Mesul olduğum şu derin
hissiyat yaptı yapacağını bir kez daha.
Ne hükümsüz ne istemsiz
ne de alabildiğine savunmasız.
Bir durak, bir durak
daha derken kaçtı gitti ve seyrini de değiştirdi her şey ve herkes. Kim var kim
yok zaten asırlarca uzak iken işte bir eklenti ile sen de seyreldin zamanda ve mekânda.
Pişmanlık telaffuz
edeceğim en son kelime karşılığı yalnızlık olan.
Yüksünmemek adına olsa
da o muazzam seçimim ve kırılganlığım bir adım bile ilerleyemedim o günden
beri. Belki geri geri attığım adımlarla menfi anlamda yol almış olabilirim ama
ötesi yok işte. Hâlbuki arşınlanması gereken yıllar vardı önümde. Bana düşen yine
kendime dayanmak.
Hayallere var mısın
diye soramazdım da öncesinde. Ne de olsa hayallerle avunan şahsım haricinde
kimseyi tanımadım şu ahir ömrümde. Olsa olsa plan program zihinlerde tasavvur
edilen. Gel gör ki; şu ahenksiz ve yetisiz varlığımla bir kez daha ıskalandım
ıskalamamak adına büyük olasılıkla.
Nerdeyim, diye bir
yanılgıda da bulunamıyorum zahir. Neden mi dersen boyutsal anlamda çok yönlü ve
çetrefilli bir gidişat benimki. Burada olmam ya da kayıplara karışmam an
meselesi hatta o denli göreceli bir kavram ki şu melun yolculuğun nereye
varacağı kocaman bir soru işareti.
Hayallere vardım ne de
olsa meleklerle yaptığım bir yolculuk benimki. Ben düşler ülkesinde gezinirken
onlar bile şaşıyor halime. İstikamet yine aynı ama çoğuldan tekile terfi ettim
hem de ilk kez. Hep ama hep süre gelmiş bu yolculuğum sadece kısa bir zaman
zarfında eş güdümlü bir birliktelik telaffuz eder gibi oldu.
Neden ya da nasıl diye
sorgulama hakkım yok tıpkı senin de olmadığı gibi. Sonuçta her birimiz
kendimizden mükellef ve gidişattan mütevellit değil miyiz?
Yaz da yitip gitti
şimdi sırada sonbahar var ve derken yıl da bitecek. Ardından bahar çalacak
kapıyı senin geçen bahar kapıyı çalman gibi. Aslında öncesi de vardı da her
nasılsa burnunun ucunu görmekten aciz şahsım farkındalığını yitirmiş bir
şekilde cebelleşiyordu hayatla
Ağır hem de çok ağır
bir yük omuzlarımdaki çünkü gittikçe ağırlaştı payıma düşenler. Derken onca
eklenti ve sığıntı hayallerim. Hatta sığıntı bir yalnızlık tıpkı öncesinde
olduğu gibi. Yine aynı döngü yine aynı seyir. Öncesi de aynı sonrası da. Tek
fark, eklenen hayal kırıklıkları. Zaten payıma düşen de hep bu olmadı mı.
Neden söyle neden hep
ben nemalanıyorum bunca kırıklardan ve kırgınlıklardan. Bunu defalarca sordum
hem kendime hem de kim varsa yakınımda kafasını şişirdiğim ve muğlâk yanıtlar
hatta boş seçenekler.
Yok, yok suç bende. Ne
var da bu denli verici olup koordinatlar kesiştiğinde geri adım atıyorum? Ama
bu sefer geri adım atan ben değildim sadece cevabını bilmediğim bir soruda
afalladım. Kopya çekme şansım da yoktu diğer yandan. Al işte, içinde bulunduğu
boyut çoktan kayıplara karışmış kayıp bir ben hep de olduğu gibi.
İyi de ben âlim değilim
ki; önüme çıkan tüm soruların ve sorunların cevabını bilmek zorunda olduğum.
Zaten yapacağımı fazlasıyla yapıyorum ve derken kader yine hükmediyor:
-Kes sesini ve talim et
yalnızlığa üstelik tek ayaküstünde cezalısın, diyor.
Çocukluğumda bile
böylesine cezalandırılmamıştım ya da farkında olmadandı çektiğim cezalar.
Gerçi, çok da mutlu bir çocuk olduğum söylenemez tabii ki istisnai durumları
saymazsak.
Ama ben gerçek anlamda
mutluydum son zamanlarda hem de hiç olmadığım kadar. Demek ki son gülen iyi
güler misali, savmışım ben sıramı.
Çok şeyi savdığım gibi:
Biraz zaman, biraz mutluluk ve bolca insan hayatımdan çıkıp giden kim varsa.
Onların gidiş sebeplerini de çözemezken zincire bir halka daha eklendi hem de
en kalın halka ve sımsıkı çevrelendim bu sefer. Nasıl kıracaksam bu kısır
döngüyü. Aslında yapmam gereken pek bir şey de yok. Kimin yakasına yapışabilirim
ki. Düşkünümdür gururuma ve bir o kadar bir iki adım uzağında durmam
gerektiğini de bilirim insanların. Bu açıdan, müsterih ol sen. Avuturum kendimi
her zaman olduğu gibi. Kendime has çılgın metotlarımla illa ki çıkarım düze.
Sonuçta daha doğrusu hep olduğu gibi elimi bırakmayan ve varlığını hissettiğim
İlahi Güç yine sahip çıkar bana. Yoksa bu günleri göremezdim ki. Kaç kere
kıyısından döndüm uçurumun ve kaç kere yeniden doğdum yeni doğan gün eşlik
ederken her ne kadar karanlığı zaman zaman sevsem de. Mesela an itibariyle
çoktan gece yarısını geçti ve oturmuş bu satırları yazıyorum. Biliyorum aslında
günü alt üst ettiğimin ama seviyorum gecenin bu saatlerini en azından
olabildiği kadar sessiz ve karanlık. Al işte, yine melankolik bir betimleme
getirdim geceye. Ne yapabilirim ki, gecenin bu saatinde aklıma hiç de aydınlık
suretler ve yansımalar gelmiyor. İyiyim ben böyle hem de kendimi bildim bileli.
Ya da olabildiğim kadar
iyiyim umarım zihnimden geçen tüm sorular sana dair düşünce gücüyle sana
ulaşıyordur. Ne tek bir kelam ederim ne de sorarım. Ne de olsa aldım ağzımın
payını. Ve hep de demişimdir; kimselere benzemem, diye. Zaten benzemediğim için
ne geliyorsa başıma. Artık merak da etmiyorum; bir gün evrim geçirir miyim,
diye. Zira o kadar çok evrim geçirdim ki benzememek adına artık ben bile
hatırlamıyorum sayısını.
Ne varsa duyumsadığım
ve her ne ise zihnimin derinliklerinde bana dair ama en azından tanıtabildiğim
kadar da tanıttım kendimi. Gerçi iyi mi yaptım kötü mü tartışılır ama en
azından içim rahat ve vicdanımla barışığım. Zaten beni terk etmeyenlerin
başında kadim vicdanım. Mecburdum da yoksa farklı bir seyir izleyip bir sürü
karmakarışık yola sapıp yörüngemden çıkacaktım. Olası sonuçlarla karşılaşmamak
adına rotamı çevirmedim. Mademki bu geminin kaptanıyım terk edecek son insan da
benim gemiyi. Yolcusu olduğu söylenemez gerçi ama en azından henüz alabora
olmadım.
Mecbur muydum yoksa
istiyor muydum? Neyi mi? İnan ki ben de bilmiyorum. Lakin adımdan bile şüpheye
düşüyorum zaman zaman. Kendimden şüpheye düşmüyorum madem bu da bir kıstastır
her şeye ve herkese rağmen.
Sahi, nereye saklandı
herkes yine? Görüş alanımdan çıkan ne çok insan var kalbimden atamamış olsam
da. Kalbimden atıp görüş alanımda kalsalardı daha mı iyi olacaktı ki… Yapamam
ki hiç de yapmadım. Sevmeden sevdim diyemediğim gibi sevdiklerime de; çek git,
diyemem her ne kadar defalarca maruz kalmış olsam da terk edilmelere. Üstelik
genel anlamda bu terk edilişler: Kim varsa sevip saydığım, kardeş bildiğim,
yoldaş gördüğüm hatta… Neyse, artık ne önemi var ki…
Önem arz eden onca
önemsiz mefhum tarafımca ve önem arz etmediğim onca insan. Hiçbir kategoriye
sokamıyorum seni. Kimseyle bir tutamam ya da eşleştiremem ne de olsa şahsına
münhasırdır herkes ayrı ayrı tabii ki yadsımadığım sürece ya da yadsınmadığım
sürece.
Kolay değil de ayrıca
hem de hiç kolay değil bertaraf etmek gerçi atı alan çoktan Üsküdar’ı geçti
ama. Sanırım başta söylemem gereken repliği biraz rötarlı söyledim ama
mecburdum süreci uzatmak adına. Demek ki kelimeler bu denli anlam ve önem
ihtiva ediyormuş olası diğer seçeneklere rağmen. Gerçi başka bir seçeneğe söz
hakkı tanınmadı ama. Ek olarak benim de fazla bir söz hakkım yoktu. Ve ne yazık
ki şimdi de yok. Bu yüzden sığınmadım mı kâğıda kaleme. En azından yadsımayan
birileri var ve inkâr edemediği bir bağ benim için özel olan.
Özel olan onca insan ve
onca duygu ve hala kendimi özel hissediyorum. Bu da dünyalara bedel her ne
kadar görmezden gelsen de.
Keşke ben de görmezden
gelebilseydim…