Bir günün anatomisi belki de gün sonundaki iç hesaplaşmamız. Kim ya da ne olursa olsun üzerimize düşen esintisi hissettiğimiz duygular.

 

Belki naif bir dokunuş ya da belli belirsiz bir tebessüm yüzümüzde beliren. Ne fark eder ki iki damla yaş süzülmüşse. Ya da ne fark eder katıla katıla gülmüşsek…

 

O kadar çok farklılık arz etmekte ki tek tek analiz edersek her bir davranışımızı.

 

Sebepli sebepsiz uzattığımız eli kavrayan her kim ise nasıl da bir sevinç hâsıl olur. Sadece uzandığımız kişinin değil mutluluğu bir o kadar da bizim duyumsadığımız. Küçük bir çocuk olabilir sarıp sarmaladığımız ya da kıyıda köşede unutulmuş her hangi biri. Ama buradaki amaç ne acımak ne de bir art niyet. Sadece hoş bir paylaşım ya da karşılıklı bir etkileşim. Haricinde ne olabilir ki. Belki çoğunun zihninden geçen farklı yanılsamalara da rastlamak mümkün. Ama hiçbir şey yerini alamaz iyi niyetin ve sevginin.

 

Sevgi dediğimiz… Ne kuru bir sözcük ne de basit bir duygu. Sadece ve sadece bizi var eden ve alt yapımızda yatan temel yapı taşı. Yaradan’ın bir armağanı ve duyumsanandan da ötesi.

 

Ne iki cins arasında hâsıl olan bir etkileşim ne de kendimize karşı yoğunlaşan bir beğeni.

 

Sevgi; her şeyin özü ve bir o kadar yalın ve içten bir var oluş.

 

Onun yanında yolculuk eden güven duygusu bir o kadar güçlü bir dürtü yaşama olan katkısı bakımından. İhanete uğramak gibisi yok güvensizlik açısından. Hiçbir duyguyla kıyası söz konusu bile değil.

 

Tek bir kelime bile çok şeye kadirken bazen ufacık bir nüans alır götürür tüm gücünüzü. Güç dediğimiz de basit bir mefhum olmasa gerek. Tutunmak için dört elle yaşama içimizden yükselen ve dalga dalga yayılan yoğun bir elektrik misali. Çok şeye vakıf yaşama dair ve bir o kadar da hayat dolu bir bakış açısı kazandıran.

 

Yıllar yılı uğrunda savaş verdiğimiz her ne ise onun devamını getiren ve bizi yüceltip bir üst kademeye taşıyan. Evrim geçiren canlılar değil miyiz biz insanlar. Her yeni gün ile doğan güneş gibi içimizi ısıtan sıcacık bir duygu olan umudun eşliğinde yeniye, yeniliğe uzanıp dokunmak.

 

O kadar inişli ve çıkışlı bir yolda yürürken aniden kayıp düşmek de var. Ve ne yazık ki bazen aksilikler öylesine üst üste gelir ki içinden çıkmak imkânsız bir hal alır. Gel de anlat bunu ahvaline.

 

Şükrün eşliğinde daha kolay ve anlamlıdır her tür menfi olay ya da yaşanmışlık. Ve hep demezler mi: ‘’Beterin beteri var’’, diye. Keza büyük konuşmamalı hayatta.

 

Çözümsüz hiçbir şey yok şu âlemde. Yeter ki ölüm uzak dursun bizden. Ama yine de yaşanılası çok şey var çoğu zaman anlatması mümkün olmayan. Öyle ki yaşayan bilir. Haricinde ne denli dile getirseniz de bir noktadan sonra karşınızdakinin buna vakıf olması imkânsız bir hal alır.

 

Hep sığınmışımızdır sevdiklerimize, sevdiğimiz ne varsa ve bize güç veren. Hangimiz bunu inkâr edebiliriz ki…

 

Sevmeden nasıl dayanırız, nasıl tahammül ederiz zorluklara ve sıkıntılara.

 

İlla ki bir dayanak noktamız olmalı: gerek özel yaşantımızda gerekse sosyal hayatımızda. Uğraştığımız her neyse ve her ne ile iştigal ediyorsak…

 

Ne varsa dokunup hissettiğimiz ve gönül gözümüzle gördüğümüz. Zira bakmak ve görmek çok farklıdır birbirinden. Gözü kapalı bile hissetmek, vakıf olmaktır işin aslı.

 

Ya sevdiğimiz insanlar; gerek ailemiz gerek dostlarımız ve her kim ise gönül bağı kurduğumuz. Yürekten duyumsadıktan sonra ne kusurunu görürüz ne yanlışını. Sevgi bir çırpıda siler götürür eksi hanede yer alan tüm olumsuz nitelikleri.

 

Güzel yönlerini yerleştiririz kalbimizin en derinine. Varsın mükemmel olmasın varsın bizim onu sevdiğimiz gibi sevmesin. Biz sevdikten sonra ne önemi kalır ki paralel seyretmeyen duyguları. Hele ki etkileşim iki yönlü ise değmeyin keyfimize.

 

Her konuda geçerli bir formül. Ne denli zorlayıcı ve yıpratıcı olsa ilgili olduğumuz uğraşlar ki gerek iş hayatında gerekse gündelik yaşantımızda yöneldiğimiz manevi kazanım her şeyi, tüm olumsuzlukları buharlaştırır.

 

Zor hatta imkânsız sevmediğimize katlanmak. Sevgidir tek çözümü birlikteliklerin ve meşguliyetlerin.

 

Umudun eşliğinde her gün yeniden doğmak güneşin eşliğinde.

 

Ve bazen de ıslanmak yağan yağmurla. Ne kaçışı muhtemel ne de engellemek. Ama yeniden kurumak güneşin sıcaklığıyla ve yeniden yeşermesi ümitlerin. Öyle ki hüzün de bizden bir duygu yeter ki yetinmesini bilip şükretmeli.

 

 

 

 

 

( Bir Günün Anatomisi... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 28.04.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu