Hadi göster yüzünü
Doğ bana, doğdur beni aydınlığa
Bir ışık huzmesi mi geldi gözlerime ne?
Açamıyorum, acıyor gözlerim
Işığın ok gibi değişleriyle buruşuyor yüzlerim...
Bir başka nefes alış bu,
Bir başka dokunuş.
Üzerimde gezinen eller kimin?
“Maşallah nur topu gibi”dedikleri de ben olsam gerek.
Ağlamalıyım galiba!
Yüreğim karanlığın içindeki sakinlikten
Ağla ey gözlerim ağla!..
İmtihan vaktidir bu an!
Çırpınışların/ kıyamet koparırcasına bağırışların fayda vermez bu an.
Gün üzerine doğdu, sen de güne doğdun ey insan!
Güvenli bir kucak
Annemmiş, beni güne doğduran...
Unuttum bile Gal-u belay-ı,
Unuttum, beni bekleyen imtihanları / süregelecek hayatı...
Ben sabahım/ sabahta ben
Yeni doğan gündüm/ yeni bir ömürdüm...
Kirlenmemiş bir havaydım/ yeni bir enerji
Hayata merhaba!
Sabah cıvıltısı ne tatlıdır,
Çocuklukta insan ömrünün sabahıdır.
Özgürüm, önümde çok saat var daha akşama.
Dinamiğim! Güneş, kuş, ağaç her şey dinamik...
Koşuyor oynuyorum.
Büyüyorum günle beraber,
Yeni yeşeren fidan gibiyim.
Güneş öğle vaktini mi gösteriyor ne?
Öğlenin yakıcılığı çöküyor üstüme...
Çocuklukta bitiyor mu ne!
Ergenim, kızgınım güneş gibi...
Kıpır kıpırım dalında duramayan yeşil yaprak gibi.
Ergenim delikanlıyım, yakıp kavuruyorum ortalığı,
Kimse direk durmuyor karşımda.
Asiliğimi dinginliğe bırakmamı bekliyorlar
Kalkanları var ya şapka, ya da şemsiye
Önümden çekiliyorlar beni kırmamak/ kırılmamak için...
Annem, babam, kardeşim
Çünkü ben öğleyim...
Çünkü ömürde de asi ruh öğle vakti, ben de böyleyim.
Vakit çizgisinin ikincisindeyim daha
Giderek gün geçiyor, bende büyüyorum
Gençliği tomurcukların ucunda bırakıyorum
İkindi mi olmuş ne?
Yolun başındaydım daha hani!
Orta yaşın yılları gibi ikindi vakti
Ne serin, ne sıcak
Ne çocuk, ne yaşlı,ne de genç
Ne sabırsız ne de kâmil!
Orta yolda ilerlerim, halim selim
Rengim de turuncuya dönüyor bakırların teniyle ,
Gün batımıyla özdeşleşiyor gibiyim ...
Geçmesini hiç istemem ikindi vaktinin
Ne dingin, ne hoş vakit!
Ömrün de günün de altın çağı belki de
Kazanıp ta doymadığın
Çalışıp da yorulmadığın vakit, ikindi vakti!
Çabuk geçer, “Kıymetini bil ikindi vaktinin” demişlerdi.
Toprağa basan ayaktan
Kana kana içilen sudan
Deliksiz uyunan uykudan
Geçmem sanırmışsın heyhat!
Geçivermiş işte ikindi vakti de,
Ömür çizgimin de, günün de üçüncü vakti...
Ağır ağır uzaklaşıyor güneş dünyamdan,
Gidiyorum, etraf kararacak, hallet işlerini derken,
Kızı, oğlanı evlendirip rahat edecekken
Evde yalnızlıkla oyun oynuyorum
Film şeridi geri sarmaya başlar artık,
Maziye özlemdir bu...
Alnımın çizgilerinde birikir
Sokak lambasından süzülen ışık...
Üç lokma yemek bile fazla gelir, doymak bilmeyen mideme,
Yaşlanıyor muyum ne?
N’olur sokak lambaları
Daha kuvvetli yanın!
Almayın yüzümdeki, saçımdaki parlaklığı!
Gölgeler düşmesin, yüzüme, gözüme, ellerime...
Gece mi olmuş?
Ben karanlığa doğru mu gidiyorum.
Yatsı vakti girmiş, her yer zifiri karanlık
Benim uykum gelmedi ki daha!
Uyumak istemem ki şimdiden daha,
Gün bitiyor aman Allah’ım!
Acılarla ağrılarla dolu her yanım,
Kalkıp ışığı mı yaksam, yetişmem mümkün değil ki,
Penceremden de ışık kesildi.
Sokak lambaları da bana veda etti.
Doğmadan önceki karanlığa geri mi gidiyorum?
Saatler durun!
Derin yalnızlığa doğru yol mu alıyorum?
Saatler durun!
Çaresi yok!
Anladım ki ömür dediğin,
________________ Bir günmüş işte....
NİLÜFER ZONTUL AKTAŞ