-Ya.
Yaani, benim ufacık bir adım atmam ve merhamet duyarak öne atılarak veya
itilerek bilinçli veya bilinçsiz ve onların özgürlük diye bağırmalarını duyarak
bulmak için onlardan önce yola çıkmam ve karşılığı olan bu güzellikleri yaşamam
aman Allah’ım bu ne lütuf!!
Gözlerinde
yaşlar damla, damla akmaya başladı.
-İşte
o an o tertemiz duygun ile gönlündeki nefsanî duyguları ve hisleri pislikleri
kesme, kesip yarmaya başladın bu merhamet duygusu ile. Gönlündeki gömülü olan
Rahmanın ,Rahmet hazinesinin ve şefkat hazinelerinin kapısını açtın. Gerçek
zenginlik hazinesi ve özgürlük işte bu idi, aradığın ve aradıkları ve aradıklarınız.
Gönlünüzü mezarlıklara çevirdikleri için bu halde idiniz. Solgunluk o nedenle
yaşantınızda sizi esir almıştı sizi yöneten zavallılar tarafından, sundukları
medeniyet ve önünüze sundukları yapay yaşam ile insanlar ,o nedenle güz
mevsimini görmüş, hazan görmüş, sararıp solmuştu. Ortalık bu nedenle karışmıştı,
siyah beyaz, beyazda bir anda siyah ve kan kırmızısı oldu. İnsanlar o nedenle
doğrumu yanlış mı diye düşünmeden ve tartmadan, sokağa döküldü Hazan yüzlü,
soluk yüzlü, sararmış, solmuş olmaları bu nedenledir ey insan.
İnsan
yüzündeki sevinç gözyaşlarını sildi. Etrafındaki huzur ortamını seyreder iken,
mutluluk ile
-Çok
güzel anlattın şimdi ben en ufak bir iyilikle ve o kadar günahıma rağmen
Allah'ın insanlara müjdelediği, ölümden sonraki âlemde bulunan, Allah'a inanan,
günah işlememiş veya günahlarından temizlenmiş olanların gireceği, ebediyen
içinde kalacakları yer olan sonsuz baki olan Sevgililerin, dostların cenneti
olan hatta hususi, özel cennet; cennet içinde cennet olan Birlik ve beraberlik
cenneti, cennete miyim şimdi!!? Aman Allahım inanamıyorum! Biran Yalancı dünya
cenneti, insanları aldatan dünyanın zevk ü sefası kurtulup bir damla iyilik
yapmaya çalışmam gayri ihtiyari olsa da ve karşılığın bu zavallı seni unutan ve
hiç hatırlamayan bir an o anda aklının köşesinde geçen bu zavallı bedbaht
kuluna, Rahmet cenneti, Senin rahmetinin, inamın ve ihsanının bol olduğu cenneti
bana verdin sundun sana şükürler olsun Yüceler yücesi Allahım sen Kâinatı
yaratan ve idare eden tek mutlak varlık, kâinatta var olan her şeyin yaratıcısı
ve koruyucusu olan yüce ve üstün varlık; varlığı kendinden olan ve kemal
sıfatlarını kendinde toplayan hakiki mabudun olan Rab, Mevla, Merhametin sahibi
olan!!!..
Gözlerinde
yaşlarla devam etti.
-Umumî,
herkese ait rahmet, şefkat, bağışlama; her şeyi kaplayan rahmetin sahibi ve
senin O Resulün sonsuz rahmeti, sonsuz İlâhi rahmetin O Resule verdiğin hususî
rahmeti ile bizlere sunmaya çalışan O Resulün ve senin her şeyi kuşatan geniş
rahmetine şükürler olsun, göremedim, bilemedim. Sen çıkardın karşıma ve bana lütfü
ettin. Sana şükürler olsun Yüceler yücesi Allah’ım. Hiç Aklımda olmayan sen ve
çocukluğumda cami imamında bana anlatılan az bir bilgi ile seni bulamak Allah’ım
senin mutlak rahmetin, kayda ve şarta bağlı olmayan rahmetin, her yönüyle
rahmet, tam rahmetini bir damla iyiliğimin karşılığı olarak hiçte hak etmeye layık
olmadan bana sunman.. Cisimleşmiş rahmet, yağmur gibi maddî vücut giymiş
rahmetinle dilimi ve kalbimi bedenimi sarman nurlu rahmetinle benimle olman,
Mahlûkatı idare eden ve terbiye eden seninle beraber olmak…
Lafın
sonunu getiremedi secdeye kapandı, gözyaşı ile.
Cisimleşmiş
rahmet, yağmur gibi maddî vücut giymiş rahmet, Acımak, şefkat göstermek,
korumak, iyilik etmek, biçarelere yardımda bulunmak, esirgemek için bir adım
atmak, Merhamet eden, merhametli davranmak yüce dinimiz İslam da ve Yüceler
yücesi Allahın katında vardır. Çok merhametli, acıma hissi fazla olan veya bir
damla olan acıma hissi ve merhamet ile olmak ve Acıyarak, merhamet ederek yola
çıkmanın karşılığı olan Cennet ve O Resulün komşuluğu… Bu nedenle Merhametli,
merhamet edip acıyan olduğunu bilmeli, acımayana acınmayacağını bilerek Acıma
ve şefkat ile esirgeyip acımak suretiyle gönlümüzdeki bu iyilikleri yaşamda
yaşayarak ve insanlara sunarak onların iyilik etmek biçarelerin dertlerine koşmak,
gönlümüzdeki ve cebimizdeki olan maddi ve manevi hazinelerin anahtarı ile
merhametli oluşla koşmalıyız. O Rahman ile O Resul ile. Çeşitli şer güçlerin
bir araya gelmesiyle oluşturulan birliği görerek ve hissederek ihlâsımızla O
Rahman ve Resulle beraber gönlümüzdeki bu güzelliklerle yıkmalıyız çünkü belli
bir amaç için kurdukları ittifak kendi çıkarları ve nefsanî duyguların tatmin
için insanlığı yok saymaya varan bu birliklerini yerle bir etmek gerekir.
Kendimizi kobay olarak sunmamalıyız bu şer güçlerine, gözü dönmüşlere imanın
ile ihlâsınla,merhamet ile Güçlü kuvvetli, bahadır, gözünü budaktan sakınmaz,
cengâverliğimiz ile önlerine set çekmeliyiz.Hatta bu imanı hissetmemeleri için
Bir bilgiyi ifade eden remizler, semboller sistemini kullanarak bizler
sundukları, İçi boş ve oyuk boş yaşam alanı olan yer,. Güçlü görünmekle
birlikte kuvvetli olmayan değersiz, kıymetsiz bilgisiz, cahil akılları ile
sundukları yapay sadece kendi çıkarlarına hizmet eden ve insanlığı görmeyen ve
acıma hissi olmayan aşağılık dünya düzenbazlarına haddini Allahın izni ve O
resulün sünneti ve ışığı ile bildirmeliyiz. Hatta yok etmeli ve yere sererek
ayaklarımız altında imanınımız ile çiğnemeli ve yok etmeliyiz. Ancak
bundan daha önemli bir konu vardır ki, dünyadayken
yaşadıkları bu sıkıntılı pişmanlıktan çok daha büyüğü ahirette karşılarına
çıkacaktır. Dünyada iken dinden uzak yaşayan insanlar, ahirette dünyada
geçirdikleri her dakikanın an be an pişmanlığını duyacaklardır. Çünkü dünyada
çoğu defa uyarılmış, doğru yola davet edilmişlerdir. Kendilerine verilen süre
içerisinde düşünebilecekleri ve doğruyu bulabilecekleri çok fazla zamanları
olmuştur. Ancak bu anları hep göz ardı etmiş, uyarıldıklarında dinlememiş ve
dünya hayatının hiç son bulmayacağı gibi bir hisse kapılarak ahireti
unutmuşlardır. Ne var ki, cehennem ile karşılaştıklarında artık geri dönüp
telafi etme imkânı bulamayacaklardır.
İnsan hayati bir tehlike ile yüz yüze geldiği zaman, vicdanı, şaşırtıcı bir
hızla her şeyin muhasebesini yapmaya başlar. Dünyada geçirdiği ömrünü ve bu
süre içinde yaptığı işleri bir, bir değerlendirir. Eğer bu kişi dünyada iyi
işler yapmamış, Allah'ın dinine uymamış bir kişi ise, o an içini büyük bir
pişmanlık kaplar. Çünkü dünyadaki yaşamı boyunca hiç düşünmediği gerçekler, bir
anda tüm açıklığıyla gözünün önünde beliriverir. Belki de hayatında ilk defa,
ölümün gerçekte çok yakın olduğunun farkına varır. Dünyadayken cenneti hak
edecek bir yaşam sürmediğini ve yaşadığı pişmanlık hissinin de bundan
kaynaklandığını düşünüp anlar. Allah'a karşı gösterdiği nankörlüğü fark
etmiştir ve bu tavrının karşılıksız kalmayacağını da vicdanıyla çok iyi
hissedebilmektedir. O ana kadar hiç yaşamadığı yoğun bir korku içini kaplar.
İçinde bulunduğu durumdan kendisini yalnızca Allah'ın kurtarabileceğini anlar.
Eğer kurtulursa artık bundan sonra bu yaşadıklarını kesinlikle hiç
unutmayacağına, Allah'a çok şükredeceğine ve hayatının geri kalan kısmını bu
gerçeklere göre düzenleyeceğine dair sözler verir. O anki tehlikeden
kurtulabilmek için yalvara, yalvara Allah'a dua eder. Yeter ki kurtulsun ve
eline bir daha yaşama fırsatı geçsin... Ama çoğu insan, içinde bulunduğu
tehlikeyi atlattıktan sonra, Allah'a verdiği sözüne sadık kalmaz. Allah'ın
kendisini kurtarması ile birlikte bir anda eski ruh haline geri döner. Duyduğu
pişmanlık ve teslimiyet, yerini bir anda eski nankörlüğüne bırakır. Ölümle
burun buruna geldiğinde düşündüğü ve farkına vardığı gerçekleri bir anda
unutur. Tehlikeyi atlatmanın verdiği güven içinde, sanki Allah'a dua eden ve o
pişmanlığı yaşayan kendisi değilmiş gibi Allah’tan dan yüz çevirir. Eski
yaşamına kaldığı yerden, belki de dünyaya daha da bağlanarak devam eder.
İnsanlar, bir sıkıntıyla karşılaştıkları an Allah'a yönelirler. Ancak
tehlikeden kurtulduktan sonra bir anda Allah'a verdikleri sözü unutarak
nankörlük ederler. Buradan da anlaşılmaktadır ki, yaşadıkları pişmanlık,
tehlike anındaki çaresizliklerinden kaynaklanmaktadır.(1) İnsan Parlaklık, parlama ile oluşan bu
yeni hayatın oluşumuna, gösteriş, debdebe, tantanadan uzak oluşuna yeni bir
hayatın yeni huzur dolu iklimindeki bu değişimin parıltılı, parlak gidişatında
çok memnundu. Ama her an yeni gelişen olayları çözmek için gösterdiği çaba
sayılmaz ise hayatı güzelliğin göz kamaştırıcılığı, parıltılı, hoş gösterişten
uzak güzelliği ile gizemli olarak devam ediyordu. İnsan nefise ye döndü, nefise yanında
yoktu, sanki buhar olup uçmuştu. Cenabı-ı Hakkın idare ve terbiye
ediciliğinin parlaklığı; ışık ve parlaklık saçan İlâhî idare ve terbiyesi
hayretler muamması ile devam ediyordu. Etrafına bakındı nefise az ilerde
çobanın yanında oturuyordu. Yanına yaklaştı. Çobanı başı ile selamlayarak
-Selam
un aleyküm, nasılsınız?
Diyerekten
yaklaştı. Çoban güler yüzle sanki yıllardır tanıyormuşçasına
-Hoş
geldin evladım, gel şöyle yanıma otur. Nefise kızım da senden bahis ediyordu
bana.
-Kızınız
mı?
-Evet!
Sana söylemedi mi yoksa?
Diyerekten
nefise ye baktı. İnsanda şaşkın bir eda ile nefise ye baktı. Nefise
-Babacığım
söylemeye fırsat bulamadım
İnsan
-Sizi
tanıdığıma çok memnun oldum, sanki sizi çok yakından tanıyorum, ama
çıkaramıyorum!
-Benim
adım hakkı evladım, Cenabı-ı Hakkın saltanatının gösterişliliği genişliği
büyüklüğü ve azameti sonsuzdur, bazen insanlar çift yaratılmış derler ya ondan
olmasın?
İnsan
içinden bu çoban hakkı amcada ne kadar sevinçli, neşeli, memnun, mutlu,
bahtiyar bir insan tıpkı kızı gibi diye düşünürken nefise elinde bir tas süt
ile geldi ve insana gülen gözlerle
-Kendi
ellerimle şimdi sağdım buyur bir tas taze sütten iç!
İnsan
memnunluk duyarak uzatılan bir tas dolusu sütü afiyetle içti ama hayretler
içinde