Çırpınan bir taştım
Bir zamanlar..
Üzerime geldikçe/diğer taşlar
Konuldukça!
Ve oldum koskoca bir duvar…
Her geliş yalnızlığı
-belki- çökertti…
Lakin umarsız kalabalıklar ki
Beynimi kemirdi…
Kenetliydim/çözülemeyecek kadar
Olmasaydı keşke!
İçten içe kemiren kurtlar
…
Taşlıkta taştım
Ve sığamadım kendime/ taştım…
“Yıkar “dediler insanı gam
Beklemeyeceğim
Beni de nemin yıkmasını...
Islanıyor ayaklarım
Varsın ufalansın dudaklarım...
Asıl/olan Topraksa!
....Yaratılış
Elest bezmine savrulacağım..
Ve her savruluşta
Adem'e –adam- olma hissiyatıyla vuracağım
...
Ah sular..
Ah bombalar..
Ah kara poyrazlar…
Beni tenimden değil
Yüreğimden yaralar…
…
“Al çocuk/ al beni eline”
Hiç sevinmedim bilir misin/paramparça edilişime
Hiç bu kadar…
Hiç ısınmadım ve serinlemedim
Senin avuçlarındaki kadar..
…
Fırlatılışım özgürlüktü
…
Ayaklar altındaki tüm dokunuşlar/
Ulvi bir ölümdü
Ve atların nalları arasında
…
Sımsıkı kenetli bir duvarda mı kalmalıydım
Yoksa düşmana atılan bir taş mı olmalıydım…
Taştı adım/ taştı işte
Kaba/sağır ve sarp
Ağır ve yaralayıcı
Hele de kalbin üstüne gelmişse adım
C/an’ı tenden ayırıcı…
…
Nice taşlar vardı içinden
Pınarlar fışkıran..
Nice taşlar vardı
Teslimiyetle yuvarlanan..
Nice taşlar vardı
Aşkla çatlayan…
…
Taştım!
Yüreğimle taştım
Taşlığımı aştım…
…
Suyumu çıkaramadın belki
Ey Âdem!
Çok çalıştın sözde İmar’a
-Olsun –
Bildim ben yerimi
Dimdik belki mezar başında
Belki sapasağlam bir duvarın karnında
Belki bir savaş kartalının avuçlarında
…
Şimdi de ayaklarının dibinde
Yuvarlanmış paramparçayım işte
Titriyor bedenim (hu)şu ile..
Hala zerrelerim/taşlığından utanıyor…
Nilüfer Zontul Aktaş