Genç delikanlı aylardır, bir görüşte âşık olduğu genç kızın kendisini sevmesi için ikna edememişti. Genç kız'da da istek vardı ama nedense genç delikanlıya çile çektirmekten zevk alıyordu. Yine bir gün yolları şehrin gürültüsünden ve insanından uzak olan küçük kırda keşişti. Genç delikanlı genç kızın yanına yaklaşarak serenat yaparcasına.
-Neden
gözlerindeki ışıltıdan beni sevdiğini göremiyorum ey sevgilim? Neden ellerin
bana uzanırken bu kadar soğuk ve ürkek? Oysa ben seni karşıma çıkan sevgili
sanmıştım?
-Anlamıyorsun
beni. Ben seni sevemem. Sevmem sevgi aşk gibi değildir. Sadece hoşlanırım, ama
senin aşk'daki sevme gibi tutkulu olan sevme değildir. O nedenle gözlerimdeki
ışıltıdan o aşk ı göremezsin.
-Beni
böyle tutkuyla sevemez misin? İçten istekli olarak, seni severken, gönlümü
adaklanmış kurban gibi önüne sermek ve kurban etmek istiyorum. Seni sevmenin
hazzı ilet tatmin olmuş bedenimi gökyüzünde kayan yıldız gibi kayar arak
avuçlarına ve kalbine şaplanmış bir hançer gibi göğsüne saplanarak kalbine
inmek orada yaşamak istiyorum tıpkı bir sancı gibi. Beni gönlünde çıkarmak
istedikçe; hançeri çıkarmanın acısı ile kıvranmandaki özgürlük gibi, bedeninde
hissederek beni sevmeni istiyorum ey sevgilim. Ak beyaz güvercin gibi narin
omuz'una konmak ak yüzüne bakmak istemem...
-Sus.
Böyle hoyratça bedenini ve aklını yorma, seni sevemem böylesine. Ben tutkuları
olan bir kadınım, değişik farklı kişiliğim vardır. İçimdeki sevgimi coşkun
ırmaklar gibi gönlüne akıtamam. Seni her an düşünerek her anımı geçiremem.
-Beni
cömertçe sevmen tutku ile bağlanmak el ele göz göze mutlulukla yaşamak için
buna engel olan anlayışını, yüreklilikle bana söyle gönlümün nuru.
-Seni
böyle sevmemi isteyerek, özgürlüğümü kısıtlarsın, saklanan gizemli yolda
uçurumlara atmaktır beni. Özgürlük,yaşamımızda hiçbir baskı olmadan kendi
irademizle yaşamak ve yaşarken kendi özgür irademizle önümüze çıkan yolları ve
bu yolların sonucuna karar vermektir.İnsan doğarken anne ve babasını seçemez bu
kendi iradesi dışında olan bir seçimdir.Daha sonrasında ise
arkadaşlarını,seçimlerini,fikirlerini,hayat arkadaşını önüne çıkan her olaya da
iki seçenek olarak sunulan kabul veya ret etmeyi kendi özgür irademizle
seçeriz.Gerçek özgürlük;özgürlüğü özgür olarak yaşamak ve seçmektir hiçbir
baskı ve etki altında olmadan.Evlilik olayında nikah memurunun sorduğu gibi
-hiçbir baskı altında olmadan kendi özgür iradenle ,hiçbir baskı altında
olmadan eş olarak seçiyormuşsun-özgür irade ile yapılan seçimlerimizle yaşamak
özgürlüktür.Tabii ki başkalarının özgürlüğüne müdahale etmeden-başkalarının
özgürlüğüne müdahale kendi özgürlüğünü kısıtlamadır buda böyle bilinsin-özgürce
kabul veya ret etmektir seçenekleri.Özgürlüğü karşımızdakine verirken
kendimizden de bir şeyler vermek zorundayız.Sen bana özgürlüğümü,özgürce
yaşamam izin verir misin?Kendi irademle yaşamımızda bana müdahale etmeden
benimle yaşayabilir misin? Özgür
Kalbim özgür, Sevgim Düşüncelerim özgür, beni bu özgürlüğümle kabul edebilir
misin?Yoksa kabul edilip görünerek hevesini tatmin edince özgürlüğüme müdahale
ederek beni özgürlüğümü elimden alarak yüz üstü bırakmayacağına emin
misin?Bana;sen benim özgür umutlarımsın,özgürlük seninle seni düşündüğümde var
olacak diye bilir misin?
-Se.
Seni sonsuz uçurumlara atmak mı? Seni böylesine; başı dik ve gurulu olarak
severken seni nasıl.? Hayatımı sona erdirmek adına uçurumlara atabilirim? Beni
batan güneşin, karanlığına gömecek olan bu hareketi nasıl yapabilirim? Sensiz yaşayamam ey sevgili.Özgürlük, seninle
var olabilmektir benim için,sen özgür olmadan ben nasıl özgür olabilirim?Senin
özgürlüğüne müdahale benim özgürlüğüme müdahaledir ey sevgili.
-Bir
çocuk gibi huysuzlaşıyorsun.
-Evet,
senin yanında çocuk olmak sevilmek okşanmak istiyorum, sevginle damarlarındaki
kanda dolaşmak. Seninle olmak her nefes alışında boğazına takılan lokma gibi
hissetmeni, bereket ve bolluk ile göğsünde akan ak sütü içen çocuk gibi;
kucağında yatarak sınırsız uçsuz bucaksız gözlerinde mutlulukla kaybolmak,
avunç teselli bulmak istiyorum.
-Aramızdaki
uçurumları, Ümitsizlik bağırtısına neden kulaklarını kapatıyorsun? Görmüyor
musun gökyüzünde yağmur gibi yağan, ümitsizlik yağmurunu? Çorak olan gönlüme
derman olmayan bu yağmurlar, azgın sel olup seni boğar ey biçare âşık.
-Gönlüm,
vücudum, sendeki bu çorak sel ile bırak boğulsun; belki dere kenarında yetişen
yaban bir çiçek gibi seni gönlümde açtırır. Duyarsız bası boş akan selde
gözlerinde boğulmak, Vurdumduymaz göğsünde uyumak istiyorum.
-Kalbini
incitmeyecek teselli edecek başka erdemlerle uğraş, ey biçare âşık.
-Seni
sevmekten daha erdemli ne olabilir ki? İffetli gönlünde yer almak kadar şerefli
bir yaşam varımıdır? Ey sevgili? Ganimete, konar gibi bırak dudaklarım,
bollukla gizlenmiş sevgileri dudaklarında bir yudumda içeyim kana, kana. Varlık
ve servet ile dolu kollarına, sarılayım. Yolunu kaybetmiş seyyah gibi
sarılayım.
-Beni,
görmeyen gözümle sevebilecek misim, ey biçare âşık?
-Evet,
yeter ki içinde fırtınalar esen sevgisizliğe kapalı, yol gösteren gönül
pencereni bana aç, gireyim, varoluşunla yeniden doğayım kalbinde.
-Gündüzü
olmayan, gece gibiyim. Anlamsızlık çamuruna bezenmiş bedenimi kollarınla
sarabilirimsin?
-Zaten
sensizlik; gecesi gündüzü, sabahı akşamı, yaşamı olmayan kaybetmişlik batağına
batmış bir yok oluşundan başka bir şey değildir. Senin özlemini duymadan
yaşayan bu kalbim parçalansın kurtlara kuşlara yem olsun, sen yoksan, ey
sevgili canan.
-Elim
açık değildir sevgiye? Boş dönmeyesin?
-Bırak
bedenim sende birleşsin; bendeki bu coşkun sevgi ile sana ulaşılan toprak yol olsun,
birleşsin bendeki sevmenin bilgeliği ve olgunluğu ile yok olsun sevgisizliğin.
Ben beni sende, sende seni bul bende. Çırpınma hoyratça sevgisizliğin denizinde;
gelip geçici olan arzuların hevesinde boğulma.
-Senin
sevginde çıkar yok. Ama benim sevgimde çıkar ilişkisi var. Bu erdemlerden
yoksun gönlüm virane olmuş harabe bir konak gibi, İçinde yaşayabilir misin?
-Perişan
içli ağlayışım, tesellisiz ışıksız ömrümde yaşamaktansa, seninle; harabe
konağında krallar gibi yaşarım hem de gönlünün ırgatı olarak çalışayım sevgili
cananım.
Gen
kız hafiden gülümsedi.
-Bende
dik başlılık ve öfke önleyemediğim deli dolu hırsım var. Yıkar geçerim.
-Sendeki
hırs ve öfke ile bendeki gönül sevgisi ile yoğurur birleştiririm, kopmayan
sevginin değeri ile sıkı, sıkı bağlarım gönül kuşum.
-Ayrılık
en sevdiğim huyumdur, hiçbir kimseye bağlanamıyorum.
-Ayrılık,
aşkla; bir beden olmanın özlemidir. Aşkı anlamanın yol ayrımıdır; özlemsizlik,
sevgisizlik yolunda ayrılma, yaşamı anlamadır. Özlem ve ayrılık; aşka giden
yola yakınlık duymaktır. Hayatla ölümü arasında birbirine sımsıkı bağlanmaktır
gelip geçici olan varlıklara bağlanmadan, karşılıksız sevmektir.
-Bu
meziyetlerden yoksun bedenim, ALLAH'IN sevgi ışığında da mahrum kalan bu
bedenimde sevgiye yer olmaz diyorsun? Nasıl seviyorsun bende olmayan bir
yaşamı, aşkı?
-Sevgi;
bir çıkar sağlayan pazaryeri değildir. Karşılık
beklemeden sevmektir. Bir yarımla, yarımı birleştirip bir bütün yapandır sevgi.
Öfke, kırgınlık, bencillik ben olma yoktur biz olmak vardır.
-Bedenim
bunları hissetmiyor, sanki duygusuzluk zincirine bağlanmış gibiyim. Bedenim
boşlukta ızdırap içinde kıvranıyor. Çare olabilecek misin?
-Ölüm,
bedenin gövdeden ayrılması değil midir? Bu ayrılıkla sevgiye koşan sevgilinin
coşku ile buluşmasıdır ölüm. Izdırap duysan da, kavuşmanın güzellidir bu
ızdırap'a merhem olan.
-Bunlar
olmadan, gerçek olmayan bir ölümle, ölmüş olabileceğimi mi söylüyorsun? Yani
sevgiden yoksun kalmam gerçek olarak bildiğimiz ölümden ayrımıdır ki bunu
anlıyorum ben?
-Bravo,
tebrik ederim çok iyi anladın ve çözdün.
-----------------
Beraberce
yolda yürüyorlardı.Genç kadın
-Aşkı ve özgürlüğü aramak için kendinden bir şey
verdin mi? Sevmek istediğine veya hoşlandığın bir kıza; bu vermek hediye
vermek, kur yapmak, değil kendinden bir parça gönlünden canından kalbinden bir
parça sevgi verebildin mi? Karşılıksız, olarak seni sevmese bile bu uğraş
sonucunda.
-Anlayamadım,
açık konuşurumsun?
-Açık
değil mi konuşmam?
-Anlayacağım
şekilde açık değil. Kendimden bir parça derken kalbimi söküp vermem gerektiğini
mi söylüyorsun?
-Hayır,
onu söylemek istemedim. Söylemek istediğim kendinden bir parça derken; aşkı ve
sevgiyi aradın mı?
-Hayır
aramadım. Aramam mı gerekirdi?
-Evet.
Nasıl?
-Arayarak,
aşk sadece; arayanların bulabileceği bir sevgi selidir. Aşka layık olmak
gerekir ki aşkı ve sevgiyi bulasın yoksa birisini sevmekle asık olursun ama
aşkı bulamazsın sadece kendini avutursun aşkı buldum diyerek. Kendini aşkı
yaşamaya layık görmezsen aşkı bulamazsın.
-Şimdi
bir kızı beğenmek, sevmek onunla hayat boyu beraber olmak ve bunun sonucunda
çocuklarımızın olması aşk değil mi?
-Gerçek
aşk değildir ki, gerçek aşk karşılık vermeden ve sevmek ve sevmenin sonucunda
dediğim gibi karşılık almasan'da hayata küsmek değil ,sevmeye devam etmektir.
Senin dediğin gibi sevmek kendinden bir şey katmadan gönlünü avutmaktır, bir
süre sonra sevgin biter monotonlaşırsın ama kendinden bir parça verirsen her
zorluğa rağmen bu bazen bir bedeninde parça olur bazen de onun istediğine
karşılıksız razı olursun usanmadan hoşnutluk içinde. Aşka layık olmak için,
layık olmak gerekir. Gerekirse bir ömür boyu usanmadan onun istekleri
karşısında bıkmadan usanmadan çalışmak gerekir. Ona özgürlüğünü vereceksin.
Şöyle açıklayayım beğenmediğin bir huyu veya yaşamında hoşlanmadığın insanı
değiştirmeye çalışmak için önce kendinde değiştirmek istediğin o huyu ve
yaşamını kendinde değiştireceksin ki, karşındakini kötü huyunu ve yaşamı
değiştirebilesin. Yoksa karşındakinin özgürlüğünü, kısarsan bir süre sonra ona
taktığın bu kelepçe veya boyunduruk onu boğar veya sıkar, bir ana önce kaçmanın
hayali ile yaşar sana bir şey veremez.
-Vermek
derken mal ev, arabamıdır?
-Hayır,
vermek bu değil kendinde olanı vermek. Bu dediklerin dünya metasıdır ihtiyaç
olurda kullanılır diye verilendir verirken kılı kırk yararak vermek değildir
karşındakine. Verirsem buna layık değildir yerine ben vermeye layık mıyım
karşılık gözetmeden onu incitmeden vermektir. Yoksa ev, araba, gibi dünya
istekleri gelip geçici olur ve insan arzuları, almakla tatmin olmaz sürekli
ister. İstemeden vermek layık mı değil mi değil, ben vermeye layık mıyım
karşılıksız olarak, budur aşkta önemli olan. Günümüzde sevdim âşık oldum diye
evlenenler bir süre sonra boşanıyorlar ve hayal kırıklığına uğrayarak hayata
küsüyorlar.
-Çok
güzel anlattın şimdi anladım. Evliliği sürdürmek için ne yapılmalıdır?
-Evlilik
iki kişinin bir ömür boyu iyi ve kötü günde bir arada olup bu zorluklara karşı
göğüs germesi gereken bir yaşam şeklidir.
-Çok
doğru söyledin.
-Sözümü
bitirmedim daha.
-Özür
dilerim
-Evlilik
bir arada olmak ve araya bazen mesafe koymaktır her birisi ayrı olmalıdır.
-Ayrı
olursa kargaşa ve kargaşa çıkmaz mı?
-Çıkmaz,
nasıl ki her iki ağaç, başkasının gölgesinde, gölgelenmeyip kendi gölgesinde
gölgelenerek beraberce büyürse, yani tek başına ama beraberce herkesin fikri
olmalı ama müdahale olmamalıdır. Müdahale ve baskı evliliği ve sevgiyi bitiren
ve aşkı öldüren bir bıçaktır hem de kör paslı bir bıçak ki ölüme kadar götüren
bir bıçak.
-Bunu
nasıl yapmak gerekir?
-Bu
evlilikte, önemli olan ihtiyacı olanı karşılamak dan ziyade boşluğu
doldurmaktır. Arayarak onun kalbindeki, gönlündeki boşluğu sevginle, karşılık
beklemeden usanmadan doldurmaktır. Kulu, kölesi olacak gibi değil; biliyorsun
sadece ALLAH a kulluk edilir.
-Çok
zor.
-Yani
kendini aşka, aşkı yaşamaya layık görmüyorsun?
-Bu
anlaştığın gibi ise bilemiyorum.
-Böylelikle
hem kendini hem de sevdiğini, çocuklarını yani aileni ve aynı zamanda toplumun
temel taşlarını sağlamlaştırmış olacaksın. Çocuklarında bu aşkı görerek gereken
dersi alacaktır.
-Çocuklarımıza
nasıl öğreteceğiz?
-Öğretemezsin.
Çocuklara sahip olursunuz ama onlar sizin değillerdir sevginizi verirsiniz
düşüncelerinizi gerçek manada veremezsiniz, onların ruhlarına müdahale
edemezsiniz, herkesin ruhu farklıdır, görür, yaşar alır veya almaz önemli olan
herkes rolünü gerçek manada oynaması ve kendinden bir şeyler katmasıdır. Bu
katmanın sonunda alkış olmasa bile, alkış beklenerek yapılan rolden kimse bir
şey alamaz ve hayatına katamaz ve yol harikası çıkaramaz.
-Şimdi
anladım. Ferhat ile şirinin aşkını, leyle ile mecnunu. Günümüzde, aramak için
vakit yok ki geçim derdinden; önce yıllarca okuyacaksın iş bulacaksın, evlenmek için görücü usulü veya beğendiğin
kızla evleneceksin, elektrik, su, parası, internet parası, yeni çıkan
telefonlara yetişememe devamlı yenileme için dünyanın parasını ver..? Aşkı
arama yaşı gelene kadar okullarda o kadar sınav ve gerginlik anlaşılması zor, o
kadar dersler var ki ve bunun sonunda hele de iş bulma kâbusu var ki, zaten o
ne varsa alıp götürüyor bedenimizde.
-Haklı
olabilirsin bir bakıma. Günümüzde boşanmaların çığ gibi büyümesi de senin
dediğin gibi yöneticilerimiz bizden önce başlayarak zam yapmak için yola
çıkmaları ve onlara yetişmek için sadece çalışmak, teknoloji diyerek sadece
telefon alarak para sarf etmek değil. Teknolojiyi, birleştirici unsur olarak
hayatımıza sokmamamız sonucunda, hayatı zorlaştıran ve yaşanmaz hale sokan
despot zihniyetlerin, oy almak için şirin görünerek oy alarak, iktidar olmaları
ve iktidar olunca unutmaları hayatımızı zora sokmak için mecliste gece gündüz
uğraşmaları sonucunda halkımız mutlu ve sevgiye ve aşka muhtaç. Hayat ve yaşam
bu kadar zor olmasa idi bu aşkı bulmaktan senin benim gibiler korkmazdı. Aşk,
korkmaya ve korkutulmaya gelmez gerçek aşk, korkularak aranacak aşk değildir
-Davetime
gelmen beni fazlası ile memnun etti. Kalbim yerinden sökülürcesine çarpıyor.
Beni anlamaya çalıştığınız kanaatindeyim. Sevgimi, gönlümdeki sessiz çığlığı
duyduğunu görmek bende tarifi mümkün olmayan sevince boğdu
-Aşkı,
sevgiyi ve aşkın sessiz sevgi sesini, duyuşlarını bakıyorum hemen
hissediyorsunuz.
-Aylardır
sizi anlamak için sizi izliyorum, gözlemliyorum. Kalbim, ürkek bir kuş gibi
titriyor. İsterseniz elinizi göğsüme yaslayın, kalbimin ürkek çırpınışlarını
hissedin, duyun o zalimlik zırhına bürünmüş; sevgi aşığı kalbinizle, duyun.
-
Bu söylediğiniz zalimce olmadı mı ey biçare âşık? Duyamıyorum, ama önemsemeye çalışacağım.
Yaratılmış olanları gönlümde seçerek seviyorum. Bu kabahat midir?
-Evet,
kabahattir, suçtur hatta zulümdür insanlığa seni delilerce karşılıksız seven
bana zulümdür. Yaratılmışları; yaratandan dolayı kimliklerini bakmadan,
ayırmadan hoşgörü ile candan sevmelisin ve sevmek zorundasın, zorundayız. Biz
yaratılmışlar olmasa idi dünyanın, yaşamın birlikteliğin bir anlamı olur mu
idi? Benim seni seviyor olmam sana değer kazandırmıyor mu? Sevmek kelimesi
kalbinde hiç mi çağrışım yapmıyor?
-Endişe
duyuyorum bu sözlerin karşısında. Korkuyorum. Yanlışlıklar kervanına katılmak
sonunda kalbimin üzülmesini istemiyorum.
-Yık
gönlündeki yanlışlıkları. Endişelerle yaptığın zehirli sarmaşıklarla donattığın
gönül evini yık, ey sevgilim. Bendeki seni gör; zihninde gönlünde kalbinde
yeniden inşa et. Çünkü sendeki ben, gözlerinde yıkılmış virane olmuş bir harabe
evin yıkılmışlığında yok olmak üzere. Yıkılmış harabe gönül evimin kapısında
içeriye gir, zorlamadan kapısını aç
kendiliğinde açılıyor içinde sadece sen varsın; pırlantalarla bezenmiş, gönül
gözümle, dirlik suyunda yıkanmış gönlümde karşılıksız seni seven, bende sen varsın.
Taptaze, dupduru gözyaşlarımla yıkanmış bir kalp bulacaksın. Kanatlanmış ürkek
çırpınışlarla kanatlarını çırpan; mahzun ve kederli bir kuş gibi uçuyorum sana
doğru, karanlık dünyama ışık olmanı bekliyorum. Aç can gözünü, kulağını seherde
uçan kuşlarla duy beni, beni şad et ey sevgili cananım. Düşkünlere birde sen
vurma hoyratça, düşmüşüm uzat elini tut kaldır hoyratça ezdiğin bedenimi. Seni
bir çınar bilip, sana yaslanmış gönlümü yıkıp geçme ey endişelere gark olmuş
sevgili.
-Yalnızlık
zırhına bürünmüş bedenimle yaşamak kolay mı sanıyorsun ey biçare âşık? Terk
edilmişlik zindanına girmeyi ben mi istedim? Sevdiğim kalpsiz olunca, seven
olduğunu bilince ve onu sevince; beni bir
paçavra gibi, bedenimi hoyratça serseri gibi yerden yere vuran sadık bildiğim
gönül kalbi dediğin kalplerde; değersiz bir taş gibi fırlatıp atan kalplere ve
bunu taşıyan insanlara bir daha nasıl inananımda seveyim söyle bana ey biçare
serseri âşık?
-Gönül
evinin, böylesine pervasızca yıkılmış olduğunu, bilmiyordum! Ben, yıkılmış terk
edilmiş, virane olmuş zehirli sarmaşıklarla sarılmış bedenini, sevgimle sarmaya
gönlünü yapmaya geldim. Sen doğrusun, bende doğruyum, seni buldum gönül
terazimde tartarak; sana Yaradan'dan özgürce, gönlüme akan sevgisi ile ebedi
saadeti sunmaya geldim. Sende sabır var, gönül var, buna layık olanda sensin.
Nefsine yenik düşme ey sevgili, uyarsan yarı yolda tek başına, dostsuz
kalırsın; biçare gönül evinde.
-Anlıyorum
sanki seni. Demek istiyorsun ki dağlar, ne kadar yüksek olsa da yollar,
patikalar üstünde ezerek geçer gider, gönüllere sevenlere kavuşan yol olur
diyorsun?
-İşte
açtın bana gönül gözünün kapısını, güzellik çehrede değil kalp de'dir. Surete
bakarak ta aldanma, gör onun gönül kalbini, kalbinde; öyle sev sarıl ona.Haksızlığa
boyun eğme,diren;gönül kalbinle,bin doğruluk atına götürür seni dosta sevene..
-Gel
ey virane olmuş harap gönlüme saray kuran sevgili, biçare olan benim, gönlümün
gerçek sahibi sensin. Sendeki manayı aşkı, sana vereni anladım; anladım ki bu
aşkı sana veren Mevla, verdiği aşkı görmen ve yaşaman için yoluna beni çıkardı;
duydun tüm bedeninde aşkın lezzetini, hissettin, Mevla'nın sana verdiği aşkı
her yanınla duydun ey gerçek sevgili. Bir yerde hissetmek ve yaşamak olmaz,
olursa Mevla'nın verdiği gerçek aşk olmaz. Yani; bilmek; hissetmek sevmek,
yıkılan harbeye dönmüş gönülleri onarmak ALLAH'IN nurudur diyorsun?
-!!!..
-Cevap
veremedin?
-Sen
uçtun, beni de geçtin.. Manayı ve anlamı çözdün. Mevla'mın nuru ile!, Mevla'ya
çok şükürler olsun.
-Gülü
koklarsan gül kokar, dikeni koklarsan burnunu acıtır acı verir.
-Tecelli
olan; ALLAH'IN nurudur. Kâinat, sevmek, herkesi sevmek karşılıksız, yıkılanı
onarmak, düşmüşe yardım etmek-tüm güzellikleri taşımak ve insanlara sunman ve
bu yılda çaba içinde olman- için Mevla'nın bunları anlaman ve hissetmen için
sana verdiği "nurla" anlama ve hissetme kabiliyeti" kazanırsın.
Bu "Nuru" ile ilim sahibi olur ve "Hakikat'i" mana ve
anlamı anlarsın, bu ilim ile Mevla'ya ulaşırsın işte gerçek olan aşk budur,özgürlük
budur,ALLAHIN bize verdiği bu özgürlüğü özgürce kullanmaktır. Amaç bunları
hissederek duyarak yaşamak ve yaşatmaktır, ezeli ve büyük olan bu nuru tecelli ettiren
Mevla'ya bu güzelliklerle beraberce, tüm insanlıkla "Mevla'ya yönelmek ve
gönüllerin onunla kaplanması-için çalışmak- gerçek olan "Hakikati"
mutluluğu sevgiyi tüm insanlık olarak yaşamaktır. Bu ummanda sahil arama sahil
yoktur uçsuz bucaksız bir ummandır.
-Bunları
anlamak için bu hakikatler ışığında yola çıkmak gerekiyor değil mi?
-Çok
doğru olanı söyledin Mevla'nın "nuru" ile sende yarattığı kendinden
verdiği surette, Mevla'yı gördün. Sen, ben bizde yarattığı bedenimiz onun bir
örneği değil miyiz? Güzelliklere, doğruya hakikate ulaşmak için yola çıkmak ve
kabullenmek gerekiyor.
-Yani
âlemlerin rabbi olan "ALLAH" veya Mevla'mız bizlere kendi suretinden
bir parçamı verdi? Nasıl?
-Evet,
ALLAH duyuyor değil mi?
-Evet,-.
-Bizde
duymuyor muyuz? Allah görüyor, bizde görüyoruz değil mi?
-!!
-Neden
sustun
-Düşünüyorum.
Evet, doğru Mevla'm kendinde olan suretin bir parçasını bize de vermiş!
Böylesine geniş ve anlamlı düşünmemiştim... Ve bilmiyordum. .Yine gül misaline
döndüm; gülü koklarsan gülün kokusunu duyarsın, dikeni koklarsan burnuna batar
acı verir. Seninle tanışmam dünyamı hayatımı bakış açımı değiştirdi ey
güzellikleri" Mevla"' dan alan ve etrafına yayan sevgili.
-Bu
bize verilen, görmek, duymak, Mevla'mızınki gibi görmek, duymak gibi değildir.
Biz çevremizdekini duyar ve görürüz. Mevla'mız olan-ALLAH-tüm evreni ve kâinatı
duyar ve anında görür kuşatır merhameti ile lütfü ile affı ile keremi ile
ihsanı ile bunları sayarak bitirmek mümkün değil. Biz Mevla'mızın bildirdiği
kadarını biliyoruz. Allah merhameti ile bizi kucaklayıp bedenimizi sardığı
gibi, bizde insanlara merhamet nazarı ile bakıp bu güzelliği ile bizi donatan Rabbimize
şükür olarak merhamet nazarı ile sarmalıyız. Elimiz kesilince bedenimiz; hemen
o yaraya karşı duyarlı, olarak donatılmış ordularca; kesik olduğunu hemen
pansuman yapılması gerektiğini hatırlatan Rabbimizin, ordularınca beraberce,
merhamet nazarı ile harekete geçerek, yaramıza merhem olmanın şefkati ile bize
yardım eder, bizde bu uyarı neticesinde yaramızı pansuman ederek
iyileştirilmesine yardımcı oluruz beraberce el ele. İşte yaşam, alanımız olan dünya
ve bu âlem de, karşımıza veya yolda eli veya yüreği kan ağlayan veya bu kanamaya
neden olan sancı ve kesik görürsek, hiç tereddüt etmeden Allah'ın bize verdiği,
bu güzel haslet ile hemen pansuman malzemelerini alarak yaraya merhem olmalıyız.
İşte Allah'ın bize vermiş olduğu suretin, bir parçasını da yerinde kullanarak
asli görevimizi yapmanın huzuru ile Mevla'mıza kavuşunca; sonsuz merhameti ve
şefkatli, kollarına kavuşarak sonsuz mükâfatla, kavuşmanın ve yaşamanın hazzı
ile baş başa kalacağız. Yoksa merhametsizce bırakın kanı aksında şu ilacı alsın
daha sonrada şu serumu alsın ben para kazanayım şeytani hal ve hevesinde
olursan kusura bakma diğer âlemde de çatır, çatır yanmak için odununu hazırlamışsın.
Yok, sen merhamet duyguları içinde Allahın vermiş olduğu "nuru" ile
ilim sahibi olarak bu yaralanmaları ve sancıları göz önünde bulundurarak
ilacını da çıkar, serumunu da üret. Daha fazla acılarla, kıvranan ve seruma
gerçekten ihtiyacı olana ver ve Allah'ın izni ile yaraya ve sızıntıya, kanamaya
merhem ol. Merhamet nazarı ile yaşa ve Mevlana'da şükür'ü bu şekilde yerine
getir.
-Görünmeyeni,
inkâr etmek doğru değildir. Evde otururken herhangi bir şeyin karşısına geç ve
ona bak ve gözünü kapat; demin gördüğün şimdi var mı? Yok mu? Görmüyorsun
gözlerin kapalı, biraz önce gördüğün nesneye yok diyebilir misin? Görmeyince
yok diyemezsiniz görünmeyene, görmek için göz lazım gelir veya kalp lazım veya
kalp gözü ile bakmak gelir.
-ALLAH
U EKBER.
Dedikten sonra genç kadın bu konuşulan gerçek
ve hakikati gönlünde, aklında kalbinde süzdükten sonra bu hakikatin hayranlığı
gülümsemesi ile bayılarak yere düştü.
-Bayıl
ey güz elik'leri "Mevla'nın" izni bedeninde taşıyan ve"
nuru" ile ilime, kavuşan tüm bu güzellikleri kendinde toplayan sevgilim,
bende hakikatleri senin gibi öğrenince anlatılması mümkün olmayan hoşluk içinde
bayılmıştım.
Genç delikanlı tatlı bir gülüşle yerde çimenlerin üstünde baygın yatan genç kadını kucağına aldı. Genç kadın baygın olmasına rağmen yüzünde gülücükler açıyordu.
-Sevmek
emek ister. Güç ister, seven kendisini sevdiğin inin kalbinde görendir,
sevilende kendisini sevenin kalbinde görendir. Gerçek sevgi böyle olmalıdır.
Toplumda da böyle olmalıdır. Herkes kendini karşındakinde, karşısındakinde
kendisini onda görendir. Kendin benliğinden kurtulup tüm insanları sevmektir en
öncesi sonrasında yine sevmektir. Ayrılık kelimesi kelimelerde çıkarılıp yok
edilir bu sevgi ile. Düşmanlık, nefret… Yok, olur birer, birer. Ömür boşlukta,
boş avare bir hoyratlıkla yaşanmamalı, ömür ve zaman anında geçen ve dönüşü
olmayan bir ok misali gidendir hayatımızda, bir hazinedir değerini bilende.
Sevgi, isteyenin hemen elini uzatıp alacağı bir duygu olmalıdır, yeni yolculuğa
çıkanın; uzun yorucu yol zahmetine girmeden ulaşılması mümkün olmalıdır. Havada
asılmış olan ve özgürce sallanan bir salıncak misali herkesin binip mutluluğa
gark olacakları bir duygunun hâkim olması gerekli olmalıdır; bu sevgi herkesin
kendine ve seveceği ailesine sevgilisine ait olmayandır sevgi. Ağlayan, çığlık
koparan çocukların anne sütüne kavuşmasındaki mutluluğa kavuşma, karıncaların
birbirine yapışık yol almaları ve yürümeleri gibi bu duyguyu her yere yayarak beraberce,
yan ayana, omuz, omuza aramıza nifak sokulmadan yürümeliyiz. Bu duygudan yoksun
yaşamak sonucunda; bela, musibet, meşakkat, sefillik, cimrilik başımızdan hiç
eksik olmaz. Gönül iyilik isteyen temenni isteyen olmalıdır.
-Gurur
ve kibirlidir insan kendini beğenendir, tabiatında olan bir duygu ile
yaratılmıştır. Bunu yok etmek için birbirimizi sevmeliyiz.
MEHMET ALUÇ
ANKARA-SİNCAN