D.   DÖNÜŞ-YOLU--İZLANDA

               Kurs  bitince,  bize  idare  tarafından,  Amerollo-  Washington  arası  iki  alternatifli  yol  teklif  edilmişti.  Uçak  veya   otobüs.  –Kadir  Bnb.  ile  tercih  yapıp  karar  vermemiz  gerekiyordu  Düşündük,  taşındık,  nihayet  otobüsle  gitmeye  karar  verdik   Belki  biraz  yorulacaktık,  mesafe  çok  uzaktı.  Buna  mukabil  pek  çok  şehir,  kasaba,  görülmeye  değer  yerler   görecektik.   Hamdi  ve  Ertuğrul  Yzb.larla,  Amerikalı  arkadaşlar  ve  öğretmenlerle  vedalaştık.

               İkimiz  için  yine  bir   askerî   araba  tahsis  edilmiş, Bizi, şehrin  otobüs  garına  götürmüşlerdi.  Valizleri  otobüs  bagajına  yerleştirdik.  Otobüse  girip  oturduk.  Otobüs  çok  konforluydu.  Yatar  koltukları  vardı.  Geceleri  de  seyahat  edeceğimiz  için  herkese  kuş  tüyü  yastıklar   dağıtmışlardı.  Otobüste  yiyecek,  içecek  verilecekti.  Buna  mukabil  belirli  yerlerde  mola  verilecek,  isteyen,  istediğini  yiyebilecekti.  Aslında,  otobüste  tuvalet  de  olduğu  söyleniyordu. Kadir  Bnb.  da  ben  de  otobüsle  yolculuğa  karar  verdiğimizden  dolayı  memnunduk.  Gerçekten  otobüs  çok  rahattı.  Yolcular  tamamlanmıştı.  Kaptan  mikrofonu  eline  alarak,  takip  edilecek  güzergah  hakkında  bilgi  verdi.  Çünkü  otobüs  ekspres  olarak  seyahat  edecekti.  Bütün  yolcular  doğruca  Washington’ a gidiyordu.  Herhalde  Amerikalılar  yol  güzergahını  biliyordu  ama  içimizde  bizim  gibi  yabancılar  da  vardı.  Otobüs  hareket  ederken  birkaç  kişiden  başka  el  sallayan  yoktu.

               Ana  yola  çıktıktan  sonra,  camdan,  etrafımızı  seyretmeye  başladık.  Epey  köy  ve  kasabalar  geçtik.  Otobüs  bizi  sarsmadığına  göre,  yollar  asfalttı,  muntazamdı.  Şimdilik  gözümüzün  görebildiği  yerler  yeşillik,  ağaçlıklı,  makine  ile  de  olsa  insan  eli  değdiği  belli  oluyordu.  Daha  sonraları,  olabildiğince  ıssız  yerler  görmeye  başladık.  Böyle  yerleri  geçerken,  gözler  bakmaktan  yoruluyor,  ve  insanın  uykusu  geliyordu. İki  defa  mola  verdik,  ikisinde  de  yalnız  dinlenme  tesisleri  vardı,  etrafta  ne  köy  ne  de  kasaba!

               Yolculuk  sırasında,  çoğunluk  Amerikalı  olunca,  onların  kavuşmalarından  İngilizcemi  geliştirme  yönünden  epey  istifade  etmiştim.

               Yolculuğumuz  bir  gece,  iki   gündüz  sürmüştü. Otobüs  garında  yine  bir  askerî  vasıta  bizi  bekliyordu.  Anlaşılan  bu  işleri  iyi  organize  ediyorlardı.  Bizi  Kenedi  meydanı,  askerî  üssüne  götürdüler.  Bizi  bu  defa ,  C-160  askerî  nakliye  uçağı  bekliyordu.  Uçağa  bindiğimizde,  yine  içinin  malzeme  dolu  olduğunu  gördük.  Yine  bizimle  seyahat  edecek  Amerikalılar  mevcuttu.

               Kaptan  pilotun,  rotayı  belirtirken  İzlanda'dan  söz  etmesi  merakımızı  çekmişti.  Yanımızdaki   Amerikalılara  sorunca   uçağın,   Askerî  malzeme  ve  görevlileri  bırakmak  için  İzlanda'ya  uğrayacağını,  oradan  da  Paris’e  uçacağını  öğrendik.   Tanrım ,  Kısmet  edince  ,  insanı  nerelere  götürüyordu!.  Milyonlar  versek  böyle  bir  seyahate  çıkamazdık.  Kuzey  Kutbu  nere,  Türkiye  nere?   Bu  bizim  için  bir   nevi  devri  âlem  seyahati  olacaktı!

               İzlanda  Hava   meydanına  indiğimizde, her tarafın bembeyaz kar ve buz içinde olduğunu gördük.dolayısıyla etrafı fazla dolaşmamıza imkân yoktu. eşim  için  bir  şeyler  almak  istedim  ama  uygun  bir  şey  bulamadım.  Ancak içi  kürklü,   37  numara  bir  terlik  alabilmiştim..

               İzlanda'dan  hareketle,  Atlas  okyanusu  üzerinden,  Fransa’ya,  Paris’e  ulaştık.  İsterdim  ki  uçak  Paris'in  üzerinde   bir  tur  atsın,  maalesef  fazla  bir  yer  göremeden,  Orly  hava  meydanına  indik.   Orada  THY.  Uçağına  aktarma  olacaktık.  Eşimin  çok  sevdiği  ve  vaktiyle  kullandığı  Şanuvar  marka,  Fransız  malı  losyonu  almak  istedim  ama  maalesef bulamadım.  Ancak  onun  muadili  bir  losyon  satın  alabilmiştim.

              Nihayet  THY.  Uçağına  bindik.  Kendimi  sanki  evimde  hissettim.  Hostes’e  kaptan  pilotun  kim  olduğunu  sordum.  Meğer  devre  arkadaşım,  Nejat  Ölez mış.  Hemen  yanına  girdim.  Sarıldık,  bir  iki  Dakka  konuşma  imkânı  bulduk  Hostesler  bu  durumu  görünce  yol   boyunca  bize  itibarlı  davrandılar.  Yeşilköy  hava  meydanına  indikten  sonra  arkadaşımla  vedalaştık.  Orada  ben  THY.  Otobüsüne  bindim,  Kadir  Bnb. da  Yeşilköy  askerî  hava  meydanına  gitti.,   irtibat  uçağı  bulursa,   oradan  da  Balıkesir'e  uçacaktı.

               Kadıköy'e  geçtikten  sonra  bir  taksi  ile  Elmalı  çeşme  sokağında  bulunan  evimize  gittim.  Bagajda  bulunan,  bavul  vs ,  çıkardıktan  sonra  kapının  ziline  bastım.  Eşim  salonun  penceresinden  başını  uzatınca  beni  gördü.  Geleceğimi  biliyordu  ama  zamanını  değil..  aşağı  inip  kapıyı  açtı.  Hemen  birbirimize  sarıldık.  Dikkatini  saçlarımın  durumu  çekmişti.  ‘’Conilere    dönmüşsün’’  dedi.  Gerçekten,  AMERİLLO’da  gelmeden  önce  tıraş  olmuştum.  Orada  saçları  çok  kısa  kesiyorlar,  başın  ortasını  ve  kenarları  makineyle  kısaltıyorlardı.  Alnın  üstünde  de  biraz  kakül  gibi  saç  bırakıyorlardı.  Eşime  göre,  O  günden  sonra  da  takma  adım  ‘’Coni ‘’  olacaktı.  Bana  seslenirken  genellikle  ‘’Coni’’  diyecekti. 

               Bavulları  vs.yi  yukarı  taşıdıktan  sonra  muhabbete  daldık.  Konuşurken  benim  de  bir şey  dikkatimi  çekmişti.  Eşimin  tırnakları   mor, tırnak  etleri  sanki  yara  içindeydi.  ‘’Ne  oldu  böyle’ ’ deyince  anlattı.  ‘’Hani  buzdolabı  ve  elektrik  süpürgesi  getireceğini  biliyordum  ya!  Onların  gümrük  vergisini  öderim  diye  tasarruf  etmeye  çalışmış,  kendimi  ihmal  etmişim.  Bu  sebeple  parmak  uçlarımda   yara  olmuştu.  Allah  razı  olsun,  yine  Halide  abla  imdadıma  yetişti.  Beni  Yeldeğirmeninde  bir  Yahudi  doktora  gösterdi.  Doktor  da  muayeneden  sonra,  bol,bol  çilek  yememi  tavsiye  etti.  Tam  çilek  mevsimi  olduğu  ve  Salı  pazarı  da  burnumun  dibindeyken,  doktorun  tavsiyesini  kolaylıkla  yerine  getirdim.  Dolayısıyla,  ellerim  biraz  iyileşti  ve  bir  müddet  daha    devam  edeceğim’’  dedi.     Ben  de,  ‘’Hay  Allah!  Ben  getireceğim  şeylerin  gümrük  parasını  ayırdım.  Onu  düşünmedim  mi  zannediyordun’’!?

               İki  buçuk  ay  süren  Amerika  yaşamım  hakkında  bilgi  aldıktan  sonra,  ‘’Peki,  senin  hayatın  nasıl  geçti’’  dediğimde:    ‘‘Kızlar  sık,  sık  geliyorlar.  Gülcan,  sen  gittikten  bir  hafta  sonra  evlendi.  Kalabalık  bir  aile,  Nasıl,  olacak  bakalım.  Gülşen’e  gelince,  haziran  içinde  tatile  girdiler,  Beşinci  sınıfı  bitirdi  ama  gelecek  sene  orta  okula  gitmem  diyor.  Zorlamak  da  bir  işe  yaramayacak  gibi.  Hele  eylülde  okullar  açılsın,  o  zaman  belli  olacak’’  dedi.

               ‘‘Halide  abla,  sık,  sık  uğruyor.  Hatice  hala  da  arada  bir  geliyor.  İzmitli  Hanife  abla  ve  kızı  Samahat’da  geliyorlar.  Benden  havadis  bu  kadar.  Haa,  bir  şey  daha  var.  Sen  gittikten  sonra,  havalar  birden  soğudu.  Ben  de  salona  soba  kurdurup,  yakacak  odun  aldım.  Önce  küçük  odunları  bitirdim.  Büyük  odunlar  ise    sobaya  sığmadı.  Benim  de  aklıma,   sobaya  sığdırmak  bakımından, evsahibesinin  odunlarıyla  benim  büyük  odunları  değiştirmek  geldi.  Çünkü  onun  sobası  büyüktü.  Biliyorsun  odunluk,  arka  bahçede,  Ben  odunları  değiştirirken  komşulardan  gören  olmuş,  senin  odunlarını  kiracın  çalıyor  diye  yetiştirmişler.  Kadın   o  zamandan  beri  benimle  konuşmuyor.  Bir  de  sen  konuş,  bakalım  ne  diyecek’’?  Dedi   Bir  de  yazı  gösterdi.  Karaköy,  Gümrük  müdürlüğünden  geliyordu.   Baktığımda ‘Malınız  gümrüğe  geldi,  çekebilirsiniz’  diyordu.

                  Ertesi  günü,  Karaköy  Gümrükler  md.lüğüne  gittim.  Gümrük  vergisini  ödedikten  sonra  depoya  gittim  ve  bir  küçük  nakliye  arabasıyla  eve  getirdim.  Buz  dolabını  ambalajı  ile  bıraktık,  elektrik  süpürgesini  açtık.  İyi  ki  transformotor  almışım.  Çalıştırıp,  yerleri  süpürmek  suretiyle  gösteri  yaptım. Elektrik  süpürgesinin  acayip  sesini  duyan  yaşlı  kadın,  yukarıya  kadar  çıkıp,  ‘’nereden  bu  gürültü’ ‘ dedi.  Biraz  da  kızgın  görünüyordu.  O  zamanlar,  herkesin  evinde    elektrik  süpürgesi  yoktu.  Yaşlı  ev  sahibesine    de  nasıl  çalışacağını  gösterdim. ‘ İstersen  senin  evini  de  süpürüverelim’.dedim.  Razı  oldu  ve  pek  de  memnun  kaldı.  Sonra  da  fırsattan  istifade,  odun  hikayesinin  gerçek  durumunu  anlattım.  Yaşlı  kadın,  yanlış  anlaşıldığı  için  eşimden  özür  diledi.  N e  de  olsa  eski,  gün  görmüş,  İstanbul  hanımefendisiydi.  Artık  aradaki  buzlar  çözülmüştü.

                               2. MÜRTED  HAVA  ÜSSÜ

               .Artık,  birliğime,  4ncü   üsse  dönmem  zamanı  gelmişti. Üs,  Eskişehirden,  Ankara-Mürted’e  intikal  etmişti.  Daha  ben  Amerika'ya  gitmeden  önce,  intikal  emri  gelmişti.  O  tarihten  bu  yana,  mürted  üssü  tamamlanmış,  ve  birlik  intikal  edip  yerleşmekteydi.  Bu  havadisi  de,  aynı   hafta  sonu ,  irtibat  uçağı  ile  Yeşilöye  gelip  bize uğrayan  komutanın  emir  subayı  Necdet  Yzb.  dan  almıştım.  Hatta,’’ biz  Pazar günü  ö.sonra  Yeşilköy'den  uçacağız,  istersen,  sen  de  gel’’  diye  teklifte  bulunmuştu.  Benim  de  canıma  minnetti.  Teklifini   hemen   kabul  etmiştim..

               Mürted  meydanı  üzerinde  birkaç  tur  attık.  Her şey  yepyeni  görünüyordu.  Büyük  bakım  hangarları,  ikmal  depoları  ve  diğer  binaların  Damlardaki   Kiremitleri  parlıyordu.  Piste  indikten  sonra  uçak  filo  komutanlık  binasına   kadar seyrine  devam  etti.  Pilot  arkadaşlara  teşekkür  ettikten  sonra,  filonun  arabasıyla,  ikmal  komutanlığına  gittim.

               İkmal  komutanı,  Alb.  Osman  Çıklabakkaldı(sonradan  soyadını  Özer  olarak  değiştirdi).,  stok  kontrol sb,  halen  Yzb.  Ramiz,  depolar  subayı  olarak  da  Tğm.  Muharrem  di.  Astsb. arkadaşlarda  değişiklik  yoktu. Üssün  intikali    sırasında,  en  büyük  uğraşı Stok  Kontrol  ve   Depolarda  çalışan  arkadaşlar  vermiş  olmalıydı.

                       A.   LOJMAN  TAHSİSİ

              Şimdi  üs  personeli  için  en  büyük  sorun  kiralık  ev  bulmaktı.  Çoğu  insanlar,  benim  gibi,  ailesini  getirmemişti. Herkes  ev  bulalım,    sonra,   taşınırız  düşüncesinde  idiler.      

               Şimdi  herkes  lojman  konuşuyor  lojmanların  dağıtılmasını  bekliyordu.  Hava  Kuvvetler  K.lığı,  meydanı  inşa  ettirirken,  personelin  iskânını  da  unutmamış,  en  yakın  iskân  yeri  olarak,    Yenimahalle’de  geniş  bir  sahayı  seçmişti.  Bloklar  halinde  hem  subay,  hem  de  astsubaylar  için,  binalar  yaptırmıştı.  Normal  olarak,  personelinin  tamamına  lojman  yaptıramamış.   Pilotlar  başta  olmak  üzere, Kritik  görevde  çalışanlar  düşünülmüştü.  Bunları  bir  arada  oturtmakla,   görevde  öncelik  esası  nazarı  itibara  alınmakla  beraber,  üsse  taşımak  da  kolay  olacaktı.  Lojman  tahsisinde  en  büyük  rol  üs  komutanı  ile,  gurup  komutanları  ve  maliyeci  Bnb.  Talat  ipekte  oluyordu.  

               Şimdi  personel  beklemede  ve  huzursuzdu.  Kim  lojman  listesine  girecek,  kim  girmeyecekti.  Doğrusu  şu  ki,  üs  komutanı  ile,  ikmal-Bakım   komutanını  henüz  tanımıyordum.  İkmal  komutanı  ile  Talat  İpeği  tanıyordum.  Ben  de  ikisine  giderek  durumu  anlattım.  Ve  diğerleri  gibi  beklemeye  başladım.

               Neticede  üs  komutanlığının  lojman  tahsis  yazısı   ve  listesi çıktı. Listede  benim  de  ismim  vardı.  Çok  sevinmiştim.  Hemen  eşimle  sevincimi  paylaşmak  istedim,  mektup  yazdım.

               Lojmanlar,  Yenimahallenin  girişinde,  sağ  taraftaki  sahada,  kuzeye  doğru  uzuyordu. Binalar   bloklar  halinde  yapılmıştı..  Her  blokta  iki  giriş  vardı  ve  beşer  katlı,  yani,  onardan  20  daireliydi.  O  tarihlerde  halen  emir  erleri  kaldırılmamıştı.  Hemen  hizmet  komutanı,  devre  arkadaşım  Süleyman  Tekin’e  gittim.  Bir  emir  eri  tahsis  etmesini  söyledim.   Maksadım,  eşimi  getirmeden  önce,  bana  tahsis  edilen  dairenin  kaba   temizliğini  yaptırmaktı.   Düşündüğüm  gibi  yaptım.  Sıra  taşınmaya  gelmişti.   İstanbul’a   gitmek  üzere   İkmal  komutanından  izin  almam  gerecekti.  Zaten  hangi  göreve  verileceğim  henüz  belli  değildi.  Dolayısıyla  izin  almam  da  zor  olmayacaktı.

               Nihayet  lojmana  taşınmış,  ve  yerleşmiştik.  Karşı  dairede,  hizmet  grup  komutanı,  Kd.Alb.  Kamil  Soyudal,  eşi  Ayten  hanım,  iki  oğulları  Cüneyt  ve  Cem  oturuyorlardı.  Kamil  Alb.  üssün  en  kıdemlisiydi.  Sağlık  sebebiyle  uçuştan  ayrılmıştı.  Onlar  bizden  sonra  taşınmışlardı.  -Bizim  üstümüzde,   İkmal-bakım  gurup  komutanı, Kd.  Alb.  Zati  Keskin,  eşi  Melahat  hanım, kızı  Aynur,  oğlu  Doğan  vardı. -Onların   Karşısındaki  dairede  ise   Üs Komutanı   Remzi Alb.  vardı.     Bizim  altımızda  Pilot   Yzb.  Mehmet(Deli  Mehmet) Şimşek,   annesi,  eşi  ve  kızı, -karşı  dairede  Bakım  Komutanı  Yzb.  İsmail  hakkı  Cebesoy,  eşi  Melahat  hanım  ve  iki  kızı  oturuyordu.  -İkinci  katta  ise,  iki  yedek  subaylıktan  geçme  Tğm.  Niyazi   ve  ailesi  --karşısında   oto  bölük  komutanı  Bnb.  İsmail Göçmen,  eşi  Sevim  hanım,  bir  oğlu   ve kızı  Suna    oturuyordu. -Birinci  katta,  İkmal  komutanı,  Bnb.  Osman  çıklabakkal,(Özer)  eşi  Melahat  hanım,  iki  oğlu,  bir  kızı.(Müjde),-  Karşı  dairede ise  Maliyeci  Yzb.  Talat  İpek,  eşi, bir  oğlu  bir  kızı  yaşıyordu.              Binaların  çevresi  ve  yollar   düzenlenmiş  ama  henüz  asfalt  yapılmamıştı.  Bu   nedenle,  yağmur  yağdığı  zamanlar,  hep  çamur  oluyor,  dolayısıyla  merdivenler  çamur  içinde  kalıyordu.  Merdivenleri  münavebe  ile  temizlemek  de  emir  erlerine  bırakılmıştı..  Biz  emir  erini  evin  içine  almıyor,  ev  de    yaptırmıyorduk.  Ama  bazıları  evin  içinde  de    yaptırıyordu.  Evde     yaptıranlar,  bize  sitem  ediyorlardı.  Bu  durum  hem  askerler  arasında,  hem  de  aileler  arasında  dedikoduya  sebep  oluyordu.    (Allahtan  biz  taşındıktan  sonraki  bir  sene  içinde  bir  kanunla,  emir erleri  kaldırılmıştı  da  rahat  etmiştik).  Artık  merdivenleri  temizleme  işini  sıra  ile    hanımlar  yapıyordu.                                                                                                                                       Karşı  dairedeki  Ayten  hanımla  eşim  iyi  anlaşıyorlardı. İki  arkadaş,  çarşıya,  pazara  giderken  çifte  ayakkabı  kullanıyorlardı. Asfalt  yola  yakın  kasap  dükkanı  bulunuyordu.  Çamurlu  ayakkabıyı  orada  bırakıyorlar,  temiz  ayakkabıyı  giyip,  çarşıya  ,  pazara  temiz  ayakkabı  ile  gidiyorlardı.  Bu  durum  bir  kış  boyunca  sürmüş,  yaz  geldiği  zaman  yollar  ve  çevre  asfaltlanmıştı.  Herkes  de  rahat  etmişti.

( Zorlu Dönemeçler-2-b3-d-2a başlıklı yazı coni tarafından 3/2/2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.