1
D. KURMAYLIK SINAVLARI
Eşim, Gülcanın doğumu için (26 Ağustos 1960) doğum sırasında kızının yanında bulunmak üzere, Kadıköy’e Hamamcı ailesinin evine gitmişti.
Günler böyle devam ederken, seneler de geçiyordu. Uçan arkadaşları gördükçe, kendimi ezik hissediyordum. Kendime bir yol çizmem gerekiyordu. Bu konuyu eşimle de konuşmuştum. Kurmay olmak istiyordum. ‘pek ümidim yok ama karşı da çıkmam’’ demişti. Bilhassa, Hava Harp Akademisinin İstanbul’da ve çocuklarına yakın olması ona cazip gelmişti.
Hani, bazen, hafta sonları, muhabbet olsun diye, kağıt oyunu oynadığımızdan bahsetmiştim ya! Kenan Alb. kurmaydı. Üstelik levazımcıydı. Bilhassa İkmal komutanı Osman Alb. ile ailecek iyi görüşüyorlardı. Bize de geliyorlar, biz de Onlara gidiyorduk. Onlara gittiğimiz bir akşam, Kenan Alb.ya ‘’Kurmay imtihanlarına girerken çalıştığınız notlarını, bana verip, veremiyeceğini’’ sordum. ‘Derhal, yeter ki sen iste’ dedi ve hemen notları getirip bana vermişti. Tabii aynı konuda, daha başka notlar ve kitaplar da bulmuştum.
Daha önce bahsettiğim gibi, lojmanlarla üs arası, 45-50 Dakka sürüyordu. Arkadaşlar, muhabbet edip, araba plaka numaraları üstüne tek-çift oynayıp vakit geçirirlerken, , ben de arka koltuklara oturup ders çalışmaya başlamıştım. O tarihlerde TV. de olmadığından, geceleri de çalışıyordum.. Şimdi ise eşim kızının doğumuna gittiği için bu fırsatı değerlendiriyordum. Bazen, mesaide iken bile, öğle yemeğini acele yiyerek zaman kazanıyor, .Kitap okuyup, ders çalışıyordum. Kararım kesindi, değişmiyecek, böyle çalışmaya devam edecektim.
Üsde benim gibi, imtihanlara çalışan uçucu arkadaşlar da vardı. Herkes de benim hazırlandığımı biliyordu. Osman Alb. İkm.-Bkm. Gurup komutanı olmuş, ikmal komutanı olarak da üsse, Alb. Hüseyin Dalkılıç tayin olmuştu. Onu Eskişehir ikmal merkezinden tanıyordum. Bir gün, öğle yemek saatinde, bir tarafa oturmuş kitap okuyordum, Dalkılıç Alb. yanımdan geçiyormuş, ben farkında değildim. Durup, ‘Ne okuyorsun’ diye sordu. Durumu anlatınca, ‘Seni can-ı gönülden destekliyorum, devam et’’ demişti (Bu sözünü hiç unutmayacaktım)
İmtihanlar nisan ayında, senede bir defa Eskişehir’de yapılıyordu. İmtihana gidecekler için irtibat uçakları tahsis ediliyordu. Bizim üsden beş pilot arkadaş daha vardı . İmtihanlar Eskişehir ordu evinde yapılıyordu. Bunun için bir salon ayırmışlar, nezaretçi öğretmenler tahsis etmişlerdi. Sene 1963 idi. Adı üstünde, imtihan! İnsan yine de heyecanlanıyordu. Ama benim için hayatî bir öneme sahip değildi. Bu bakımdan heyecanım daha az sayılırdı. İmhihan sorularını cevaplarken fazla kafa yormadım, yorulmadım. Uçakla dönüş sırasında da, arkadaşlarla verdiğimiz cevapları kontrol etme imkanı bulmuştuk. Cevaplar fena değildi. Bu saatten sonra yapılacak bir şey yoktu. Neticeyi beklememiz gerekecekti.
Aradan iki ay geçmiş, bir yazı ile kazananlar, kazanamayanlar, akademiye kabul edilenler belli olmuştu. Ben kazanmıştım, ama kabul edilmemiştim. Bunu da sebebi şöyle idi. İmtihana girenler arasında kontenjan mevzubahisti. Akademiye 20 talebe alınacaksa, bunun 16 sı pilotlardan, 4 ü havayerden yani uçucu olmayanlardandı. Havayerlerin içinde ise, ikmal, bakım, muhabere, levazım,,otocu gibi çeşitli sınıflar mevcuttu. Ama pilotların kontenjanı daha fazla idi. İmtihan kazanılmış olsa dahî, yukarda belirttiğim kontenjan’a giremediği takdirde, alınan not sıralamasına göre akademiye kabul edilmiyordu.
Akademiyi kazanamadım diye dünya başıma yıkılmamıştı. 4ncü üsde görevime devam edecektim. Ama dört defa imtihana girme hakkım vardı. Ve bu hakkımı kullanmaya kararlıydım
Üsde çalışan personel arasında, maaş yönünden bazı farklılıklar vardı. Pilotlar, maaşlarının %100 oranında tazminat alıyorlardı. Bakım personelinin seslerini duyurmaları nedeniyle, yeni bir tazminat kanunu çıkmış, maaşlarının %40 oranında tazminat almaya hak kazanmışlardı. Bu defa ikmal ve diğer yer personeli de seslerini duyurmaya çalışıyorlardı.
Bakım komutanlığı personel kadrosunda, ikmal Astsubayları meyanında bir de ikmal subayı kadrosu bulunuyordu. Ama bu zamana kadar, subay olarak kimse verilmemişti. İkmal komutanı Alb. Hüseyin Dalkılıç, üs ve Bakım gurup komutanı onayını almak suretiyle bir subayın bakım kadrosunda gösterilip, %40 tazminat almasını sağlamaya çalışıyordu. Kadroya en uygun rütbeli subay da bendim. Dolayısıyla beni o kadroya tayin etmişlerdi. Eşim ve ben tutumlu insanlardık. O parayı biriktiriyorduk. Maksadımız bir arsa veya ev almak suretiyle paramızı değerlendirmekti. Ben Yenimahalle, Karşıyaka’da bir arsa almayı düşünüyordum. O zamanlar orada arsanın metre karesi sekiz liraydı. Eşim ise buna bir türlü razı olmuyor, İstanbul’da çocuklarına oldukça yakın bir ev almamızı istiyordu. O’da haklı idi. Dolayısıyla bu işi zamana bırakmıştık.
1963 yılında, yazlık iznimi geçirmek üzere, Hava Kuvvetlerine ait, İstanbul-Kartal Cevizli kampına gitmiştik. Ağustos ayı idi. kampta çadırlarda kalıyorduk. Her şey ilkeldi. Çadırlar toprak üstüne kurulmuştu. Çadırların içi güya düzenlenmişti. Buna mukabil deniz tertemizdi. Kıbrısta Rumlar, kanlı Noel olaylarını başlatmışlar, Ada Türklerine katliyam yapmışlardı, Apar, topar birliklerimize çağırılmıştık, Hava kuvvetleri uçakları Kıbrıs üzerinde ikaz uçuşları yapmak üzere emir almışlardı. Her nasıl olduysa, yerden ateş edilerek, Yzb. Cengiz topel’in uçağı düşürülmüştü. Cengiz Topel de paraşütle atlamış, fakat Rum bölgesine inmişti. Maalesef Rumlar insanlık dışı bir davranışla, Yzb. Cengiz Topel’i hastaneye götürme yerine, şehit etmişlerdi.. Hem katliyam, hem de bu şehit haberi Türk Milletini yasa bürümüştü. Zaman içinde, Türk Devleti ağırlığını koyarak Şehidin naşını alabilmiş ve Edirne Kapı şehitliğine defnedilmişti
1965 senesinde yine Akademi imtihanlarına girmiş, aynı neticeyi almıştım. Bu durum benim azim ve irademi kamçılamıştı. ‘’yılgınlık yok’’ dedim kendi, kendime. Ama bazı insanları, ‘boşuna çalışma, seni almazlar’ diye moralimi bozmaya çalışıyorlardı. Nitekim 1966 yılında, girdiğim imtihanla başarı gelmişti. Bu defa kabul edilmiştim. Hem benim, hem de eşimin sevincine sınır yoktu. Çocuklarına yakın olmak, onun için en büyük sevinçti. Geçen sene Cevizli kampına gitmiş, doğru, dürüst kamptan istifade edememiştik. Çünkü küçük kızı Gülşen hamile idi. Onu Gölcük hastanesine götürmek durumunda kalmış, çocuk doğururken de Zeynep-kâmil doğum hastahanesinde başında bulunmuş, güzel bir kız çocuğu(Melda) hayata gözlerini açmıştı. Ne yazık ki, 23 günlük bir hastalıktan sonra kaybetmiştik. Ana, baba, Suat hanım ve biz üzüntüden kahrolmuştuk.
E. KARTALDA EV
Bu sıralarda, yukarda adı geçen Kur. Alb. Kenan Ateş, Kartalda, Havacılar sitesindeki evini satmak istiyordu. Bunu aile toplantılarında öğrenmiş ve talip olmuştum. Ayrıca Hv. K.K. karargâhına gidip, gelirken, tanıdığım kooperatif başkanı Alb. Mehmet’in ‘satın alacağın evi gördün mü ?’ gibi sorularına muhatap oluyordum. Hiç, Kenan Alb.’ın beni kandıracağını aklıma getirmiyordum. Neticede, evi görmeden, satın alma işlemini tamamlamış, evin tapusunu eşimle yarı, yarıya olmak üzere almıştım.
Akademiye gitmek üzere, eşyaları toplamaya başlamıştık. Fakat Akademi açılmadan önce, planlanan programa göre, İstanbul- cevizli dinlenme kampına gidecektik. O arada, kampa oldukça yakın olan, satın aldığımız evi görecektik.
Daha zamanımız olduğundan lojmanlardaki evi, eşyalarıyla kapatarak, kampa gittik. Kamp’a yerleştik, yeni tesislere alıştık. Birkaç gün sonra da evimizi görmek üzere yoldan geçen bir minibüsle Kartal’a doğru hareket ettik. Kartal’ı geçtikten hemen sonra da kooperatif sitesinin önünde indik. Evler yolun kuzeyinde, denize nazır, yüksekce ve geniş bir sahaya yayılmıştı. Tek katlı villa şeklinde görünüyorlardı. Yolun deniz tarafında da özel plajı bulunuyordu..
Ana cadde ve Sokaklar henüz asfaltlanmamış, mujur dökülmüştü ama muntazamdı. Cadde ve sokakların isimleri bile yazılmıştı. Bizim aradığımız Samanyolu caddesiydi. Birilerine sorduk, daha içerlerini işaret ettiler. Cadde üzerinde kuzeye doğru yürümeye devam ettik. Saman yolu caddesini bulduk. Cadde sağa ve sola uzanıyordu. Sol taraf düzlük, sağ taraf ise fabrikalara doğru meyilli idi. Maalesef bizim evin no:sı sağa doğru, yani caddenin meyilli tarafında kalıyordu. Cadde üzerinde, karşılıklı, beşerden on ev, daha doğrusu villa vardı. Meyilden dolayı deniz falan görmüyordu. Üstelik bizimki fabrikaya doğru sondan ikinci evdi. Hem Sunta, hem de Mutlu akü fabrikasına yakındı. Daha ilerde de Kartal çimento fabrikası!. Çimento fabrikası bütün civarı ve siteyi tehdit ediyordu. Bacalarından çıkan toz bulutları şimdiden site binaları üzerinde, çatı kiremitlerinde beyazlıklar hasıl etmişti. Çimento tozlarının yağmurla birleşmesi sonucu beyaz beton görüntüleri hasıl olmuştu. Bu beyazlıklar üzerinde zaman geçtikçe katmanlar çoğalacaktı. Beynimizden vurulmuşa döndük. İkimiz de çok üzülmüştük Kenan Alb.yın, evini neden satmak istediği anlaşılıyordu. Bula, bula kandıracak meslektaşını bulmuştu. Ama bu saatten sonra, yapılacak bişey de yoktu. Bu işte benim de kabahatim vardı. Kooperatif başkanı beni ikaz ettiği halde Kenan Alb.ya itimat etmiş, evi ve yerini görmeden satın almıştım. Evler şahaneydi. inşaat sahası 184 m.kareydi Dört oda, çok büyük bir salon, mutfak, iki tuvalet, bir banyo ve caddeye bakan bir salondan ibaretti. Tek katlıydı. İnşaat, deniz tarafına, güneye doğru, 500 m.kare arsa üzerine yapılmıştı. Bu durumları gördükten sonra, üzüntüden kahrolmuş durumda kampa döndük. Ağzımızı bıçak açmıyordu artık.
Akademiyi okurken bu evde oturmaya karar verdik. Çünkü Pendikten itibaren kadıköy’e kadar servis arabası olduğunu öğrenmiştik. Anlaşılan, uykudan biraz erken kalkmamız gerekecekti. Zaten biz buna alışıktık.
Artık kamp bize zehir olmuştu. Neyse ki Gülcanlar, Gülşenler ve Kızkardeşi Fulya bizi ziyarete geliyorlardı da yüzümüz biraz gülüyordu. Onlar da bu duruma üzülmüşlerdi.
Böylece kamp sona erince Eşimi Gülşenlerde bırakarak ben Ankara'ya döndüm. Hazırlanmış eşyalar için bir nakliye firmasıyla anlaştım. Netice Kartaldaki evimize taşınmış olduk.
Bir aylık izin süresinin yarısını kampta kullanmıştım. Evin temizlenmesi, bir hafta sürdü. Bazen baldız Fulya da geliyor yardım ediyordu. Ama yine de büyük yük eşimdeydi. Temizlik sebebiyle, eşim , o toz, toprak içinde fenalık bile geçirmişti. Eşyaları açtık ki evin büyüklüğü sebebiyle devede kulak kalıyordu. İyi ki Ispartalı bir astsubay arkadaştan, Mürted’de otururken, iki parça halı satın almıştım da Onlar biraz salonu doldurmuş görünüyordu.
Karyola, yatak derken biraz olsun yerleşmiş, istirahat edebilir hale gelmiştik. Baldız Hülya, bacanak Gandi ve kızları Gaye, kooperatifin özel plajı sebebiyle devamlı gelmeye başlamışlar, denize girdikten sonra, bahçeye koyduğum bidonlardaki su ile duş yapar olmuşlardı. Su ise büyük problemdi. Su geceleri geliyor, bir hortumla bidonları dolduruyor ve her şey için kullanıyorduk. Bizim için su kıymetliydi. Bilhassa Yasemin, temizliği çok sevdiğinden, suyun böyle bol keseden kullanılmasından rahatsızdı. Bazen de bacanağa söyleniyordu. Ama dinleyen kimdi?! İşte öyle bir bacanaktı..
F. KİRALIK EV (Bir yangının külleri)
Bir gün, öğle sıcağında, salonun serinliğine sığınmış, şöyle bir istirahat edip, kestirelim diyerek uzanmıştık. Dalmışız. Kapının zili çalınırken aynı zamanda küt, küt vurulmasıyla uyandık. Kapıyı açınca karşımızda Gülşen’i gördük. Alı, al, moru mor, ’’kalkın, kalkın yanıyorsunuz, burada oturulmaz’’ diye söylenmeye başlamaz mı! Meğer, sunta fabrikasının bacasından bir kıvılcım sıçramış, bahçedeki kuru otları tutuşturmuştu. ‘Tehlike içindesiniz, ben sizi burada oturtmam, Kadıköyde ev bulacağım, oraya taşınakcaksınız’’ diye söylendi durdu. Annesini de beni de ikna etti. Giderken de, ‘’evi bulur, bulmaz size haber vereceğim’’ demeyi ihmal etmedi.
Gerçekten tuttuğunu koparan cinsdendi. Gider gitmez arkadaşı Kara Handanla konuşmuş, onun vasıtasıyla, evlerinin arka sokağında, Dilber hanımın evini bulmuşlardı. Bize de haber verdi. Beraber kiralık eve gittik Gülşenlerin evine çok yakın, eski tip evlerdendi. Giriş katında, iki oda bir salon, mutfak, banyo bulunuyordu. Salonun doğu tarafında bir balkonu vardı. Salonun ve balkonun, arazi meyilli olduğu için manzarası güzeldi. Hasanpaşa mahallesini tepeden görüyordu. Kullanışlı bir evdi, hoş ben Akademiye gidince, Yasemin, günlerini Gülşenler’de geçirecekti ya! Ev sahibesi Dilber hanımla anlaştıktan sonra hemen Taşındık Gülşenlerin evi Yıldız Bakkaldaydı. Bizim tuttuğumuz ev ise arka sokağında. Yıldız Bakkaldan, Kadıköy iskelesine dolmuşlar kalkıyordu. Ama vapur iskelesine yürüyerek gitmek ve gelmek tercihimdi.