İnanılmaz ve karşı konulmaz bir devinim süregelen. Hep de süregeldiği üzere ta kâinatın yaratılışından bu yana…

 

Karşı duyulmaz ve fırtına kadar güçlü duygular eşlik ederken ruhuma, mümkün atı yok ne geçirdiğim evrimlerin sonucunu tahmin etmeye ne de izahatı takibimdeki silik ve kifayetsiz gölgelerin.

 

Nakşeden hangi duygu varsa son hızla raks ediyor ve süzülüyor zihnimin kara deliklerinde çağrışım yaparken ve usul usul fısıldarken ismimi.

 

Telaffuz etmekte nasıl da zorlanıyorum ve yüksünüyorum diğer yandan. Anlam vermek eskilerde kalmış bir özlem sadece bilinmezliğe.

 

İstilası altındayken harici güçlerin bir o kadar küçülmüş ve sığınmıştım kabuğuma. Derken uzattım burnumu kimseler görmeden. Ve tam da teneffüs etmişken o boğucu havayı geri kaçtım, kaçmalıydım da.

 

Asla somut bir veri yok diğer yandan kazanımlarıma dair. Ne geçti ki elime… Raydan çıkmış onca vagon hele ki lokomotif çoktan çekmiş çıkmış devreden ve sürüklerken peşi sıra onca insan yüklü kompartımanı.

 

Ne varsa hüküm süren kabuk değiştirdi. Ve kökünden kurudu onca canlı ya da ruhu olduğunu varsayan kim varsa.

 

Ya kalanlar… Birer iskeletten ibaret; ne ruhları var onlara eşlik eden ne de duyumsayabilmekteler gerçekleri ve gizli saklı güzellikleri.

 

Ben ve benim gibiler…

 

Yoklar ki emsal teşkil edenler. Artık kim nereye saklandıysa çıka gelsin. Gerçi tükendi umutlar ama tek gereken yedek cephane ve destek güç. Sığınak o kadar sessiz ve karanlık ki.

 

 

Köşe başında nöbet tutanlara ne demeli. İşgüzar ve bir o kadar patavatsız. Onların istilası sürerken kayıtsız ruhum asla pervasız olmayı beceremedi gitti.

 

 

Çekirdek ailem, çekirdek dostlar ve çerez niyetine tüketilen naif benliğim.

 

Piranalar gibi ne varsa delip deşiyorlar. Buz tutmuş bir beden ve eksi sonsuzdaki soğuğu duyumsamamak ne mümkün. Oysa ılıman iklimdir beni ana yurdum.

 

Nerede, ah nerede kaybolmuş o çıkış noktası?

 

Köpük köpük dalgalar çoktan silip süpürdü kumsaldaki ayak izlerimi varlığıma dair. Ne kaldı ki varlığımdan. Oysa nasıl da bir özveriyle yazmıştım adımı, adımızı kumsal boyunca.

 

Ne çok şeyin izdüşümüydü aklıma ilk sen düştüğünde.

 

Masumiyet ülkesinin bahtsız prensesi…

 

Tek silahım ne varsa koruyup kolladığım ömür boyu.

 

Ve bitmek bilmez cephanem adını sevgiyle harmanladığım…

 

Yetmedi ki.

 

Bunca menfi duygu ve kayıtsızlık hüküm sürerken nasıl korunaklı ve donanımlı kalabilir ki bir insan?

 

Paramparça her şey ve her yer.

 

İşgal edilmiş ve taarruza uğramış bir ruh ve eşliğinde sayısız yoksunluk.

 

Ne pencere kaldı geride ne kapı ne de duvar. Sevinebilirsiniz artık.

 

Af kapsamına girme ihtimali dahi olmayan sayısız suç. Ne insanlığa sığar ne adab-ı muaşeret kanunlarına. Ötesinde affı mümkün olmayan bir günah. Yargı günü çok yakın uzak gözükse de.

 

Birkaç tuğla lazım bana, harcı zaten yüreğimde hem de dünyaya gözümü açtığım ilk günden beri.

 

Kapıdaki ayak sesleri buraya kadar ulaştı. Tereddütteyim açıp açmama konusunda. Varsın eşikte beklesen gelen her kimse. Ben bir ömür boyu beklemedim mi?

 

Kim bilir belki de zihnimin sinsi bir oyunudur duyduğum ses ya da içimden yankılanan.

 

Zira ne zaman sessizliğe bürünsem hep tetiktedir iç sesim. O ses ki; beni her daim çekip kurtaran içine düştüğüm karanlıktan. O ses ki; ruhumun ve gönlümün ahengini dünyaya salan.

 

Nöbetteyim şu an yaşamak adına.

 

Görevim henüz tamamlanmadı.

 

Daha ne yaşadım ki…

 

( Nöbetteyim başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 27.04.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu