Sığınmak… Kime ya da
neyin arkasına. Ya da yanlış tasvirlerle, yalan yanlış imgelerle, göstermelik
duygularla, insanları hassas noktasından vurup, zaaflarının gölgesinde yer
edinmek insanların.
Zor olan nedir sizce:
Sevmek mi, sevilmek mi, kandırmak mı masum yürekleri. Kim bilir belki de masum
yürek kalmamıştır göğüs çeperinde yer tutan.
Ya aşklar. Masum aşk
kaldı mı ki. Kimine göre aşk eşsiz bir duygu, kimine göre erişilmez, kimine
göre koca bir yalan. Ya anlaşılamamak, anlaşılmanın ulaşılmazlığında çırpınmak
beyhude heveslerle… Kuru bir itiraf mı yoksa ihtirasların gölgesinde,
menfaatlerin peşinde ezdirmek mi bu eşsiz duyguyu. Belki de bir aptallık, hor
görülen; belki de yitip giden insani duyguların acımasızlığında yok olup
parçalanan aslında son derece ulvi bir yeti…
Heyhat, neler görüyor
insanın gözleri bu sefil dünyada: Ve gönül de katlanıyor tüm bu ihanete,
kaynağı insan olan.
Saflığını yitiren bir
insan nasıl bakabilir ki aynaya, hiç mi hicap duymaz kirinden, pasından. Belki
de doğru bilinen yanlışlarının arkasına sığınıp, utanç duymaz. Utancın kademesi
tartışılır mahiyette: Kaynağı ar, şeref, haysiyet, onur olan bu gizemli kelime
nasıl da ayaklara düşmüş, inanması çok zor ama gerçeğin ta kendisi.
Yüzüne gülüp arkadan
işler çeviren ya da atıp tuttuğu kim varsa müspet bir diyaloga girmek haz
etmediğini söylediği halde kim varsa.
Akıllara zarar doğrusu:
Neden görmezden gelinir ki olumlu ne varsa, neden hep bir açık aranır ki
olmadığı halde…
Binlerce soru, sayısız
problem, inanılmaz bir kaosun içine gizlenmiş yalanlar ve gerçekler.
Artık neyin doğru neyin
yanlış olduğunu bilmez haldeyim: Açık yürekliliğin bu denli suiistimal edildiği
garip bir dünya, sevginin bu denli kullanıldığı, iyi niyetin aptallıkla eş
değer tutulduğu ve değerlerin çiğnenip geçildiği…
Sanırım hatta eminim
ki: Benim tüm doğrularım aslında hep yanlış öğretilmiş bana, ne kadar doğrum
varsa meğer koca bir yalanmış. Esefle kınıyorum bu öğretilerin sahibi olanları,
kendimi de kınıyorum benimsediklerimin ne denli boş olduğuna dair.
Tek arayışım doğrunun,
güzelin, sevginin, hakkaniyetin peşinden gitmek oldu ömrüm boyunca. Bu uğurda
sayısız cephede savaştım ve hep kaybettim. Benim idealim, hayal diye addettiğim
doğrularıma kavuşmak olmuştu oysa. Çok şeye kavuştuğumu sanmışken, meğerki
kısır bir döngüymüş sürekli yürüdüğüm yol ya da bir çıkmaz sokak mı demeliyim…
Evet, evet çıkmaz bir sokak, müdavimlerinin hep pusu kurduğu, varsın kendi
aralarında paslaşsınlar, ben yokum asla, hiç olmadım da bu güne değin üstelik
olmuş olsaydım zaten bu denli saygı duymazdım kendime. İsteyen duyar isteyen de
duymaz, umurumda değil demesem de aslında umurumda zira benim hala bir yüreğim
ve vicdanım var.
Herkesin bir savaşı var
hayat denen yolda kendine göre: Doğru ya da yanlış şüphe götürse de… Karşılığını
alırız ya da almayız bu dünyada ama bir gerçek var ki; kayıt altında
hissiyatımız, gönlümüzden geçenler. Bilinçaltında yer tutan gizemler ise
aslında bizim kendimize bile itiraf edemediklerimiz bildiğimiz halde hem de.
Kendi psikologumuz kendimiz olup, çözüme ulaştırdığımız her duygu, her düşünce
bizim hatalarımızı telafi etmemiz için gereken bir ön görü. Metanet,
hassasiyet, sağduyu ve açık yüreklilik ise gereken dogmalar olması gereken
çözüm sürecinde ihtiyaç duyduğumuz…
Yaralamadan,
incitmeden, yalanların arkasına sığınmadan çabuk tutmalıyız elimizi. Vakit
geçmeden hem de, yeteri kadar kaybımız varken, yanlışın neresinden dönsek
kardır…