Ölümler
yeniden gezinir oldu etrafımda. Geçen hafta sevdiğim bir büyüğümü kaybettim.
Uzun zamandır hastaydı ve de tedavi görmekteydi, Recai Abi. Güzel insandı.
Yiğit, mert delikanlıydı. İkinci haftası, 13 yaşında bir kız çocuğu, Selvi
yavrucak. Henüz babası çocukken, minik elleriyle defnetti minicik yavrusunu.
Yüreğim kaldırmadı, başın sağ olsun demeye, Cengiz’ime. Dedesine, amcalarına
sundum taziyelerimi.
Ne kadar
da çabuk büyüyoruz ve yaşamdan daha çabuk ölüyoruz?
Ölüm
haktır elbet. Gideceğiz bir gün, geldiğimiz gibi masum, geldiğimiz gibi özgür.
“Bir
vazifeli, bir de vazifesiz ölüm vardır, vazifeli gitmek gerekir” der, hep anam.
Küçücük yavrucak ne anlar vazifeden, dahası ölümün soğuk nefesinden? “Cennette
bekleyeceğim sizi anneciğim, cennette bekleyeceğim babacığım”. Minicik masum
yürekler böyle seslenirlermiş ötelerden.
Delinir
yürekler, çağlar göz pınarları, karışır okyanuslara. Sevdiğini kaybetmek;
yazmadı henüz tarifini sözlükler, yazamaz bin ömür tükense de.
Ölüm
güzeldir aslında yaşamaktan fazla. Kavuşur insan öz vatanına. Her şeyin en
doğrusunu bilen Sen’sin kuşkusuz. Ancak, sıralı ölüm nasip et Rabb’im Sen
kullarına.
Tüm
geçmişlerimize Cenabı Mevlâ’dan rahmet, kalanlarına başsağlığı ve de sabırlar
diliyorum.