Sen gidersen yıkılır bu şehir
Taş üstünde taş kalmaz..............
Yoluna baş
koyduğu gelir miydi acaba
Ne kadar
daha beklemeliydi
Kaç mevsim
daha saymalıydı
Merdivenleri üçer beşer çıkan insanlara bakarken
Bu kalabalıkta herkes yine hep ona benzeyecekti
Ama yoktu
Neredeydi
Güldü-durdu-düşündü
Trene binmeyi
sevmezdi ki
…….
Elleri demir parmaklıklarda
Dumanlı mı dumanlı bir hava
Vagonlar geliyor-geçiyor
Zaman bir yerden bir yere hızla akıyordu
İnsan seline aldırmıyor
Tren sesi dağınık düşüncelerini toparlamaya yetmiyordu
Durmadan sayıklar gibi yalvarıyordu
“Allah'ım ne olur gelsin, onu bir kez daha göreyim, Allah'ım ne ol.."
Geliyordu işte
Tren istasyonun merdivenlerini ikişer ikişer çıkıyordu
Jeton satın alan eller yoluna baş konmuş bir başı görmüyordu
Bir turnikelik mesafe dururken aralarında
……
Önce korkup saklandı
Sonra dayanamayıp kalabalığı aşıp karşında durdu
O an her şey durmuş ya da donmuş olmalıydı
Bilemiyordu
Sanki ikisinden başka kimse yokmuş gibi
Sanki hep buradalarmış gibi
Kavramlar ve mekanlar hiç bu kadar karışmamıştı birbirine
……
“Saçlarını kestirmişsin”
(ah evet ayrılık sonrası ceza saçlara kesiliyor )
Tek kelime etmedi
Meğer konuşmak değilmiş özlemi
Sustu
Gözlerine baktı
Baktı
Baktı
Baktıkça gördü-gördükçe anladı
Dualarının bu kadar hızlı kabul edildiği fikrinin şaşkınlığı ve sükûnetiyle
……..
Bu son şanstı
Ya gidecekti ya da kalıp sarılacak
(kimseye, hiçbir şeye aldırmadan)
…….
Gitmek ile kalmak arasındaki sarı çizgiyi
Kararlı bir adımla geçti
Kapılar her zaman ki gibi gürültülü bir şekilde kapandı
Kara dumanın sisinde kayboldu duaları
Şükürler olsun dedi
Mırıldar gibi
Şükürler olsun
............
Bir bebek uykusundan çığlık çığlağa uyanırken
Şefkat, sevgiliden de öteye