Mahalli bir gazetede yazıyorsanız, mahalli yazmalısınız. Ama mahalli yazmanın zorlukları var. Birilerine dokunmak, birilerine hatırlatmak, birilerini övmek ya da yermek durumundasınız. Sadece yermekle sadece övmek arasında bir fark yok; ikisinde de niyetiniz sorgulanır. Yağdanlık ya da muhalif sıfatlarıyla anılırsınız. Oysa üçüncü bir ihtimal var: İyi taraflarını söyledikten sonra daha iyi olması için öneriler sunmak. Bu kısım yani “ancak…” diye başlayan bölüm, bize göre, önemlidir. Ama başkalarına göre öyle midir? Hele kamunun bir yerinde görev alan, başarıları kendine, yanlışları “görev zararı” adıyla kamuya yani vatandaşa “salma” yapılan mevkilerde öyle midir? “Sen de kim oluyorsun?’” derler ve kamudan doğan yetkilerini size karşı etkili bir şekilde kullanırlar. Bu gibiler için “Burnundan kıl aldırmaz” deyimi kullanılır. Merak edip bu deyimin aslını öğrendim. Sizlerle de paylaşmak isterim.

”Osman Efendi bir sabah baş ağrısıyla uyanır. İlaç alır geçmez. Doktor çağrılır, ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendi’nin baş ağrısı artarak devam eder. Gözleri de yaşarmaya başlar. Başka doktorlar çağrılır.

Osman Efendi Uşak’ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaad eder. Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. İstanbul’a götürmeye karar verirler. Röntgenler, beyin tomografisi çekilir, testler yapılır... Test sonuçlarına bakılırsa Osman Efendi iyidir; ancak baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir. Osman Efendi İsviçre’ye götürülür. Profesörler muayene yapar, testler tekrarlanır. Sonuç: Osman Efendiye teşhis konulamaz. Osman Efendi yerinden kalkamaz hale gelir. Adamın ülkesine dönüp "dinlenmesi" daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir. "Kader" denilir, Uşak’a dönülür. Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ölümü beklenir.

Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Osman Efendi’nin eski berberi "Berber Mehmet" çağrılır. Berber, Osman Efendi’yi traş ederken, adamcağız derdini anlatır. Berber Mehmet bir an düşünür. "Beyim" der, "Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın!" Bir bakar, "Hah işte" der “Kıl dönmüş. "Osman Efendi’nin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çekiverir. Osman Efendi’nin çığlığıyla hane halkı odaya koşar. Berber Mehmet, cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir. Osman Efendi’nin kanayan burnuna pansuman yapılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır.

Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiş; baş ağrısı bitmiştir. Doktorlar, dönen kılın sinire yürüyüp dayanılmaz acılara yol açtığını ancak o zaman anlarlar. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Ayağa kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet’i çağırtır ve ona bir servet bağışlar.

Bu deyimin hikâyesini aktaran kişi soruyor: Şimdi bu gerçek hikâyeyi niçin anlattım?

  • Berber Mehmed Efendilerin fikirleri var, dinlemek gerek.
  • Bazen büyük sorunların çok basit çözümleri olur.
  • Burnundan kıl aldırtmayanların başı çok ağrıyabilir?!
  • O mevkide olanlar ise şöyle düşünüyor; ancak bunu açıkça söyleyemiyor olabilirler: “Fikri dinlenecek adamlar zaten işin başındadır; layık olsalardı başkaları o mevkide olurlardı.” Biz de deriz ki: “Siz özel sektörde olsaydınız bizi hiç ilgilendirmezdiniz. Faturayı bir şekilde patrona öderdiniz. Ama devletin malı deniz…

    Siz bu memleketin şeyi oluyorsunuz da biz neyi oluyoruz?

    Basit çözümlerin faturası küçüktür, ucuza mal edilen malların ‘özel pazarlık’ şansı yoktur.

    Burnundan kıl aldırmayanların başı ağrımıyor; çünkü fatura kamuya/topluma kesiliyor.

    “Beşer şaşar” derler. Yani insan olduğumuz için yanlış yapmakla karşı karşıyayız. Peygamber Efendimizin hata yaptığı Kuran’la sabit olan bir dünyada “Siz kim oluyorsunuz ki hata yapmayasınız?!.”

    Yeni bir başlangıç yaparak, yeni bir karar alarak “Kimsenin işine karışmayacağım” demek istiyorum ama suya sabuna dokunmadan nasıl temiz olabilir; temiz kalabilirsiniz?

    Hele hele burnundan kıl aldırmayanlar oldukça...


    ( Burnundan Kıl Aldırmama Meselesi başlıklı yazı Mustafa IŞIK tarafından 5.10.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
    Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
     

    EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

    EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

    EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu