Gerçek dünyanın hali
gün gibi ortada. Gizli saklı ne varsa, gün ışığına çıkıyor eninde sonunda:
Zamanlı zamansız… Ama yine de kıyıda köşede gizlenenler sinsi sinsi
gülümsemekte.
Borsada değer kazanıp,
kaybeden menkul değerler gibi, duyguların da insanların da borsası var artık.
Sürekli seyri değişen bir grafik üstelik.
Tansiyon inip çıktıkça
duyguların da seyri değişmekte.
Hükümetin güven
oylaması gibi, belirli insanların çizdiği konjonktüre göre, siz de değer
kazanıp, gözden çıkarılabiliyorsunuz bir anda… Yerli yersiz, haklı haksız.
Rüzgarın nereden
eseceğini kestirmek tamamen imkansız. Kimin ne amaçla neyi savunduğu ya da
kimin gerçek kimin sanal olduğu, tamamen mantık ve devre dışı.
Sevgiyi savunmak bir
hayal artık ve bu terim çoktan kalkmış TDK’nın içeriğinden.
Haklı sandığınız birine
destek verirken, aniden mağdur rolüne bürünüyorsunuz. Adaletin, adil tutumun ne
ve kimde olduğu ise oldukça tartışma götürür.
Girift bir yapı teşkil
eden ne çok şey var. Kaybediyorsunuz ararken sahip olduklarınızı.
İnanmak ise en büyük
yanılgı. O kadar çok şey sümen altı ki.
Her şey bir bir
tüketilmekte… İdealleriniz en başta.
Sevgiler tükenmekte.
İnanç şüphe götürür.
Anlamını yitiren
sayısız mefhum anılmamakta artık.
Yoksa bir kurgu mu tüm
bu olanlar. Keşke, ah keşke…
Uyurken de uyanıkken de
aynı kabus devam etmekte. Mümkün değil çözmek.
Yoksa teknolojinin
insanlıktan aldığı bir intikam mı tüm bu olanlar. Ne de olsa, son yıllardaki bu
denli evrim ağır geldi omuzlara. Adeta bir silah gibi tehlike arz etmeye
başladı.
Suçlu kim ya da ne ki…
İnsan mı yoksa insanın elinden çıkan bilişim devrimi mi.
Ve her şey değerini
yitirirken, herkes değersizleşti birbirinin gözünde. Gizem ise sarıp sarmaladı
bir ahtapotun kolları gibi.
Biraz mekanik, az buçuk
duygusal. Gerçek olan şu ki; anlam ve kavram karmaşası yaşanmakta ve görünen o
ki; bu daha sonun başlangıcı.