Olmadı mı olmuyor işte;
ne yaparsan yap, bir yere kadar. Mümkün değil değiştirmek zihniyetleri ve
mümkün değil kırmak ön yargıları.
İlla ki, bir yaprak
daha düşecek içinde sevgiyle büyüttüğün çınardan, her ne kadar kabullenmek zor
olsa da… Zaman da böyle geçmekte zira dökülen yaprakları süpürmekle heba oldu
ömür. Hele ki, akıp giden zamanın eşliğinde, kabullendiğin doğrular da itibar görmüyorsa,
vay gidenin, vay gidenlerin haline…
Kimler gitmedi ki,
kimler terk etmedi ki… Medet umdun mu, dost diye geçinenden, nasıl da yerden
yere vururlar seni. Suçun varmış yokmuş kime ne; bir kere gözden çıkardılar mı
seni; ne yapsan kar etmez.
Nedir bu denli zor
olan: İnanmak mı, güvenmek mi, yoksa kişisel hırslarını ve egonu terk edip,
gerçeği görmek mi. Ya gerçek dediğin nedir: Kimin gerçeği doğru olan ya da
yanlış olan neye göre yanlış. Sübjektif bakış açısı ve egosantrik tutumlar.
Peki, suçlu olan kim: Değişmemek adına çaba veren mi yoksa kalıptan kalıba
girip, nabza göre şerbet veren mi?
Haysiyet, onur ve
dürüstlük: Muazzam bir üçlü ve bir o kadar da yorucu bu üçünü bir arada tutmak.
Ne için yaşar ki insan, doğrularını korumak ve kollamak olmasa. Ve bu mozaiğin
temel harcını koymadan da olmaz:’’Sevgi.’’ Hele ki, yürüdüğün yolda ne ile
iştigal edersen, içine kattın mı sevgiyi ve azmi, senden mutlusu yok. Sonucun
ne olacağı ise belirsiz; sen ne kadar çaba ve iyi niyet göstersen de. Zira bu,
insanların takdirine kalmış. Müspet ya da menfi olabilir bakış açıları ama
inanıyorsan ve güveniyorsan kendine, doğru yoldasın demektir.
Ne çok şey var ket
vuran… Anlamadığım, anlamaya da çalışmadığım ne çok şey var. Tarih tekerrürden
ibaretmiş de inanmadım.
Yüce Mevlana ne güzel
demiş:’’Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?’’
Aslında başka
ihtimaller de yok değil hani… Arınmak tüm duygulardan ve vazgeçmek uğruna savaş
verdiğin her ne ise, hatta farklı bir kimliğe bürünmek herkes gibi: Tiyatral
bir kimlikle, rol yeteneğini konuşturmak, türlü türlü maskeleri takıp yüzüne,
herkes gibi olmak.
Seçenek çok olsa da,
boş bırakacağım bu sorunun cevabını. Yalnız olsam da yürüdüğüm yolda,
vazgeçmeyeceğim erdemlerimden…
Dediği gibi
Mevlana’nın:
‘’Gördün ya beni gamdan
başka kimse hatırlamıyor, gama binlerce defa aferin.’’