Hepimizin
karakteristik özellikleri kendimize has, ama yine de ortak paydada buluşanlar
oldukça fazla. Farklı yönlerimiz bizi biz yapan ama yine de bir gruba dahil
olmak hep istenen, hep arzulanan.
Bir yandan
farklılığımız bizi yüceltirken bir yandan da benzer yönlerimizle sosyalleşme
çabası içindeyiz. Bu, tam anlamıyla yadsınamaz bir çelişki. Toplum psikolojisi
açısından uçlardaysak tamamen soyutlaşmış olup, yalnızlığı yaşıyoruz ve kabul
gören o sıfatla nitelendiriliyoruz: ‘’Asosyal’’.
Peki,
farklılığımızın aşırı boyutta olması bir suç mu? Eğer bazı duygulardan
arınmışsak ya da duygusallığımız ve yaşanmışlıklarımız bizi bir gruba dahil
olmaktan alıkoyuyorsa, bunun kime ne zararı var. Sonuçta her birey her olguyu
her düşünceyi aynı anda kabullenip tabir-i caizse o sürüye katılmak zorunda
değil.
‘’Normal’’
tanımına üç aşağı beş yukarı dahil olduktan sonra hiçbir şekilde yargılayıp
suçlamak, asla kimsenin harcı değil. Yeter ki, kişi farklılığının farkında
olup, tavrını ortaya koyarak ona göre bir tutum sergilemeli. Farklı olmak asla
bir suç değil; tam tersi bu olgu, kişinin bireysel olarak ne denli güçlü
olduğunun bir göstergesi. Ayrıca sosyal gruplara da bir zenginlik getirmekte.
Ortaya çıkan düşünce ve davranış farklılıkları sayesinde kısır döngü kırılıp,
genel anlamda yaşanan beyin fırtınası, bireylere ve sosyal gruplara ayrı bir
zenginlik katmakta. Yeter ki farklılığımızın farkında olup bundan asla
yüksünmeyelim. Sonuçta hepimiz tekiz ve özeliz.