.
İnsanın ahirette
karşılaştığı zorlu durum, yapıp ettiklerinin her anının kaydedildiğini
düşünmemesi ve Rabbi huzurunda sorgulanacağından gaflette yaşaması
nedeniyledir. Ölüm gerçeğine, ahiretin varlığına ve hesap gününe kesin
bilgiyle iman etmemesi nedeniyledir ki insan, Allah’ın sınırlarını
rahatça ihlâl ederek yaşar. İnkârcılar, hiçbir şeyin Allah’ın
hoşnutluğunu kazanmaktan ve O’nun azabından sakınmaktan daha önemli
olmadığını o an kavrarlar. Bu sebeple ölüm, inanmayanlar için büyük bir
şok, büyük bir beladır.
Yaşımız kaç olursa olsun, hepimiz
ölüme aynı yakınlıktayız. İnsanların bir taraftan ölürken, diğer
taraftan yenilerinin dünyaya geliyor olması bizi gaflete düşürmemeli.
Hiç doğan olmasaydı, sürekli ölümlere şahit olsaydık ve çevremizdeki
insanların sayısı gittikçe azalsaydı, nasıl panik olurduk. İşte bu ruh
haliyle yaşayalım, ölümü sıkça düşünelim. Geriye dönüp baktığımızda,
yaşadığımız yılların ne kadar da çabuk geçtiğini düşünürüz.
Yaşayacağımız yıllar da aynı hızla geçecek unutmayalım. Ki yavaş da
geçse ölüm sonunda bizi bulacak...
Ölüm, inananlar için Rabbine
kavuşma yönünde büyük bir nimettir. Ölüm görünüşte yokluk gibi görünür
ancak ölüm diriliktir, sonsuzluktur.
“Ölüm yaradılmışın Yaradan’a kavuşmasıdır… Can gitse de korkma başka bir candır ölüm.” Mevlâna Celâleddin.
(
Bir Başka Candır Ölüm başlıklı yazı
fuatturker tarafından
12.10.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.