Gülümseten Kelimelerim, Birer Birer Dökülürken Ayaklar Altına
Gün, güneşin ilk ışıklarıyla aydınlanırken, içimdeki
heyecanla ona doğru yaklaştım. Gözlerimdeki parıltı ve dudaklarımdaki
gülümsemeyle, “Bugün nasılsın? Hayat nasıl gidiyor?” diye sordum. Sözlerim,
içimi ısıtan bir sıcaklıkla dökülüyordu dudaklarımdan. Onun da bu sıcaklığı
hissedeceğini umuyordum. Ancak, beklediğim o sıcak bakışlar yerine, buz gibi
soğuk bir ifade ile karşılaştım. Gözlerindeki o donukluk, içimdeki gülümsemeyi
bir anda söndürdü. O an, kelimelerim havada asılı kaldı, anlamını yitirdi.
İçimdeki sevinç yerini derin bir üzüntüye bıraktı. Gülümseten kelimelerim,
birer birer dökülürken ayaklar altına, onun soğuk bakışları altında ezildim.
Hayal kırıklığı, kalbimde ağır bir yük gibi oturdu. O an, içimdeki tüm güzel
duyguların yerini, derin bir hüzün aldı.
Belki de, onun da içinde fırtınalar kopuyordu lakin o
fırtınaların esmesine sebep ben değildim ki. Belki de, benim bilmediğim bir acı
taşıyordu yüreğinde, taşıma karşısındakine böylesine davranmasını
gerektiyormuydu lakin o… Ama o an, sadece kendi üzüntümü görebildim.
Gülümsememin ardındaki hüzün, gözlerimden okunuyordu satır satır hece hece ne
acı değil mi? O anın ağırlığı altında ezilirken, içimdeki umut kırıntılarını
toplamak için derin bir nefes aldım. Belki de, onun soğuk bakışlarının ardında
saklı beni beğenmeme vardır! Belki de, benim bilmediğim başka bir şey vardı
yüreğinde lakin benimle paylaşmak yerine böylesine saldırganlığı seçmesi beni
derinden yaraladı ve yıktı. Bu düşünceyle, ona bir adım daha yaklaşmak yerine
iki adım uzaklaştım
“Bir şey mi oldu?” diye soracaktım vaz geçtim, daha fazla
kelime söz ve heceleri yaralamak istemiyordum, içimdeki endişeyi gizleyemeyerek
tüm gözlerimden ona fışkırması onu yakması için sonuna kadar açarak yakmasını
istedim lakin vaz geçtim, onun gibi olmak istemedim, bir farkım olsun istedim.
Gözlerim, onun gözlerinde bir cevap arıyordu. Ancak, o hala sessizdi. Bu
sessizlik, içimdeki merakı ve endişeyi hiç arttırmıyordu çünkü kırılmıştım ama
o bunun farkında bile değildi.
Bir süre sonra, derin bir iç çekişle konuşmaya başladı.
“Hayat çok zor inanki,” dedi, gözlerindeki donukluk yerini hafif bir hüzne
bırakırken. “Bugün, içimde taşıdığım yükler beni çok yoruyor.”
Onun bu itirafı, içimdeki üzüntüyü bir nebze olsun hafifletti
mi hayır. Anladım ki, onun soğuk bakışlarının ardında benden sakladığı
paylaşmadığı saklı bir dünya vardı. Bu dünya, belki de benim anlayamayacağım
kadar karmaşık olamazdı anlatsaydı paylaşarak çözüm bulabilirdik.. Ama yine de,
onun yanında olmak ve onu anlamaya çalışmak istedim lakin uzaklaştım.
“Anlıyorum,” demek, sesimdeki samimiyeti hissetmesini
ummasını beklemek boştu. “Bazen hayat gerçekten zor olabiliyor
karşımızdakilerin umursamaz tavırlarıyla. Ama unutmayalım ki, her zaman yanında
bir dostun vardır o da karşındakidir, eşindir, dostun, arkadaşındır lakin
böylesinden bir süre uzak durmakta fayda vardır diyorum
Bu sözlerimle, onun yüzünde hafif bir gülümseme belirmesi
belki zaman alacak o zamana kadar bu sıkıcı anlamsız ortamda durmak yerine
kendimi dışarıya atarak doğanın kucağında yatarak uyumayı seçtim. Belki de,
içimdeki karanlık bulutlar biraz olsun dağılırdı. O an, içimdeki hüzün yerini
bir nebze olsun umuda bırakırdı.
Gün, güneşin ilk ışıklarıyla aydınlanırken, parkın içindeki bankta oturuyordum. Etrafımda, sabahın serinliğinde hafifçe sallanan ağaçlar vardı. Yaprakların arasından süzülen güneş ışıkları, zeminde dans eden gölgeler oluşturuyordu. Kuşlar, dalların arasında cıvıldayarak yeni bir günü selamlıyordu. Bankın hemen yanında, küçük bir gölet vardı. Gölettin yüzeyi, hafif bir rüzgârla dalgalanıyor ve suyun üzerinde yansıyan güneş ışıkları, göz kamaştırıcı bir parlaklık parıldıyordu. Gölettin kenarındaki çiçekler, sabah çiğleriyle ıslanmış, taze ve canlı görünüyordu. Arada bir, suyun yüzeyinde zıplayan balıklar, sessizliği bozuyordu. Parkın diğer ucunda, çocuklar oyun alanında neşeyle oynuyordu. Salıncakların ve kaydırakların sesi, hafif bir uğultu gibi kulağımıza geliyordu. Bu neşeli sesler, içimdeki hüzne rağmen, bir nebze olsun umut veriyordu.
Gözlerim, onun gözlerindeki hüzne takılıp kalmıştı. İçimdeki
merak ve endişe, onun sessizliğinde yankılanıyordu. Onun iç dünyasında neler
yaşadığını anlamak istiyordum ama buna izin vermiyordu. Belki de, benim
bilmediğim derin yaralar taşıyordu yüreğinde. O an, içimdeki duyguların
karmaşasıyla boğuşurken, onun da benzer bir mücadele içinde olduğunu fark
ettim. Gözlerindeki o donukluk, belki de yaşadığı acıların bir yansımasıydı.
Belki de, geçmişte yaşadığı hayal kırıklıkları, onun bu soğuk bakışlarının
sebebi olabilir miydi? Bilemiyorum şu an.
Kendi iç dünyama döndüğümde, onun anlamaya çalıştım, anlayamadım.
Ben de zaman zaman benzer duygular yaşamıştım ama karşımdakini asla kırmamış
böyle davranmamıştım. Hayatın zorlukları, bazen insanı derin bir yalnızlığa
sürükleyebiliyor olsa da bu fazlaydı, sınırları aşmak adına. Bu davranış şekli,
insanın içindeki umut ışığını söndürebiliyordu böylesine. İçimdeki kırıklıklar,
canıma batıyordu. Her bir kırık parça, kalbimde derin yaralar açıyordu. Onun
soğuk bakışları, bu yaraları daha da derinleştiriyordu. İçimdeki umut ışığı,
yavaş yavaş sönüyordu. Her bir kırık parça, içimdeki acıyı daha da artırıyordu.
Ancak, tüm bu acıya rağmen, ona gülümsemeyi başardım lakin o görmedi! Çünkü
biliyordum ki, bazen bir gülümseme, en karanlık anlarda bile bir ışık olabilir.
İçimdeki kırıklıklar ne kadar derin olursa olsun, onun yanında olmak ve ona
destek olmak istiyordum ki… Lakin içimdeki kırgınlığa neden olan o isteksiz
bakışını ve değersiz sözlerini unutamıyordum. Onun soğuk ve ilgisiz tavırları,
içimdeki yangını söndüremiyordu. Her bir bakışı, her bir sözü, içimdeki
yaraları daha da derinleştiriyordu.
O an, içimdeki acının ne kadar derin olduğunu fark ettim.
Onun isteksiz bakışları ve değersiz sözleri, içimdeki yangını daha da
alevlendiriyordu. Her ne kadar ona gülümsemeye çalışsam da, içimdeki kırgınlık
ve acı, yüzümdeki gülümsemeyi gölgelemeye başlamıştı.
“Belki de,” diye düşündüm içimden, “onun da kendi içinde
yaşadığı zorluklar var. Belki de, benim bilmediğim bir acı taşıyor yüreğinde.”
Bu düşünceyle, ona daha fazla anlayış göstermeye çalıştım. Ama içimdeki yangın,
her geçen an daha da büyüyordu.
“Nasıl bu kadar soğuk olabiliyor?” diye düşündüm. “Benim
içimdeki tüm sıcaklığı, tüm sevgiyi nasıl bu kadar kolayca yok sayabiliyor?”
İçimdeki kırıklıklar, her geçen an daha da derinleşiyordu. Onun soğuk
bakışları, içimdeki yangını söndüremiyordu.
“Belki de,” diye düşündüm, “benim ona gösterdiğim bu
sıcaklık, onun içindeki buzları eritebilir. Belki de, zamanla onun da içindeki
acılar hafifler.” Ama bu düşünceler, içimdeki yangını söndürmeye yetmiyordu.
Her bir bakışı, her bir sözü, içimdeki yaraları daha da derinleştiriyordu ve
ben artık susmayı denedim fazla konuşmak yerine suskunluğun susmuş haline razı
oldum en iyisi buydu galiba… Vesselam.
Mehmet Aluç