Bu sonbahar gününde renklere küsmek de nereden çıktı ?
Nereden buldum bu kadar hüznü ?
Ve ne zaman, bu kadar ağlar oldum her şeye ?
Oysa ağlamanın da bir adabı vardı..
Cıvatası bozulmuş g(s)özlerimin, belli..
Yoksa gittiğine, gideceğine sövecek değilim ya…
Hem benim ağzıma yakışmaz öyle şeyler,
Benim ağzıma en çok senin öpücüğün yakışır ya, boş ver..
Bak, gel şunu kabul edelim,
Gitmek/ terk etmek, senin benim gibilere yakışmaz,
Bizde büyük durur, oturmaz üzerimize..
Belki de en çok arabası olana yakışır, ne dersin ?
Hani şöyle son model olanından,
Basacak gaza, tek seferde tozu dumana katacak..
“Vay anasını” diyecek ardından birileri..
Ya da yağmurlu bir günde,
Üzerinde siyah uzun ceketiyle..
Bir de siyah şemsiyesi olmalı tabi..
Yağmuru katacak önüne, Allah ne verdiyse yürüyecek…
Ama senin benim gibilere yakışmaz bu havalar..
Gel, oturalım evimizde..
Film seyredelim, birbirimize sarılıp uyuyalım..
Kahramanlar oralarda kalsın, terkedilmeler parası olana yakışsın..
Biz kendi yokluğumuzda, sevgimizle kavrulalım,
Olmaz mı ?