-Diriliş-
Yaşlı bir sebil olsam; zaman, Selim’in devri
Âşıklar içip kansa, dertlere sunsam şifa
Uyup debi hızıma taşıp olmadan fevri
Boşa gitmeden akıp ederken görev ifa
Zamanı aşıp gelse yanıma bir Alperen
Su verip serinletsem, olsam onunla yaren
Selim Han elde kılıç, göğsünde zırhı, çelik
İmarım için atsa havuzuma metelik
Atiye işaretle, dese ki; “gelenlere,
Benden duyduklarını unutmayıp da aktar
Yüzüne dahi bakma, su verme gülenlere”
Sükût ederim o an tadım olur bir nektar
Suyum heyecan yapar titrerim, başım döner
Selim’in heybetinden gökte yıldızlar söner
Ardında gösterişli atlar üstünde çeri
Yaslanırken taşıma, ruhu girer içeri
***
Tarihten bir sohbete başlayarak maziyi
Ansak tüm ataları, şühedayı, gaziyi
Ne olacak bin sene sonra acep hallerim
Akacak mı akarım, akmazsa kör bakarım
Belki duyar sesimi sonradan emsallerim
Gece, gündüz acıyla hem ağlar hem akarım
Ya da gider başımı vururum bir yokuşa
Aldırmadan üstümde öten gamlı baykuşa
Kim bilir hangi türün gün gelir de hevesi
Biter olmadık anda, solar yüzünde rengi
Mahzun bir hayat sürer yürüyemez devesi
Kim bilir bu işlerin nedir doğru nirengi
Çöl kumunu bir gece aşıp varan hedefe
Bir sultan karşısında kim nasıl olur efe
***
Şimdi gelinen günde türetilir bir Kabil
Şimdi taraf olmasak bizi vurur ceberut
Şimdi olmak gerekir millet uğruna sebil
Şimdi bize kin güder dağ başında bir nemrut
Kan akıtmak üzere dalıp hain rüyaya
Kim efendi ülkede, göstermeli dünyaya
Haykırıp söylemeli dalmadan boş hülyaya
Şimdi düşün dünyaya nasıldı gönderiliş
Sürünme, kalk vaktidir, senin için diriliş
(27.09.2012 / Elazığ)
Güneri Yıldız