Bir kez daha dünyaya
gelme şansım olsaydı, hayattaki en duyarsız, en katı kalpli ve en acımasız
insanı olmayı yeğlerdim.
Yıllar evvel, çok
sevdiğim bir büyüğüm bana aynen şöyle demişti: ‘’ Akıl ve hassasiyet asla bir
arada barınamaz.’’ Yaşadıkları, tecrübeleri, bizzat başından geçen
yaşanmışlıklar söyletmişti bunları ona. Açıkçası, pek ihtimal vermemiştim
bunların doğru olduğuna dair, zira henüz başındaydım hayatın.
İnsanlar, sahip
oldukları meziyetler açısından, o kadar farklı ki birbirinden. Hiç kimse bir
diğerine benzerlik teşkil etmiyor: Kimi sağduyu sahibi, kimi gerçekçi, kimi vurdumduymaz
ve sürüp gidiyor bu liste.
Duygusallık, başa bela
adeta; bir de nezaketi, sevgiyi eklediniz mi; üzülmemek, yıpranmamak ne mümkün…
Başkalarını kırmamak, üzmemek adına; siz kırılmışsınız, hakkınız yenmiş,
mağduriyet yaşamışsınız, kimin umurunda. Bir de doğrucu davutsanız, sizden
kötüsü yok, heyhat…
Bu arada, minareyi
çalan kılıfını öyle güzel hazırlıyor ki: Hazır cevap, içten pazarlıklı
tutumlarla başa çıkmak imkânsızın da ötesinde. Haksızlık diz boyu, pişkinlik,
anlamazdan gelme de cabası. Fazla söze ne hacet.
Çoğumuz hayatta bir
arayış içindeyiz: Kimi, basit seçimlerle, fazla sorgulamıyor hayatı; kimi
ideallerinin peşinde heba oluyor; kimi sırtını dayamış birilerine, ondan iyisi
yok; kimi de yok olup gidiyor, adeta buharlaşıyor…
Aslında fazla ciddiyete
almayacaksın, bu dipsiz dünyayı: Mükemmel, iyi, samimi, dürüst olmak adına her
şeyi irdelemek, adeta iğneyle kuyu kazmak. Sonuç: Hayal kırıklığı, hatta zaman
kaybı.
Bencillik doğamızda
mevcut; gruplaşma, iki yüzlülük çok yaygın ve tabii ki ön yargılar: Kişi
karşısındakini kendi gibi bilirmiş: Samimiyet, dostluk, sevgi ise nedense
yanlış anlaşılıyor. Bazı ön yargılarla, ithamlara maruz kalmak çok olası.
Cinsiyet, makam, yaş asla önem arz etmiyor. Nedense toplumda yerleşmiş kalıp
yargılarla, hemen bir genellemede bulunuyorlar: Tam bir hayal kırıklığı, ama
kimin umurunda…
Bu arada ortak menfaatler
de öyle yaygın ki. Birlikte hareket eden sayısız insan: Sonuç ise: Özele
saygısızlık, kişilik haklarını ihlal ve yıldırma politikaları.
İsimler, ortamlar farklı
ama ne yazık ki tutumlar aynı.
Her şeyin yanlış
anlaşıldığı, gerçeklerin çarpıtıldığı, menfaatlerin öne geçtiği ve insanlar
arasında bariz uçurumların olduğu garip bir dünya, günümüzün şartları.
Haksızlıklar had safhada, yaptırımlar ağır, bireysel kazanımlar söz konusu.
Kişilik itibariyle ya da yaptıklarınız açısından ne kadar iyi, hatta mükemmele
yakın olsanız da, kalıp yargıları değiştiremiyorsunuz.
Öyle ki, duygularınız
köreliyor sonuç olarak: Bırakın sevgiyi, zamanla nefret bile etmiyorsunuz ki bu
da en kötüsü: Düşünsenize o kadar sıdkınız sıyrılmış ki içinizde duygudan eser
kalmamış.
Bir de rol yapan, yüzlerinde
sayısız maskeyle dolaşanlar yok mu: Hayranım onlara, değme tiyatroculara taş
çıkarırlar, ortama, kişiye uygun öyle güzel oynuyorlar ki…
Düzgün insan, hayırlı
evlat, iyi vatandaş olmak adına ömrüm heba oldu. Hayatı irdelemek, insanları
rencide etmemek adına bayağı bir yoruldum. İçimdeki sevgiyi tükettim sonuç
olarak. Belki de susmak en iyisi. Aslında bir erdemmiş susmak. En azından
yanlış anlaşılmazsınız. Zaten diyecek bir şeyim de kalmadı artık, fayda etmedi
zaten ne dedimse, ne yaptımsa, bin kere yanlış telaffuz edildim, şimdi susma
hakkımı kullanıyorum.
Sevmekten ve
insanlıktan istifamı verdim, an itibariyle. Bilginize.
Gereğinin yapılmasını
arz ederim.
Saygılarımla.