Sessiz kalmak, daha
doğrusu ani tepki vermemek ve genelde suskunluğunu korumak, oldu hep bana
öğretilen. Öğrenmekten ziyade; gözlemlediğim ve yaşadığım bir hayat deneyimi
oldu diyelim.
Özellikle eğitim ve
öğretim sürecimde, yaşadığım disiplin oldukça ağır basmıştı: Bir taraftan
okuduğum okullarda kanıksamak durumunda kaldıklarım, diğer yandan buna ek
olarak, aile yaşantım; hayatıma yön verirken oldukça etkili oldu.
İmajım ve doğrularım,
takdir toplamaktan ziyade, ön gördüklerim doğrultusunda biçimlendi. Şüphesiz,
genel kabul görmüş pek çok kural şimdilerde çoktan zaman aşımına uğrayıp,
kayıplara karıştı. İki arada bir derede kalmak bu olsa gerek…
Kamufle ettiğim hiçbir
yönümün olmaması itibariyle, kartlarımı her daim açık oynadım. Büyük hata… Hele
ki, ilk gençlik yıllarımda, bunun cezasını ağır ödedim. Özellikle, iş
hayatında, yapılmaması gerekeni yapmış bulundum.
Güven duygusu bende
yanlış şekillendi. Genele mal ettiğim bu duygunun bana geri dönümü ne yazık ki
hayal kırıklığı oldu. A’dan Z’ye kime güvendimse, aldığım yaralar hala kabuk
bağlamamıştır. Fakat bana öğretilen buydu ve ben her daim dersini çalışan iyi
bir öğrenci olmuşumdur.
Bir saatten sonra
değişmek, oldukça zor ve kabul edilir değil; zaten beceremedim de değişmeyi.
Bu, bir itiraf mı: Hayır asla. Değişmek istemedim ki hiçbir zaman. Üstelik
insanların nasıl değiştiğini de anlamış değilim. Belki de zaman içinde
edindiğim izlenimler, olumsuzluklar törpüledi beni. Ve umudumu az çok kaybetsem
de asla yüzde yüz değişmedim. Kendime olan saygımı kaybetmemek adına, büyük
ihtimalle.
İrdelemek, sorgulamak
çoğumuzun doğasında var; her ne kadar bunu göz ardı eden sayısız insan olsa da.
Fakat somut gösterge bulmak oldukça zor. Öte yandan, insan sarrafı olmak da
ayrı bir beceri. Lakin, kamuflaj tekniğini iyi sergileyen insanların olması
büyük bir handikap. Velhasıl, sonuç müphem.
Aslında tek gerçek;
insanın kendini koruma içgüdüsü. Bunun adına da yapmadığı iş, başvurmadığı
yöntem yok. Üstünlük kurma güdüsü öylesine baskın ki, yıkıp geçiyor ortalığı
çoğu zaman. Ve tabii ki, güdümündeki sayısız takipçiyi de unutmamalı.
Ve nereye kadar
sorgulamayı sürdürüp hüküm vereceğiz ki… Zira biz her ne kadar müdahale etmeye
kalksak da gidişata, her şey olacağına varıyor. Ama diğer yandan da seyirci
kalmak, duyarsız davranmak çoğumuzun doğasına aykırı. Ne olursa olsun; dengeyi
tutturup, hakkımızı korumak ve çaba göstermek zorundayız. Niyet, inanç,
maneviyat ve azim ise hep destekçimiz. Kısaca, hepimiz kendi hikâyemizin
kahramanıyız, yazdığımızı sandığımız senaryo ise çoktan şekillenmiş ve sunumda.
Bize düşen, doğrularımız ve öngörülerimiz ile hayatı daha da yaşanılır kılıp,
görevimizi ifa etmek tabii ki hayallerimiz doğrultusunda ve de mutluluk ve
sevginin eşliğinde.