’Ey dilim!

 

Sen benim hem servetimsin hem felaketim.

 

Beni bahtiyar eden de sensin berbat eden de.’’

 

Seneler geçmiş üzerinden ama değerini yitirmeyen eşsiz bir deyiş yüce Mevlana’dan günümüze uzanan.

 

‘’Genişlik sabırdan doğar.’’

 

Nasıl da bize dair, bizden, biz insanın nefsini kıran, iradesini yücelten eşsiz bir deyiş daha ünlü düşünürden…

 

‘’Her yerde olmak gibi bir duan varsa, gönüllere gir; çünkü sevenler sevdiklerini gönüllerinde taşırlar.’’

 

Yine yüce Mevlana’dan yine sevginin ve sevilmenin eşiğinde gönül dostu olma yolunda gayrete yönelik ve sevgiye, sevilmeye ve sevmeye dair…

 

Ve bu yolda yürümek adına meyletmiş bir beşerin afakî uğraşları. Zira yanılma payı her zaman için somut hayatın her santimetrekaresinde.

 

Ne zaman kesilse sesim soluğum dönüp dolaşır benliğime uzanırım ve sorgularım kendimi mütemadiyen. Zira kelimeler etkisini yitirir zaman zaman. Neyi kime ne sebeple izah edeceksin ki?

 

Ya da ne gibi bir beklenti eşliğinde yürüyeceksin o belirsizlikte.

 

Ne çok şey ne farklı anlam taşır çoğuna göre. Çoğunluk ya da azınlık ama illa ki anlaşılmanın peşinde, derdinde kifayetsiz çırpınışlar. Kifayetsiz ve amacından sapan ne varsa nasıl da yaralar.

 

Bazen sessizliğin nezdinde geçerken zaman, kelimeler duyguların eşliğinde can çekişir ya da can çekişen duygularınız mıdır?

 

Ne hüzün ne de neşe; ne saklıdır kimin gönlünde, benliğinde?

 

Zaman zaman bürünülen sessizlik kopma noktasına getirir insanı ya da isyan çağrıştırır yürekte. Ama hak mıdır isyana yönelmek ya da hak mıdır yanlış kelime ve düşüncelerle telaffuz edilmek.

 

Devamında yine eşsiz bir öğüt niteliğinde nadide bir deyiş:

 

‘’Herkesin bakmadığı yönden bak dünyaya.’’

 

Zaten kendimi bildim bileli edindiğim bir tutum. Ne var ki; uyumsuzlukla paralel seyreden bir nihayet. Nihayet diyorum zira nihayetinde aykırı olarak algılanmama yol açtı ve açmakta da.

 

Zaman mefhumu olmayan ve anlam bütünlüğünü de beraberinde getiren inci taneleri günümüze kadar uzanmakta. İnsanı, nefsini, benliğini kısaca özünü yüzyıllar öncesinde çözümlemiş bir gönül dost zira şahsı muhterem.

 

İtiraf ediyorum işte; anlamak ve anlaşılmak adına oldu tüm mücadelem ömür boyu. Kırmamak adına yeğledim kırılmayı. Sevmek adına sevilmedim de; gerek eş dost gerekse yabancılar nezdinde.

 

Belki de sevildim, fark etmeden ve fark edilmeden.

 

Ve eşitçi yaklaşımım hep ama hep yanlış telaffuz edildi. Kim ne derse desin ya da sonuç ne olursa olsun; insanları aynı kefeye koyuyorum. Kim olursa olsun ama ve en az kendilerine duydukları sevgi ve saygı çerçevesinde eşitçi bir yaklaşımla, kabak dönüp dolaşıp benim başıma patlıyor.

 

Sayısız insan, sayısız kişilik ve olgunlukta ya da olgunluğa erişememiş ve sayısız tutum zihinlerde yerleşik ve ardı arkası kesilmeyen etki ve tepki arasındaki etkileşim.

 

Ne zormuş insan olmak, ne zormuş anlama ve anlaşılma gayesiyle yüreklere girmeye çalışıp, yüreğinden ve kendinden olmak. Ve ne zormuş, mükemmeli aramak kendi adına, yaptıkların adına. Ve ne zormuş yenilmek oysa ki savaş alanı olarak telaffuz edilmeyen bir mecrada.

 

Sanırım yeldeğirmenlerine karşı tek başına mücadele veren bir hayalperestim: Hala iyiyi ve güzeli arayan, hala kendini ve çevresini anlama gayreti içersinde bulunan.

 

Yoksa susmalı mıyım? Belki yeniden eski sessizliğime ve kabuğuma dönmeliyim. Ne vardı ki başımı gömdüğüm kumdan kaldıracak.

 

Evet, benim için bir reform adeta sessizliğimi yazarak bozmam. Şu bitmek bilmez uğraşların sonucunda ne de güzel kabuğumda yaşayıp gidiyordum. Nasıl da huzur dolu diye addettiğim ufacık bir dünyam vardı.

 

Her yenilgide sığındığım o sessiz fanusum: Cam, dar ama idare edip gidiyordum. Burnumu bile uzatmazken dış dünyaya, nasıl da bir anda içinde buldum kendimi bir on yıl geriden takip ettiğim zaman diliminde. Ne on yılı belki de elli hatta altmış yıl evvelinde kaldığım diyelim.

 

Oysa geçmişte nasıl da küllerin arasından doğrulup merhaba demiştim güzelliklere.

 

Bazen noktayı koymak istiyorum şu karaladıklarıma ya da yazdıklarıma mı demeliyim. Bırakamıyorum her seferinde dilime dolanan sözcüklerden bir anlam bütünlüğü çıkıyor ortaya ya da dökülüveriyor kelimeler coşkun bir nehrin eşliğinde.

 

Gel-gitlerle alçalıp yükseliyor duygu ve düşüncelerim. Sonra bir dost eli uzanıyor karanlıktan ve o denli mutlu oluyorum ki ve diyorum kendi kendime:

 

‘’Bak, işte, yaz ve paylaş, sadece anlamaya ve anlaşılmaya gayret göster.’’

 

Hep istediğim bu olmadı mı ömrüm boyunca: Değer vermek ve değer görmek ya da sevip sayıp aynı duygularla karşılık bulmak.

 

İki yıldır deli gibi yazıyorum, bu sayede iletişimin gücüne yeniden vakıf oldum. Bir duraklama döneminden çıkıp adım attığım bu dünya nasıl da harekete geçirdi kış uykusuna yatmış ruhumu.

 

Yoruyor bazen düşünmek hem de çok yoruyor. Hatta öyle ki; karşımdakine verdiğim değer ve anlam ne gibi bir tepkiye ya da olumsuzluğa yol açabilir ki bin düşünüp, bir konuşuyorum.

 

Yol mu uzun yoksa ben mi yorgunum: Eh, ne de olsa beyin ve hassasiyetin bitmek bilmez mücadelesi…

 

Ya, hayat dediğimiz: Nasıl da geçmiş onca yıl, oysa daha şu kadarcıktım. Ve derken zaman ilerliyor, ruh ağırlaşıyor, insan daha da zorlanıyor ve değişime ayak uyduramayıp kendi içimde cebelleşiyorum: Doğru nedir, yanlış ne hatta sorgulayıp, suçluyorum hem kendimi hem gidişatı. Ve hakkım olmadığını da biliyorum ama yine de alıkoyamıyorum kendimi. Öyle ya; insan yedisinde ne ise yetmişinde de o.

 

Aynaya bakıp soruyorum yeniden: Nerede yanlış yapıyorum, diye. Var ki bir hatam, karşılığını alamıyorum çabalarımın ve var ki bir hatam uyum sürecinde uyumsuzluk sergiliyorum.

 

Aslında pek çok ortak noktada birleşsek de bizler eninde sonunda ayrı düştüğümüz sayısız konu var. Ve yine sorguluyorum kendimi, sayısız kere. Diğer taraftan beni sorgulayanlar. Ya ben de mi sorgulamak zorundayım tarafınca sorgulandıklarımın?

 

Çelişki ve kafa karışıklığı. Gelin görün ki bu sayede yeniden küllerin arasından doğrulup, yeni bir gül olduğumu hatırlıyorum, tam da Mevlana ile buluştuğum o zihniyette olduğu gibi:

 

‘’Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla.’’

 

Sevgiyle kalın…

 

 

( Küle Döndüysen Yeniden Güle Dönmeyi Bekle başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 27.03.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu