Kesit
-
Bir yalana inanmak, bir gerçeği anlamaktan daha
kolay olmuşsa ortada gerçekten ciddi bir sorun var demektir. Bu ciddi sorun,
bireyin dünyayı anlamlandırma çabasında yanlış temellerden ilham aldığının
ispatı niteliğindedir. Yanlış temellerle inşa edilen fikirler ve yaşayış
biçimleri temeli sağlam olmayan yapılar gibi yıkılmaya mahkûmdur.
-
Çağımızda sık sık rastladığımız bir durum bu.
Ama bunu çağımızla sınırlandırmak son derece cahilce bir tutum olur. Çağımızın
ilim ve irfan enstrümanları elde etmesi kolay fakat anlamlandırılması epeyce
zor olan bir yapıdan oluşuyor. Bu durum seçiciliğin önem kazanmasına neden
oluyor. Bir zamanlar yalnızca uzmanlaşmış kişi ve kurumlardan alınırdı bu
doneler, şimdilerde ise maalesef bir klavyenin tuşları kadar yakın oldu insana.
Maalesef diyorum çünkü ulaşmanın kolaylığının sağladığı fayda, ulaşılan
bilginin niteliğinin kalitesizliğinin verdiği zararın kat be kat altında kaldı.
-
Sen bilgi kirliliğinden bahsediyorsun ve
haklısında. Benim bahsetmeye çalıştığımsa daha ahlaki bir durum. Bilgi
kirliliği de elbette bu ahlaki yozlaşmanın sebepleri arasında. Ben iyi ve kötü
arasındaki pusulanın değerlerinin değişmesinden bahsediyorum. Neye ya da kime
göre iyi, neye ya da kime göre kötü? Burada dikkate alınması gereken husus
toplumun huzuru mu bireyin huzurumu? Yalnızca huzur kavramını denkleme katmak
akılcı bir yaklaşım olur mu? Temelde hangi erdemlerle dünyayı anlamlandırmaya
başlamalı insan?
-
Yaşadığımız ve daha doğrusu hissettiğimiz
rahatsızlık aslında herkesin malumu. Ortada rahatsız edici bir durum varsa
bilinçli ya da bilinçsiz ortamda bulunan herkes bu durumun farkında olur.
Kimileri bu farkındalığı farklı biçimlerde yansıtır, kimileri de olduğu gibi.
Her etkimin muhakkak bir tepkisi oluşur bu evrenimizin yadsınması imkânsız bir kanunu
niteliğindedir. Her nedenin bir sonucu vardır. Çoğu zaman etkilerin oluşturduğu
tepkileri görmekte zorluk çekeriz. Çünkü mikro ölçekte meydana gelen etkiler
çoğu zaman makro ölçekte karşılık bulur. Elbette bunun tersi de mümkündür.
Mevzunun ahlaki boyutu ise her zaman önem arz etmiştir. Aksi düşünülemez.
-
Bir toplumu, bir toplumu ve dahası bir ülkeyi
ayakta tutan en önemli olgulardan birisidir farkındalık. Bu farkındalık kolunun
önemli dallarından birisi de elbette doğru yanlış terazisinin doğru tartıyor
olmasıdır. Kimi yanlışlar yaşandığı zamanda anlaşılmayacak kadar yanıltıcıdır.
Kimi doğrularsa hangi zamanda yaşanılırsa yaşanılsın, genel geçerliğini
yitirmez. Bu çerçeveden baktığımızda bir dorunun yerine bir yalanı
yerleştirmenin ne kadar tehlikeli bir durum olduğu ortaya çıkmaktadır.
-
Buraya adalet olgusunu da yerleştirmek en önemli
iş olarak karşımıza çıkıyor.
-
Elbette, doğru ve yanlış terazisinde adalet
yoksa o teraziyi çöpe atmaktan başka bir iş kalmaz insana. Adalet gerçekten
üzerinde önemle durulması gereken, hayati öneme sahip olan bir olgudur.
Adaletin var olmaması halinde hiçbir ahlaki değerlendirmeden söz edilemez. Bu
denklemden adaleti çıkardığında denklem çöker ve geriye boşuna harcanmış
emekten başka hiçbir şey kalmaz.
-
Yalanlara inanmak, gerçekleri anlamaktan belki
de bu yüzden bu kadar kolay.
-
Gerçekler dostum ateş gibidir. Yalnızca
gerçeklerden yola çıkanları yakmazlar. Ruhunda zerre kadar yalan ya da yanlış
taşıyan insanlar bu ateşin acısına katlanmak zorundadırlar. İşte bu acıdan
kaçan kişiler kendi yalanlarının ve yanlışlarının esiri olmuş kişilerdir. Böyle
bir durumda özgürlükten ve arındırılmış bir zihinden bahsetmekse mümkün
değildir. Ruhunda yalnızca doğruları barındıranlar ise elbette bu ateşin
yakmadığı kimselerdir.
-
Düşüncelerin düşüncelerimin paralelinde seyrediyor
sevgili dostum. Çağdaşlarımız doğru ve yanlış arasında yolunu şaşırmış bir
vaziyette yollarına devam ederken yaşadıkları sıkıntıları gündelik
yaşantılarının önemsiz detaylarına bağlayadursunlar aslında huzura ulaşmak için
rahatlarından vazgeçmeleri gerektiği paradoksunu anlamaktan çok uzaktalar.
-
İnsan, insanları ve dahası insanlığı anlamaya
kendinden başlamalı. Zira bu anlamlandırma yolunda her defasında karşıdan
başlanıldığı için sonuca bir türlü ulaşılamıyor.
-
Zaten düşünce yolunun başlangıcında kendini
bilmek, kendini tanımak yatıyor.
-
Mükemmeli arayan bir toplumda kusurlu
yönlerimizi kabul etmek yerine kendimizden uzaklaştırıp yok saydığımız sürece kendimizi
tanıyabilmemiz mümkün değil. Bilmenin ve tanımanın ilk şartı kabul etmek
olduğundan bu şartı yerine getirmeden bilebilmek ve tanıyabilmek imkânsıza
yakın.
-
Hayatımıza tercihlerimiz yön verdiğinden, tercih
etme aşaması insan ömründe hayati bir öneme sahip. En küçük tercihlerimizin
bile büyük yıkımlara yol açabileceği gerçeği gerçekten de sıkıntı verici bir
durum.
-
Ama kötü de olsa bir tercih yapmalıyız. Yaşamımızın
en temel kaidesi bu, aksi düşünülemez.
-
Düşünülebilir ama uygulanamaz.
-
Popülist kültür bu konuştuklarımızdan çok uzakta
seyrediyor gibi görünse de aslında işin matematiği bu güzergâhta seyrediyor.
-
Benim düşündüklerimi düşünmeyenleri, benim
konuştuklarımı konuşmayanları ötekileştirecek kadar cahil değilim. Ötekileştirmenin
sık sık kullanılmasını bir cehalet işareti olarak görüyorum. Zaten toplum
olarak başımıza gelenlerin büyük bir çoğunluğu ötekileştirme huyumuzdan
kaynaklanmıyor mu?
-
Ötekileştirmek büyük bir sorun. Özellikle toplumumuz
için.
(kısa bir konuşma kesiti...)
(
Kesit başlıklı yazı
MESUT ÇİFTCİ tarafından
12.08.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.