8. Bölüm

Baş komiser Zülfikar Gündüz ellerini başının arasına koymuş düşünüyordu. Zor bir işin içinde olduğu çok belliydi. Basit bir kaçış hikâyesi ya da bir cinayetten arda kalan bir hesaplaşmayı planlarken, iş hiçte ummadıkları bir yere gelmişti. Üstüne üstelik kim tarafından getirildiği belli olmayan bir mektup işin tuzu biberi olmuştu. Varlığına daha önce şahit olmadıkları bir yapılanma, konuşmalarının üzerinden çok az bir zaman geçtikten sonra, bir mektupla varlığını hissettiriyordu. Gücünü hissettiren, ama gücüne dair bir şey bilmediği bir yapılanma. İçinde bir ürpertiyle birlikte bir merakta oluşmuyor değildi. Gece yarısı bulacağını haber verdiği şey ne olabilirdi? İblisin ışığını söndürmek ne demekti? Her şeyden önce iblis kimdi? Bilinmeyenler çokluğu kendisini huzursuz ediyordu.

Saat gece yarısına yaklaşıyordu. Yakup’un liderliğinde gönderdiği ekip, mektubun bulunmasından sonra harekete geçmiş, kararacak havanın etkisiyle de tam teçhizat yola çıkmışlardı. Işıkları güçlü fenerler, bölgeyi iyi bilen uzmanlarla olay yerinde olmalıydılar. Gidişlerinin üzerinden üç – üç buçuk saat geçmişti ki, hala daha bir durum rapor edilmemişti. Anlaşılan bir şey bulmuş değillerdi. Gerçi pekte umutlu değildi. Bu bölgede çokça bilinen bir alanda, göz göre göre bir şey olmasına pek ehemmiyet vermiyordu. Her ne olacaksa da birazdan haber gelirdi.
***
Saat 23.58
- Amirim; incelemeyi bitirip merkeze dönmek üzereydik ki, Hacı Bayram Veli camiinin gasil hanesinde tabut içerisinde ceset olduğu ihbarı aldık. Olay yerine yakınız, hemen intikal ediyoruz.
- Tamam Yakup, incelemede bir netice var mı?
- Yok amirim. Tapınakta, cami çevresi de gayet normaldi. Açıkçası bu ihbar bizim için de bir sürpriz oldu.
- Olay yeri incelemeye haber verildi mi?
-Evet amirim, arkadaşlar yolda. Delilleri yok etmeden işlemleri halledeceğiz.
-Tamam ben hemen yola çıkıyorum. Gereken prosedürü uygulayın. Eksiklik istemiyorum.
- Emredersiniz amirim.
***
- Amirim hoş geldiniz.
- Yakup, ceset kime aitmiş, bir kimlik, herhangi bir şey çıktı mı?
-Yok komiserim.
- Çıkmadı mı? Hay Allah…
-Amirim ceset yok. Gasil hanede bulduğumuz bir tabut içerisinde, kırmızı iplikle işlenmiş ipek bir mendile sarılmış, bir kâğıt parçası. Kâğıdın üzerinde Arap harfleriyle bir şeyler yazılmış.
- Resmen bir kedi fare oyunu oynanıyor Yakup. Seninle beraber gönderdiğim bir arkadaş vardı, buralarda mı?
-Evet amirim.
-Çağır gelsin.
-Emredersiniz amirim.
***
- Buyurun komiserim…
- Kemal Bey, işin uzmanı olarak elimize geçen bir belgeyi okumanızı istiyorum. Mümkün mü?
- Elbette komiserim. 
- Yakup, delili getirin.
***
Öze dönmek gerekirse, gecenin bir yarısında,
Sığındığın her ne varsa, karanlığın rüyasında
Geçmişinin zincirinden, bir an bile çıkmak için
Perdeyi aç, göğe yüksel, bir dumanın hayalinde…

- Bu ne demek amirim?
- Sonra anlatırım Yakup, şimdi doğruca benim eve gidiyoruz. Büyük ihtimal ceset benim evde.
***
Baş komiser Zülfikar Gündüz, geçmişin hengâmında yaşadığı her bir duyguyu ve felaketi unutabilmek adına nasıl mücadele ettiğini düşünüyordu. İşten çıkıp evine geldiğinde bir karabasan gibi üzerine çöken o bulutları yok edebilmek için, sabahlara kadar kaç sigara içtiğini kendisi de bilmiyordu. O zamanlar Ankara’yı ayakları altında hissettiren evinin penceresini açar ve dışarıyı seyrederdi. İçtiği sigara dumanı göğe yükselirken, zaman su olur akardı. Şimdi ise, karanlıkta yaşadığı bu hali çok iyi bilenler, bir bilmecenin yolculuğunda kendisini evine yönlendiriyorlardı. Birkaç gün içerisinde işler nasıl bu noktaya gelmişti anlayamıyordu.
***
- Yakup direk yatak odasına bakılsın, aradığımız şeyle orada karşılaşacağımızı tahmin ediyorum.
-Emredersiniz amirim.
***
Zülfikar Gündüzün yatak odasında bulunan, yatağa çarmıha gerilmiş gibi yatırılan bir erkek cesediydi. Vücudu mumyalanmış gibiydi. Cesette bir bozulma emaresi görülmüyordu. Göz kapakları kapalıydı.
 -daha sonra gözlerinin çıkarılmış olduğu anlaşılacaktı.-Göz kapaklarının üzeri ne olduğu bilinmeyen kırmızı renkte bir sıvıyla boyanmıştı. Vücudunda, boynundaki yara hariç herhangi bir ize rastlanmamıştı. Cesedin kime ait olduğunu gösteren bir kimlikte bulunmuyordu. Sadece küçük bir not yanı başına iliştirilmişti.
-İblisin ışığı gözlerindedir. Ama kıyamete kadar bir daha gezinemeyecek.

9. Bölüm

-Zülfikar Bey bu görüşme yapmak zorundayız. 
-Elbette buyurun sayın savcım.
- Sizin nasıl çalıştığınıza ve birçok davayı aydınlattığınıza şahidim. Ama evinizde bir ceset bulunması, birilerine bir noktada değdiğinizi gösteriyor.
-Doğrudur sayın savcım.
-Son olarak hangi dava üzerinde çalışıyordunuz?
-Semih Baydan davası savcım.
-Şu, hastaneden bir bakıcıyı yaralayıp kaçan adam.
-Evet, sayın savcım.
-Bir gelişme var mı peki?
-Bir takım işaretlere ulaştık sayın savcım ama olayın arkasında derin bir bağlantı var. Evime cesedin yerleştirilmesi de,  daha önce aldığımız bir takım mesajlarla uygunluk gösteriyor.
- Ne gibi mesajlar?
-Sayın savcım, failin ailesiyle yaptığımız görüşmelerde geçmişe dayanan bir takım belgelere ulaştık. Ailesi belgelerin 1960 darbesinde kaybolan büyük babalarına ait olduğunu beyan etti. Belgeleri uzmanlara incelettiriyoruz. Şu an için somut bir neticeye ulaşmış değiliz. Bu belgeleri ele geçirdiğimiz günün akşamında ise esrarengiz bir mektubun masama konulduğunu fark ettim. Şifrelenmiş bir takım mesajlar içeren bu mektup, dün gece evimde bulunan cesedi, üstü kapalı olarak haber veriyordu. Yardımcım Yakup, Hacı Bayram Veli Camiini ve çevresini incelerken, bir ihbar alıyor ve cami gasil hanesinde bir ceset olduğu bildiriliyor. Oraya gittiğimizde ise, yine bir not ve direk beni ilgilendiren bir şifreyle karşılaştık. Sonrası malum.
-Anlıyorum Zülfikar Bey. Gerekirse yine konuşuruz.
-Elbette sayın savcım.
***
Evde- yatakta- çarmıha gerilmiş bir vaziyette bulunan ceset üzerinde deliller toplandıktan sonra, ceset adli tıbba gönderilmişti. Birkaç gün içerisinde ölüm sebebi kesin olarak ortaya çıkardı. Bu sırada ceset adli tıbba getirilişinden birkaç saat sonra teşhis edilmişti. Ceset bir yıl önce kaybolan Serkan Aydın’a aitti. Araştırmalar sırasında, daha önce dosyalarda mevcut olan maktulün resmi, bir görevlinin dikkatini çekmiş ve yapılan araştırmada ailesinin de teşhisiyle tanımlanmıştı. Şimdi ise yük ağırlaşmıştı. Maktulün neden öldürüldüğünü bulmak zorundaydılar ve ele geçirilen birkaç notta neden iblis olarak adlandırıldığını anlamalıydılar.
***
Altı asırdır hüküm süren varlığın tahtına oturmanın vakti gelmişti. Bir büyük velinin tasarrufunda kurulan teşkilat, bünyesine ilk başta iki kişiyi dâhil etmişti. Biri erkek biri kadın. Böylece önce üçe tamamlanan sır, yıllar içerisinde yediye ve nihayi sınırı olan kırka erişmişti. Bir sultanın hükümranlığına hizmetle başlayan süreç, nihayetinde yeni bir devletin baharında uykusuna devam etmişti. Ta ki kulaklara üflenen sır, beklemekte olan bir gücü uyandırana kadar. Tarihin yaprakları o zamanlar 1960 Mayısının son günlerini gösteriyordu. Artık teşkilatın yeni bir sahibi vardı. Kırk dervişin bir araya gelip karar verdikleri bu adam, kırklı yaşlarına merdiven dayamış, aklaşan sakalıyla yıllardır ceddinin kabrinde bekleyen Selahattin Adil Aydın’dan başkası değildi.

Şimdi onun yarım asır sürdürdüğü vazifenin anahtarları benim elime teslim edilmişti. Tam bir sene devam eden imtihanlardan yüzümün akıyla çıkmıştım. Değişen koşullarda çekilen çilelerde farklılaşmıştı. Çilehanelerde geçirilen kırk günlere bedel, bugün hastanelerde çeşitli zihin oyunları sergileniyor, yeni testler yapılıyor ve posta oturacak kişi ondan sonra belirleniyordu. Eskiden
cezbe, muhabbet, sırr-ı İlahî üzerine giden yola bedel, günümüz şartları başka şeylerde istiyordu. Artık cesaret, zekâ ve varlığın hissedilmesi de lazımdı. Tüm bunlar bende fazlasıyla gözükmüştü. Sır yüklenmiş sekiz köşeli bir yıldızın her köşesi dünyada harekete geçerken, bir köşesi olan teşkilatta ayağa kalkıyordu.
***
-Amirim bu gece bende kalsanız?
- Bakarız Yakup ta, sen bu camide ceset olduğu ihbarını nereden aldın?
-Amirim ummadığımız bir şekilde..
-Nasıl?
-Keşiften geliyorduk ki, yol üzerinde ışıkları geçerken..
-Evet
- Durağın oradan çocuğun biri fırladı, elindeki zarfı uzattı ve kayboldu.
-Öylece baktınız yani arkasından…
-Amirim çocuk kuş oldu uçtu sanki…
-Neyse. Belli ki bizim o bölgeye araştırma için gideceğimizi bilen birileri vardı. Sonra failin yakın arkadaşı Serkan’ın cesedi bu süreçte eve yerleştirildi. Ne yazık ki eve giren çıkanları belirleyemedik. Adamlar yüzlerini kameradan çok iyi saklıyorlar. Belli ki işin profesyoneliler.
-Maalesef amirim. Peki, bundan sonra ne yapacağız?
-Aklımda bir plan var. Bu işin arkasındakiler belli ki kendilerini açık etmiyorlar. Onları bir şekilde kendimize yaklaştırmalıyız. Birde teşkilatın içerisinde onlara çalışan biri var. Onu mutlaka bulmam lazım?
- Ciddi misiniz amirim?
- Evet Yakup… Akşam bürodaki on iki arkadaşı da topla, onlarla konuşacağım?
-Emredersiniz amirim.
***
-Toplantıdan Sonra-
Mesaj: Efendim, baş komiser Zülfikar Gündüz bir toplantı yaptı. Belli ki içerideki işlerden şüphelendi. Beni açığa çıkarmaya çalışıyor. Ne yapmamı emredersiniz?
-Görevine devam et. Gerektiğinde bilgilendirileceksin...
DEVAM EDECEK...

( Geçmişinden Ne Getirdin 4 başlıklı yazı Süvari İzci tarafından 10.06.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu