2.BÖLÜM:


Ne iş arkadaşı idiler ne de sevgili. Aslında iki iyi dosttu Zeynep ve Ediz. Bu yetiyordu Zeynep’e. Gerçeği ne derece doğru algıladığının hesabını ise hiç yapmamıştı. Sonuçta mutluydu Zeynep ve yaşadığı tüm olumsuzluklar geride kalmıştı.


Anne olup olmamak artık umurunda bile değildi. Zaten ne zaman üçü bir araya gelse bu duyguyu kuvvetli bir şekilde tadıyordu.


Sair günlerden biri idi yine. Ilık bir mayıs sabahı. Haftanın son iş günü. İşe giderken her zaman uğradığı pastaneye uğrayıp sıcacık poğaçalardan aldı. Ve tabii ki Ediz Bey’in sevdiği açmalardan da. Fakat adlandıramadığı bir sıkıntı vardı Zeynep’in içinde. Ne zaman içi daralsa hep kötü bir şeye yorardı ve illa ki kötü bir şey olurdu da.


-Kızım, saçmalama. Her şey yolunda işte,


Deyip geçiştirdi.


Hoş bir pembe elbise vardı üzerinde tam da baharın ambiyansına uygun. Arkadan topladığı kumral saçları omuzlarına dökülmüştü. Kendini gerçek anlamda mutlu ve neşeli hissetse de içindeki tedirginlik bir türlü geçmemişti.


Geç kalmıştı bu sabah işe.


-Hay Allah, bu gün yapmam gereken onca işi nasıl yetiştireceğim,


Demesine kalmadı ki, kapısından girdi şirketin.


İçeriden şen kahkahalar geliyordu. Belli ki ya birinin doğum günüydü ya da bir misafir ağırlanıyordu.


Kelebek gibi hissediyordu kendini. 


İçeri girdiğinde ilk etapta dikkatini genç bir kadın çekti. Uzun boylu, uzun sarı saçlı ve oldukça da hoş bir kadındı. Belli ki birilerinin arkadaşıydı.


Tam da masasına kurulmuştu. İstifini bozmadı sarışın kadın Zeynep masasına yöneldiğinde. Çantasını usulca masaya bıraktı Zeynep.


-Pardon, şu çekmeceyi açabilir miyim?


-Sorry!


Ediz Bey hemen müdahale etti duruma.


-Come here, darling.


Şaşkın bakışlarla Ediz’e döndü Zeynep.


-Türkçe bilmez Mary, henüz geldi yurt dışından. Tanıştırayım, Mary, nişanlım. 


-And, this is Zeynep, my friend.


Demesine kalmadı ki, başından aşağı kaynar sular döküldü Zeynep’in.


Belli belirsiz gülümseyip, elini sıktı Mary’nin.


-Hi, Mary. How are you?


-Hadi arkadaşlar, bize müsaade. Yapmamız gereken çok iş var. Bu günü kendime tatil ilan ettim. Eh, artık evli bir erkek sayılırım. Pazartesi görüşürüz.


Der demez, kapıya yöneldi Ediz. Ve Zeynep’e dönüp:


-Ne kadar güzelsin bugün, Zeynep. Göz kamaştırıyorsun. Görüşürüz.


Deyip döndü arkasını. Çıktılar beraberce.



Şu yaşadığı kısacık süre bir asır gibi gelmişti Zeynep’e. Değil nişanlı olması Ediz’in düşüncesi bile geçmemişti aklından Zeynep’in.


Peki, neydi o yaşananlar? Hepsi yalan mıydı ya da bir rüya?


Aslında her şey kendi abartısıydı. Adam ona ne tek kelime söylemişti bir şey hissettiğne dair ne de bir söz vermişti. Topu topu birkaç kez beraberce yemek yemişler ve kısa sohbetler etmişlerdi.


Tamamen saçmalıktı bu olanlar, tamamen bir yanılgı, tamamen kendi paranoyası.


Akşamı zor etti Zeynep. Ve çıkmasına on dakika kala patronun odasına gitti ve savurdu önüne istifa dilekçesini.


-Sebebi yok, efendim. Hiçbir sebebi yok. Ben çok yoruluyorum bu yoğunluktan. Lütfen bir şey sormayın,


Deyip çıktı odadan. Çantasını alıp ne var ne yok özel eşyası tıktı içine. Ne kimseyle vedalaşacak hali ne de isteği vardı. Zor tutuyordu gözyaşlarını. Tutmalıydı ama. Kimse onu ağlarken görmemeliydi. 


Son bir defa baktı masasına ve şaşkın bakışlar altında çıktı kapıdan.


Bu denli aptal olayı yediremiyordu kendine. Hem de aptalın önde gideni. Neler ummuştu neler bulmuştu. Hoş, kimse ona bir ümit vermemişti ki. Tamamen kendi dünyasında yarattığı bir ütopya idi tüm hissettikleri.


Kime ne verebilirdi ki? Kim oluyordu da böylesi bir hayale dalmıştı. Sigara üstüne sigara yakıyor bir yandan da ağlıyordu. Derin bir nefes aldı ve sildi gözyaşlarını ani bir refleksle.


Düzeltti üstünü başını, attı elindeki izmariti. Sadece baktı önüne dimdik bir edayla devam etti yoluna. Etmeliydi de…


Evet, bir cephede daha yenilgi almıştı ve dalmıştı hayal dünyasına. Ne aptaldı ne de hayalperest. Sadece kafasında yarattığı bir yolculuktu onunki ama tek başına bir yolculuk.


Varsın kimse eşlik etmesindi ona. Alışıktı zira engelleri tek başına aşmaya.


Ne Ediz ne de bir başkası umurundaydı onun. Azrail’i bile alt etmişti. Kimse alıkoyamazdı onu yolundan. İsterse yalnız olsun. Ne vardı ki bunda…


İçine akıttı gözyaşlarını, boş sigara paketini savurdu çöp kutusuna. Savurdu hayallerini, savurdu saçlarını.


-Sen güçlüsün, Zeynep hem de göründüğünden çok güçlü.


Deyip hızlandı.


Olabildiğince yalnız ve bilinmezliklerle dolu ve pusulası maneviyat olan öznel bir yol, adımlanmayı bekleyen ve alabildiğine uzun: Her şeye ve herkese rağmen… 


            SON.


( Zeynep- Son Bölüm başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 26.03.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu