Zaman yaşam hep uysaldır dinleyebilirseniz bakmak isterde
görmek isterseniz görürsünüz. Gece ile gündüz sakin sakin birbirini takip eder
acele etmez tadını anlamamız için yavaştır ama kıymetini bilenedir.Elinize
alıpta okuduğun bir dergi gazete kitap da akıcıdır bir şeyler anlatır ama
sakindir her zaman bilgi sunar almak isteyene uzanmak isteyene. Allahın,Resülun,Kuranın İmanın nuru
karanlıklara zülümu acıları yok eden
latif bir ışıktır görmek isteyeen kalbinde taşımak isteyenedir.
Çoğu insan nedense sakinliği hırçındır bazende sessizdir
çığlıklarını nedense duyuramaz hissetirmez gösteremez, gönüllere gözlere kulaklara hitap ederken
sözleri sanki diken gibi batar incitir acı verir gönüllere,çünkü çığlıkları
zamanında duymadığındandır çığlığı duyulmaz,kimseyi hissetmemiştir gönülden o
nedenle hissedilmez… Kimi zaman sandalyede oturursun huzuru bulmak için oturursun ve başlar huzur yerine terslikler,
zıtlıklar, nedenmi çevrene huzur vermediğin içindir. Kendisini insan İçini görsen
içinde kırk tilki dolaşıyor kuyruklarınıda birbirine değdirtmiyor içinde
fesatlığın kazanı kaynıyor, dışında bakıncada sanki tam zıddı güzellikleri
varmış gibi sunmanın gayretinde içinde
temiz iyililikler varmış kalbinde gibi.
İşte bu nedenle huzuru bulamazsın.Huzurlu olamazsın,sen kendini kandırıryorsun
çünkü Yüceler Yücesi Allah kalplerden
geçeni biliyor ama sen bilmiyorsan unuttu şisen, Allah unutmaz,hiç kimseyi Yüce
Allah unutmaz terk etmez biz biran unutsak terk etsekte.Allahu Ekber.
Dışından bakınca önemsenilmeyen, fakat
içinde nur hazineleri saklayan insanlar da vardır, nadir de olsalarda böyle
insanlar vardır.Karşıdan bakınca hemen anlaşılır yüzleri nur nurdur nur
saçılıyor.Yüreklerinde Allahın izni ile imanı merhameti taşıyorlar dağıtmak insanlığa
sunmak için.Görünce anlarsın yanılmazsın yüce Allah o kalbimizi muhteşem
yaratmışki anlatacak kelimeler zayıf kalıyor anlarsın bilirsin bu güzel halis
ihlaslı insanları.
Hayatın içerisinde, çelişkiler muammalar
zıtlıklar bazen karşımıza veya yolumuza karşında karşıya geçer veya yolumuzun önüne oturur
bekler, bazen göz göze gelir bazen yan
yana olurlar.İlk bakışla karar verme sakın ha
öyle kavgalı gibi kavga edeceklermiş küslermiş gibi durduklarına hatta
durudklarına bakarak sakın yanılma.
Aksine şaşırtıcı bir durumdur bu! Aslında beraberce hüzünle huzur
ikizdir biri gelir biri gider.Bizleri
hayatta aynı anda hem güldürürler hemde ağlatırlar. insanlar ilk bakışta
fark edemez ama azbirazcık sabırla anlaşılacak bir durumdur bu durumç.
Gözyaşlarımızda bazen tebessümler açar
mutlulukla bazende ağlar mutsuzlukla!
Aslında dikkat edilirse Allah ile Resül
ile Kuran ile sabırla ve imanla beraber olununca acıların da kendine has bir tadı oluyor sanki
evet evet. Gönlümüzü acı buruk yaksa da, acıları insan bunlarla beraber
kalbinde taşıyınca seviyor. Hüzünlerin güzelliğini bilirsin çünkü bu alame
imtihan için geldiğini bilir isen gerisi çorap söküğü gibi geliyor Allahın izni
ile gelip geçiyor vede sevap kazandırıyor.
Yüreğim ıslatan bu değerlerle güzelliklerle gezince bu sıkıntıların güzelliği seviliyor be!Çünkü Yüceler Yücesi
Allaharkasında nuştulu çaresin veriyor ve şaşırıyorsun! Anında gözlerinde
sımsıcak şükürün gözyaşları damlıyor muhteşem bir iç huzurla mutlulukla
imanla!Tıpkı İhlas sursindeki gibi:(1)Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim ile üç temel
amacı hedeflemiştir. Birincisi Tevhit, ikincisi Ahiret, üçüncüsü ise adalet ve
ibadet. Bu sure bu üç temel hakikatten birincisi olan Tevhidi tam olarak ders
verdiği için peygamberimiz (sav) “İhlâs Suresi Kur’ânın üçte birine denktir”
buyurmuşlardır. (Buhârî,
Fezâilü'l-Kur'ân, 13; Müslim, Müsâfirîn 259; Tirmizî, Fezâilü'l-Kur'ân,
11)İslam bilginleri ve müfessirler “Yerler ve gökler ‘Kul hüvallahü Ahad’
suresi üzerine kurulmuştur” demişlerdir. (Zemahşerî, Keşşaf, 4:450) Bu surenin
anlamını kavrayan Rabbini tanımış olur. Peygamberimiz (sav) bir adamın ihlâs
Suresini okuduğunu gördü ve “Bu kul Rabbini tanımıştır” buyurdular. (Âlûsî,
Tefsir, 2:341) Bu sebeple sureye “İman Suresi” adı verilmiştir(1)
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…“Ey
Habibim de ki: Allah birdir.” “Allah
Sameddir.”“Allah doğmamış, doğurmamıştır.”
“Hiçbir şey O’na benzer, küfüv ve denk değildir.” Ey Habibim de ki:
Allah birdir.”
“Ey Habibim de ki: Allah birdir.”
Kul: Bu cümle Nübüvvete delildir. Zira
iman ve teklif nübüvvetle sübut bulur. Bu sebeple yüce Allah peygamberimize
hitap ederek “İnsanlara tevhidi ders ver” emreder. Teklifin irsal-i resul ile
olduğuna delil de yüce Allah’ın “Biz peygamber göndermediğimiz kavme azap
etmeyiz” (İsra, 17:15) ayetidir. Hüve:
Bu kelime “Havas” tabakasına “Tevhidi” ifade ile Allah’ın birliğini
ispat eder. “Hû” kelimesi “Hava, Su, Toprak ve Nur” âleminde cereyan eden
“Tevhid-i Ef’âlin” tüm mertebelerini izhar ile “Emir ve İradenin, İlim ve
Hikmetin birer arşı olan bu âlemlerdeki “Esmâ-i İlâhiyenin” tasarrufunu görerek
Allah’ın birliğine inanmayı ve her nevi şirkten uzak durmayı ifade eder. Allah:
“Tevhid-i Zâtı” ifade eder. Tüm Esmâ-i İlâhiyenin” membaı ve mercii, alem-i zat
olan müsemmay-ı ilâhî olan “İsm-i Zât”tır.
Ehad: “Tevhid-i Esmâ ve Sıfatı” ifade eder. Bütün esma-i İlâhiyenin ve tecelliyât-ı
Rabbaniyenin Ehadiyetten kaynaklandığını ifade ve i’lâm eder. Tevhidin üç
mertebesi vardır. Birincisi, Tevhid-i Zât; ikincisi, Tevhid-i Sıfat; üçüncüsü
ise Tevhid-i Ef’âldir. Tevhid-i Zât, makam-ı istihlâktir. Bu makama gelen zat
şayet sekr makamında ise “Lâ mevcûde illa hû” der. Uyanık ise “Her şey
Ondandır” der. “Allahu hâliku külli şeyin” ayetini okur. Tevhid-i Sıfat, her
kudreti onun kudret-i kâmilesinde, her ilmi onun ilm-i kâmilinde muzmahil ve
her kemâli onun kemâlinin envarından bir lem’a olarak görmektir. Tevhid-i Ef’âl
ise, vücutta Allah’tan başka müessir-i hakiki olmadığını ilme’l-yakîn,
ayne’lyakîn ve hakka’l-yakîn bilmektir.
Ehadiyet: Yüce Allah’ı cisimden, cevherden,
arazdan, şerikten ve bölünmekten münezzeh, ferd-i ferîd-i yekta olarak
bilmektir. Peygamberimiz (sav) “Ehad, Hüve’l-ferdüllezî lem yezel vahdehu, ve
lem yekun maahu ahiruhu” yani, “birliği zail olmayan fert ve sonu olmayan bir”
(Garibu’l-hadis, 1:27) “Allah vardı ve onunla beraber hiçbir varlık yoktu. O
şimdi de olduğu gibidir” hadisleri ile anlatmıştır.
Açıklama:
Akıllar yüce Allah’ı bilmek ve anlamaktan
acizdir. Hz. Ebubekir (ra) “Allah’ın bilinemeyeceğini idrak etmek Onu
tanımaktır” derken Bediüzzaman da “Yüce Allah’ı mevcud-u meçhul ünvanı ile
bakarsan ma’ruf olur” demiştir. Bunun için yüce Allah kendisini “O hiçbir şeye
benzemez, hiçbir şey onun dengi olamaz” (İhlas, 112:4) ve “Onun misli gibi bir
şey yoktur” (Şura, 42:11) buyurmuştur.
İnsanlar Allah’ı bilemezler ve
anlayamazlar; ancak yarattıklarına bakarak Allah’ın yaptığı, yarattığı
şeylerden yola çıkarak isim ve sıfatlarını tanıyabilirler. Bu sebeple
peygamberimiz (sav) “Siz Allah’ın zatını bilemezsiniz, aklınıza ne gelirse
gelsin Allah onun dışındadır; bu sebeple sizler zatını düşünmeyiniz,
mahlûkatında tefekkür ederek onu tanımaya çalışınız.” (Beyhaki, Şuâb-ı İman,
120; Keşfu’l-Hafa, Aclûnî, 1:271) buyurmuşlardır. Bu sebeple insan mahlûka
bakarak Hâlıkı, sanata bakarak Sanii, rızka bakarak Râzıkı, varlık, sanat ve
rızık aynasında tanımaya çalışmalıdır.
Yüce Allah zatını tanıtmak için mahlûkatı
yaratmış, varlık aynasında zatını, esma ve sıfatları ile tanıyarak iman
etmeleri için de insanı yaratmıştır. Bunun için insana akıl, hissiyat vermiştir.
İnsan ma’kulatı aklı ile, mesmuatı sem’i ile, mubsıratı basarı ile, ezvakı da
kuvve-i zâikası ile yani mahsusatı hissiyatı ile idrak eder. Âlemde ne varsa
anahtarı insanın elindedir.
Şurası muhakkaktır ki aklın ma’kulatı
idrâki, hissiyatın mahsusatı idrakinden daha kuvvetlidir. Çünkü akıl emr-i
bâkî-i külliyi idrak eder, hissiyat ise yanılabilir. Allah “Vâcibu’l-Vücûd”dur.
Çünkü aklın üç mertebesi vardır. Vâcib-i Mutlak: Bu Allah’ın varlığı ve
birliğidir. Mümkünü’l-Vücût: Bütün mümkünat âlemleridir. Muhal: Aklen mümkün
olmayan ve aklın kabul etmeyeceği şeydir. Bu ise Allah’ı inkar ve şirktir.
Allah-ü Taâlâ vardır. Cemî kemal sıfatlarla muttasıftır ve tüm noksan
sıfatlardan münezzehtir. Böyle olmaması muhaldir.
Cenâb-ı Hak vücûd-u mutlaktır. Mahlûkât
ise izâfî ve nisbîdir. Allah’ın yaratması ile vardır. Bu sebeple mahlûkâta
manây-ı harfî nazarı ile bakmalıdır ki bir manası olsun. Varlığın kendi başına
bir anlamı yoktur. Varlığı, tagayyürü ve tahavvülü vâcibu’l-vücûdun esmasının
tecellisi iledir. Allah-u Teâla zatı ile kâim ve dâimdir. Mahlûkat onun
yaratması ile vücut bulur. Her şey onun esma ve sıfatının tecellisidir.
“Allah Sameddir.”
Samed, Allah’ın samediyetinin unvanıdır.
Ebu Hureyre (ra) Samediyeti “Her şeyden müstağnî, her şey ona muhtaç” şeklinde
izah etmiştir. Ali b. Ebî Talha ve İbn-i Abbas (ra) “Samed, südedinde kâmil
olan seyyid, şerefinde kâmil olan şerîf, ilminde kâmil âlim demek olup şeref ve
ululuk envâının hepsinde ekmel olandır” demişlerdir.
Samedin anlamını Câfer-i Sâdık, “Galib-i gayr-ı
mağlûp” Husayn b. Fudayl “Dilediğini yapan ve dilediği gibi hükmeden” ve İbn-i
Sina “Gına-i tamme ile mebde-i kül ve gâye-i kül arasında zâtında hiçbir
tagayyür ve tebeddülü olmayandır” demişlerdir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde
“Allah âlemlerden müstağnîdir” (Âl-i İmran, 3:97) buyurarak bu hususa işaret
etmiştir. Yüce Allah âlemlerden müstağnîdir. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur; ancak
bütün varlıkların Allah’a ihtiyacı vardır.
Samediyete ayine olmak ise, Allah’tan
başka hiçbir şeyi maksud-u bizzat etmemektir. Bunu en güzel bir şekilde
gösteren peygamberimiz (sav) namazda karşısına koymuş olduğu sütreyi bile tam
karşısına almaz, sağa veya sola meylettirirdi. (Buhari, Salât, 90; Ebu Davud,
Salât, 104) Bu sebeple mü’min bilhassa kalbine Allah’tan başka bir şeyi
koymaması gerekir. “El işte gönül hazrette” olmalıdır. İnsan ihtiyaçlarından
dolayı eli ve bedeni sebeplere sarılsa da kalbini Allah’a vermelidir. Çünkü
“Kalb ayine-i Sameddir. Kalbin batınına başka sevgilerin girmesine yer
vermemelidir.” (Sözler, 2004, s. 1048-1050) Bediüzzaman hazretleri “Güzel değil
batmakla kaybolan bir mahbup. Çünkü zevâle mahkûm, hakikî güzel olamaz. Aşk-ı
ebedî için yaratılan ve âyine-i Samed olan kalb ile sevilmez ve sevilmemeli”
(Sözler, 334)
3. “Allah doğmamış, doğurmamıştır.”
Yüce Allah bu ayeti ile bütün şirk
nevilerini ret ve nefyeder. Tecezzi, tagayyür ve tenasül eden ne kayyumdur, ne
hâlıktır, ne ilâh” (Sözler, 1134 ) buyurmaktadır. İsa, Üzeyir’in Allah’ın oğlu
olduğu iddialarını reddettiği gibi, aya, yıldıza, tabiata ve güneşe tapanların
şirklerini reddeder.
Yüce Allah’ın doğmaması demek “Ezelî”
olması, doğurmaması da “Ebedî” olması anlamına gelmektedir. “Lem Yelid”
Tagayyür ve fenayı nefyederken “Ve lem yûled” hudusu nefy ile kıdemi ispat
etmektedir.
4. “Hiçbir şey O’na benzer, küfüv ve denk
değildir.”
Yüce Allah’ın zatı, sıfatları, isimleri
ve fiilleri benzersizdir. Hiçbir fani varlık Allah’ın işlerinin benzerini
yapamadığı gibi yaptıklarını nasıl yaptığını da anlayamaz. Yüce Allah Kur’ân-ı
Kerimde “Allah’ın kadrini hakkı ile takdir edemediler. Kıyamet günü arz
kabzasında, gökler de yemininde dürülmüş olan Allah’ı tesbih ederiz ki o,
müşriklerin her nevi şirkinden münezzehtir” (En’am, 6: 91; Zümer, 39:67)
buyurarak bu hususu açıklamıştır.
Yüce Allah’ın zatını asla idrak edemeyiz. Zira insan kendi ruhunu ve aklını
anlamaktan ve bilmekten aciz ise elbette onu yaratan Allah’ı idrak edemez, bir
şekil veremez ve mahiyetini asla bilemez. Dolayısıyla Allah’ın zâtî sıfatlarını
anlayamaz; ancak iman eder. Subutî sıfatlarını da göz, kulak, gibi duyguları
ile bilir ama mahiyetini idrak edemez. Çünkü Allah’ın bilmesi, görmesi ve
konuşması mahlûkata asla benzemez. Fiillerinden ve şuûnâtından da isimlerine
intikal eder; o fiillerin Allah’ın esmasının tecellisi olduğunu anlar; ama Allah’ın
işlerinin benzerini asla yapamaz. Ancak Allah’ın bütün işleri mucize olduğu
için hayret ve hayranlık duyarak imanını artırır.Bütün bunlardan anlıyoruz ki
“Hiçbir şey onun fiillerinin ve şuunâtının da dengi olamaz.” 1. “Sure-i İhlas” olarak isimlendirilmesi
insanı hâlis tevhide ulaştırdığı içindir. Tevhitte ihlas olmazsa amelde ihlas
olmaz. Bu sebeple imanda ihlasın tevhide bağlı olduğunu ifade etmesi için
sureye “İhlas Suresi” denilmiştir. İmanda ihlas ve istikamet, amelde istikameti
netice verir. “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!” (Hud, 11:112) emri tevhit
ile tecelli eder.
2. Sure, iman ve tevhidin özüdür.
Tevhidin sembolü ve Allah’ın özel ismi ve “Alem” olan “Allah” lafzı Kur’ân-ı
Kerimde 2800 defa geçer. Bu da Kur’ân-ı Kerim ayetlerinin 1/3’ünü teşkil eder.
Yine Kur’ân-ı Kerimde yüce Allah’ın isim ve sıfatları cem’an 200 sahife
tutmaktadır. Bu da Kur’anın 1/3’üne tekabül eder. Peygamberimizin (sav) “Sure-i
İhlas sülüsü Kur’ândır, yani Kur’ânın 1/3’üdür” hadisine uygundur. Bu sebeple
“üç İhlas bir Fatiha hatm-i Kur’an sevabına denktir” denilmiştir.
3. Sure Allah’ın altı adet zâtî
sıfatlarını ispat eder. Bu husus yukarıda ispat edilmiştir. Bunlar “Vücut,
kıdem, bekâ, vahdaniyet, muhalefetün lil-havadis ve kıyam bi-nefsihî” sıfatlarıdır. Altı zatî sıfat ayrıca imanın
altı erkânı ile örtüşmektedir.
4. Sure 4 ayet, 11 kelime ve 47 harftir.
Besmele ile olsa 67 harf olur. Sure 4 ayeti ile Kur’ân-ı Kerimin dört maksadı
olan “Tevhit, Nübüvvet, Haşir ve Adalet”i remzetmektedir. Ayrıca yüce Allah’ın
“Ehadiyet” “Samediyet” “Rahmaniyet” ve “Rahimiyetini” ifade eden dört mühim
sıfatına ve bu sıfatların gereğini ifa ile müekkel olan “Cebrail, İsrafil,
Mikail ve Azrail”e (as) ve İmanın gereği olan “Savm, Salât, Hac ve Zekât”
rükünlerine işaret eder. Yine 4 halife ve 4 hak mezhebe ve 4 kitabın
hakikatlerine işaret eder.
5. Besmele-i Şerife 4 kelimesi ile saf
tevhide ve İhlas Suresinin 4 ayeti ile örtüşür. Sırası ile mana bakımından da
mukabil gelir.
6. Kur’ânın esas gaye ve maksadı olan
“Tevhit, Nübüvvet, Haşir ve Adalet” Tevhidi ilan hususunda en câmi bir sure
olan “İhlas Suresi”nin aded-i hurufu Besmele ile beraber 67’dir. Bu ise “Allah”
Lafza-i Celâlinin makam-ı ebcedisi olan 67 adedine tevafuk eder. Sakin olan
elif sayılmazsa o zaman 66 ederek 6666 ayet olan Kur’ân-ı Kerimin dört mertebe
olan 6 adedinin ikisine yani 66’ya tevafuk ederek Lafzatullah olan “Allah” ismi
ile beraber “İhlas Suresi”nin gayet câmi, kapsamlı bir “İsm-i Azam” olduğunu
ifade eder. (Sözler, 2004, s. 1135)
7. Sure-i İhlâs Altı Cümle olup, üçü
müspet, üçü menfîdir. Böylece 6 Mertebe-i Tevhidi ispat etmekle beraber 6
enva-ı şirki reddeder. (Rumuzat-ı Semâniye, 2001, s. 170) Her bir cümlenin iki
manası vardır. Biri tevhide delil, diğeri onun neticesi olur. Kendi kendine
delil olup tevhidi ispat eder. Bu şekilde 6x6=36 Sure-i ihlas birbiri içinde
bulunmuş olur. (Sözler, 1136) Böylece Sure-i Tevhit olan bu Sure-i İhlâs, ne
derece safî ve câmi bir Sure-i Tevhit olduğunu ispat eder.
8.
Sure 11 kelimesi ile Tevhit Hakikatini tam olarak ders verir.
1.
Kul: Vahyden kinayedir. Vahye ve nübüvvete delildir. Allah’ın bilinmesi yine
vahy ile olacağı ve Allah kendi sıfatlarını kendi kelamı ile insanlara
bildirdiğine delildir. Böylece Allah bilgisinin insanların akıl ve felsefî
düşünceleri ile belirlenemeyeceğini ifade eder.
2. Hüve: Allah’ın varlığı hava gibidir ve
o hissedilir, salim akıllar ve sağlam maddi-manevi duyular ile hissedilir ama
görülemez. Hava insana hayat verdiği ve her an onsuz yapamadığımız gibi iman ve
tevhid de böyledir. (Hüve Nüktesine bakınız: Sözler, 260-265) Hüve, mutlak
zamirdir; mutlak varlığın Allah olduğunu ve her nefes alışta “Hû” diyerek onu
zikrettiğimizi ifade eder. “Hüve” kelimesinin sayı değeri de 11 olmakla 11
kelimeden ibaret olan İhlâs Sureni tam olarak gösterir.
3. Allah: Tam olarak bilinemeyen ve
akılları hayret içinde bırakan zât demektir. Kelime gramer bakımından eşsiz ve
benzersiz olduğu gibi Allah’ın da eşi ve benzeri yoktur. Bu kelimenin gramer
bakımından eşi, benzeri, müzekkeri, müennesi, sıfatı, mevsufu, tekili ve çoğulu
yoktur. İhlâs Suresinin 4 ayetine uygun olarak 4 harftir. Her bir harfi gerek
beraber ve gerekse ayrı ayrı “Tevhid-i Ulûhiyete” işaret eder. “Allah- Lillah-
Lehu ve Hu” her birisi Allah demektir. İlk iki harfi olan “Elif lâm” takısı
şayet harf-i tarif olsa o zaman anlamı, “Zâtı bilinmemekle beraber varlığı
malum ve bedihi” demektir. “Hu” zamiri ise her nefeste Allah’ı zikretmeye remz
ve imadır. Verilen ve alınan her nefes “Hu” der. Yine “Allah” kelimesinin her
harfinin bir anlamı vardır. “Elif” kelimede ayrı olmakla, “zatı ile kâim,
mahlûkattan ayrıdır” anlamını içermekle beraber rakamsal değerinin “Bir” olması
ile de Tevhide işarettir. Bir ise rakamların aslıdır. Bütün rakamlar birden
türemiştir. Elif de harflerin aslıdır. “Lam” mahlûkatın yaratıcısı ve sahibi
olduğuna “Lam” mahlûkatı Allah’a bağlamayı ima eden bir harftir. “Hu” her nefes
sahibinin Allah’ı zikrettiğine ve her şeyin O’nu gösterdiğine işaret
etmektedir. Allah kelimesinin rakamsal ve ebcedî değeri bir hesaba göre şeddeli
66, şeddesiz 36’dır. Yine bir diğer hesaba göre şeddeli 1901, şeddesiz 1401
olup pek çok esrarı havidir.
4. Ehad: Her şeyi bizzat tecellisi ile
yaratan, şirk ve iştiraki asla kabul etmeyen” demektir. İsm-i tafdil ve sıga-i
mübalağa ile saf tevhide yani Allah’ın “her yerde hazır ve her şeye nazır
olarak her işi bizzat ilim, irade ve kudreti ile yaptığını ifade eder. Ebcedî
değeri 13 olup şirke asla yer olmadığını ima eder. Böylece tevhitten mahrum
kalanın helak olacağını açıkça ifade eder. tüm yanlış din, mezhep ve
itikatların tevhitten sapma neticesi olduğunu ima eder.
5-6. Allahü’s-Samed: Allah zatı ile kâim,
hiçbir şeye muhtaç olmayan ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu zât-ı vâhid-i
ehad demektir.
7-8. Lem yelid ve lem yûled: Doğanlar,
doğuranlar, ezelî ve ebedî olmayanlar ilah olamazlar demektir. Ebcedî değeri
114 ve 128’dir.
9-10-11. Ve lem yekün lehu küfüven ahad:
15 harftir. Hiçbir şey ona denk değildir. “Muhalefetün lil-havadis” onun zatî
sıfatıdır demektir.
9. Surenin harfleri 47 adet olup 4+7=11
adedi ile 11 kelimesine işaret etmektedir. Besmele ile beraber 19+47=66 ederek
“Allah” isminin rakamsal değeri olan 66 rakamına tevafuk eder.
Yüce Allah 47. Surenin 19. Ayetinde yüce
Allah şöyle buyurur: “Biliniz ki Allah’tan başka ilah yoktur. Kendin için ve
mü’min erkek ve mü’min kadınlar için Allah’tan af dileyin. Allah dünyanızı da
ahiretinizi de varacağınız yeri de bilendir.” (Muhammed, 47:19) 19. Surenin 47.
Ayetinde ise “Selam sana, senin için rabbimden af dileyeceğim; çünkü o bana çok
lütufkârdır.” (Meryem, 19:47)
Surenin Fazileti:
Ulum-u Kur’ân üç nevidir: Tevhit, Teşrî,
Ahlak ve İbadet. Bir başka tarif ve sınıflama ile Din ve Kur’ân üç kısma
ayrılır; İman, İslam ve Ahlak. İhlâs Suresi Tevhidi tam olarak izah ve ispat
ettiği için Kur’ânın üçte birine denktir.
Peygamberimiz (sav) İhlâs Suresinin
faziletine dair şöyle buyurmuştur:
1. Canım kudret elinde olan Allah’a yemin
ederim ki İhlâs Suresi Kur’ânın üçte birine denktir. (Buhârî, Fezâilü'l-Kur'ân
13; Müslim, Misafirîn, 261; Ebû Dâvûd, Vitr 18; Tirmizî, Fezâilü'l-Kur'ân 11)
2. Bir adam peygamberimize (sav) gelerek
“Ben Kul hüvellaahü Ehad” suresini seviyorum” dedi. Peygamberimiz (sav) “Onu
sevmen seni cennete sokar” buyurdular. (Buhari, Ezan, 106; Tirmizi, Fezâil-i
Kur’an, 11)
3. Peygamberimiz (sav) bir sahabesini
seriye kumandanı tayin etti ve bir bölük askerle gönderdi. O da komutan olduğu
için namazları kıldırıyordu ve her namazdan sonra İhlas Suresini okuyurdu.
Döndükleri zaman bunu peygamberimize haber verdiler. Peygamberimiz (sav) ona sordu:
“Neden her namazdan sonra ihlâs okuyorsun?” Sahabe dedi: “Ya Resulallah! Ben bu
sureyi çok seviyorum. Onun için okuyorum.” Peygamberimiz (sav) buyurdular: “O
zaman bil ki Allah da seni seviyor.” (Buhari, 4:206; Müslim, 1:557)
4. Akşam ve sabah İhlas ve Muavvizateyni
üçer defa okumak her türlü kötülükten korunmak için sana yeter. (Ebu Davud,
Edeb, 101; Tirmizi, Daavât, 116; Nesai, İstiâze, 1)
5. Fahrettin-i Razi “Mefâtihu’l-Gayb”
isimli hacimli tefsirinde Cebrail’in (as) Ebu Zerr-i Gıfârî hakkında “O çok
ihlâs okuduğu için melekler arasında çok tanındığını söylediğini” nakleder.
6. Bir adam peygamberimize (sav) gelerek
fakirlikten şikâyet etti. Peygamberimiz (sav) buyurdular. “Evine girince ehline
selam ver ve ihlâs suresini oku!” Allah ondan dolayı senden fakirliği giderir.”
(Taberani, Kebir, 2:340)
7. Arefe günü 1000 ihlas okumak
sünnettir.(2)
Yaşamda,
değişik bize anlattığı ve
anlatmak istediği zıtlıkların birbirini tamamladığı bir tablo! İyi ve hoş olan
şeylerin kıymetini anlamayı bize armağan eden, kötü olan her şeye teşekkürü bir
borç biliyorum!.. Geceyi yaratan dinlenmek için bize veren huzurla uyuduğumuz
dinlenerek deşarj olduğumuz ve bize kış
günlerinde güneşi özlettiren, dertlerle bize sabrı öğreten ve sonra da
ruhumuzahayatımıza yaşamımıza billur billur nur nur neşeyi huzuru akıtan ve her
an bizimle beraber olan kalan Allah’a hamdolsuner .Zaman ve insan er geç
tükenip gitmeye mahkûmdurlar zamanı çok iyi kullanmalıyız. Her şey, kendini
yenileyerek canlı kalır ve varlığını sürdürür iken bizlerde kendimizi
yenilemeden durunca da canı çekilmiş ceset gibi, çürümeye, hebâ olup dağılmaya
terk edilmiş oluruz
KÜFÜV:eş, denk
KAYNAK:
1.http://www.fikirbahcesi.org/tefsir-dersleri/ihl-s-suresi-tefsiri.html
2.http://www.fikirbahcesi.org/tefsir-dersleri/ihl-s-suresi-tefsiri.html