Fazlasıyla dolu belleğim. Daha doğrusu limitini aştı boyunduruğunda olduğum onca mefhum ve yaşanmışlığın nezdinde. Gelin görün ki ruhum hala aç. En az kalbim kadar. Ne varsa zihnimi meşgul eden bir o kadar örseliyor derinlerdeki hissiyatımı. Zira sadece bakmıyorum fazlasıyla çalışan algılarım sayesinde anında belleğime yığıyorum üstelik gerekli gereksiz ne varsa. Bunca detay da kayıt altında oldu mu günün sonunda yorgun düşüyor bedenim. Zaruri bir durum da söz konusu değil öte yandan. Sadece bilgi kirliliği gereksiz noktalara asılı kalmış ve de hiçbir anlam ihtiva etmeyip yüreğimi zedeleyen onca insan. Tanımam da üstelik. Kof bir yalnızlık o kuru kalabalığın içinde sıkışıp kalmış. Bariz ve net bir döküm de olmadı mı bunca yaşadıkları kayıtsızlığa ve gereksiz müdahaleye, soyut bir varsayımla çakılı kalıyorum durduk yerde.

 

Kanıksamış olmam gereken her ne ya da her kimin istem dışı çağrışımıysa yerimde sayıyorum. Yalnız yaptığım hatanın da bir o kadar farkındayım. O kadar çok işim var ki yapmam gereken. Köşe başında nöbet tutan hayallerim ki hala kopamadım ve ruhun derinliklerinde o garip tınısıyla raks eden müphem hatıralar. Müphem olması hatırlamamam anlamına gelmemekte sadece kırıntıları geçmişin güne serpilmiş. Ki muhteva ettiği kimlikler çoktan sırra kadem basmış. Yalan da değil hani; geçmişimden koptuğum ama en azından anım kıymete bindi gördüklerimden sonra. Önümde uzanan yol ise ayrı âlem: Neler neler sığdırdım ve ne çok anlam yükledim olması muhtemel olan ne varsa beni beklediğine inandığım. Yeri ve anlamı özel olan kim varsa zaten en derinde kazılı. Yanına tıkıştırdığım onca duygu eşlik ederken. Öncelikle iyi ve mutlu olmasını istediğim kim varsa koparıp atamadığım için onlara da ayrı yer var iç dünyamda her ne kadar farkındalıklarının ötesinde olsa da. Gerçi atı alan çoktan Üsküdar’ı geçti ama ben yine de yayan devam ediyorum bir sonraki istikametlere. Üsküdar’ı da ayrı severim zira en güzel anlarıma eşlik etmiştir hele ki son zamanlarda yolumun kesiştiği kim varsa.

 

Of, yine konuyu dağıttım. Bellek derken Üsküdar’a kadar uzandı yolum. Konudan konuya atlamam bazen işlediğim konunun kapsama alanına çıksa da seviyorum bu dağınıklığımı. Bir tek düşünce bazında da değil üstelik dağınıklığım. Neyin nerede olduğunu bilememek de bir uzantısı. Ama yine de iyi kötü bulurum aradığımı. Dağınık ve savruk duygularımı da kattık mı gerçek anlamda yoruyorum kendimi. Bir tek kendimi de değil üstelik. Her kim ise bana eşlik eden. Ama sevgimin dağınıklığı bir o kadar çoğaltıyor içimdekileri. Sanırım sevecek birilerini sığdırmak gönlüme daha da katlıyor bendeki benleri. Ne zaman içim coşsa haricimdeki insanlara bu sefer yine dönüyorum kendime ve safça gülümsüyorum bir o kadar istem dışı. Ne yani bunca asık yüzlü insan var diye beş karış gezmek zorunda mıyım. Gerçi az çekilmez değilimdir ve bir o kadar zaman zaman depresif ve suratsız ama eşliğinde tüm müspet duyguların evrim geçiriyorum. Değişken mizacım sağ olsun. Gülümserken bile nasıl da infilak ederim. Ya da öfke nöbetimin sonucunda sımsıkı sarılırım o kızgınlık duyduğum şahsı muhterem kim ise. Burçların etkisi var mı yok mu pek emin olmasam da sanırım evet…

 

Bedensel ve ruhsal tüm göstergeler aslında yaşanmışlığın bir uzantısı hele ki bir de işler yolunda gitmedi mi kimseler yaklaşmasın yanıma.

 

Yeri gelmişken teşekkür borçlu olduğum çok insan oldu son zamanlarda. En muteberleri ise bana ışık olup ayna tutanlar. Daha geçenlerde sırf bu yüzden teşekkürlerimi sundum çok sevdiğim bir dostuma. Lakin iyisi ile kötüsü ile ne varsa gizli saklı bir bir deşifre oluyor bize ayna olanların yardımıyla.


Çözdüğümü sandığım pek çok soru hala liste başındaymış da bunu da yeni yeni fark ettim. Ne var ki çözüm getirdiğimi sanmıştım pek çok şeye. Hele ki şahsıma ait yaptığım o derin içerik analizi yok mu. Şunu gördüm ki; beni bekleyen çok soru ve bir o kadar bilinmezlik var gizem dolu. Çözdüm, çözdüm, çözmedim işim zor. Zira geleceğe uyarlanmış tüm kıstaslarım bu bilinmezliklerle ilintili. İşin kötüsü bir Allah’ın kulu da yok haricimde konuyu aydınlatacak. İş bende bitiyor anlayacağınız. İşim çok zor çok. Bir sürü teferruat ve yüklemsiz cümle. Yüklemleri yordamıyla yerleştirmek bendenizin vazifesi. Durduk yerde çözüm getirmek mümkün olmasa da bayağı uğraştıracağa benziyor. Yerimde saymak gibi bir seçeneğim ise asla yok. Hele ki yürüdüğüm yolu geri gidip sil baştan yapmak tam anlamıyla bir zaman ve efor kaybı.

 

Devrelerim yine allak bullak oldu. Ola ki sözümden döneyim tüm kazanımlarım çöpe gidecek. İşin yoksa ayıkla pirincin taşını. Kompleks bir yapım olduğu su götürmez bir gerçek ve bir o kadar karmaşık ve gereksiz verilerle donanmış olduğum. Sanırım analitik düşüncenin bir uzantısı hissiyatın her şeyi alt üst ettiği. Yoksa ne kolay olacaktı hayat. Şikâyetçi miyim? Hem de inanılmaz. Pişman mıyım yaptığım hatalardan dolayı? Önceleri evet, pişmandım ama gelin görün ki; son zamanlarda oldukça açılım getirdim bilmediğim ve fark etmediğim yönlerime. Eşlik eden aynaların sayesinde bayağı da yol aldım. Ama yine de çok iş var payıma düşen. Zira hayallerime kavuşmak için düzgün ve doğru bir strateji izlemeliyim. Elim mahkûm.

 

Ne zormuş yaşamak ya da boş dünya gibi bir tabir kullanmaktan da imtina ediyorum kendimi. Zira ne kadar şanssız olsam da şükretmem gereken bir o kadar olgu var. Bu tabii ki algılardaki seçim gücüne bağlı. Her ne kadar seçimlerimi hep yanlış yapmış olsam da.


Yok, yok… Yaptığım tüm seçimler ne de olsa kaderimin bir uzantısıydı her ne kadar bunu başıma vuranlar olsa da. Empatinin işe yaramadığı pek çok dönemeç benim yaşadıklarım bu yüzden iç dünyamın anlaşılması gibi bir gayretim olsa da buna yeni yeni vakıf oluyorum.

 

Suçlu diye bir tabir kullanmayı da reddediyorum. Zira ortada ne bir suç var ne de suçlu addedilecek biri veya birileri. Neticede taşıdığım ne varsa hep ama hep hayatın bana sundukları değil mi… Kayıp diye de hiçbir tabiri taşımayacağım bu cümleme. Yoksa ne gibi kazanımım olabilirdi ki kayıp sıfatını kullansaydım. Ben böyle iyiyim gerçekten de. Gerçi dışarıdan yansıyan tablo pek çok insana anlam ihtiva etmese de bana eğer ki bir anlam yüklemiş o zaman benden mutlusu yok. Gerçi pek mutluluk tablosu yansıtamıyorum ama sonuçta bu benim problemim. Maske takıp dolaşmak gibi bir hatam madem yok olabildiğine yalın ve net olmam zaten beni ben yapan ana öğe.

 

Hayatın açılımı sonsuz boyutlu ve yer yer de müphem. Bu yüzden mümkün mertebe kendimizden emin olmalıyız ve ne istediğimizi bilmek. Çözüm odaklı bir hayat her ne kadar her zaman için mümkün olmasa da. Maneviyatın gücü yine devreye girdi gördüğünüz gibi. İçimizi olduğu gibi gören İlahi Kudret değil mi her zaman yardımımıza koşan. Yoksa çoktan yitip gitmişti her birimiz.

 

Kim bilir, belki de çoktan yitip gittim de bir o kadar kifayetsiz ve yetisiz kimliğimle boşunadır mücadelem. Neden, neye istinaden ve ne sebeple hala koşturup duruyorum? Hiçe tekabül eden bir düzenek mi müdahil olduğum yoksa sancılı bir doğum mu yeniden var olmayı beklediğim.

 

Daha demin gözlerim parlıyordu ve derken yine esareti alıp götürdü beni hüznün. Neden, neden hiçbir duygu süreklilik arz etmiyor, ah bilsem. Nerede hata yaptığımın farkına varsam hiç değilse bir kez. Niyetim de meydanda en az varlığım kadar bariz ve yalın. Ne bir gölgeyim ne de bir numune. Netice itibariyle canhıraş bir telaşla eşeliyorum toprağı. Üstelik çıplak ellerimle ve bir yandan medet umuyorum hayattan ve insanlardan. Ümitvar olmam gerekirken bir anda düşebiliyor da gardım. Ne de olsa işgalindeyim duygularımın en az insanların işgalinde olduğum kadar ve tüm olguların haricimde nükseden. İnişli çıkışlı bir düzenek olsa olsa anlık bir mutluluk ve heyecan duyup duyumsayacağım. Uzun soluklu olmasını isterdim keza istiyorum da. Ama şu bir gerçek ki beklemeliyim. Gerçi neyi ya da kimi hangi amaçla beklediğimi bilmezken soruyorum da kendime: ‘’Yol yakınken vazgeçsem mi,’’ diye. Neyden ya da kimden vazgeçmem gerektiği de ayrı bir soru işareti. Olsa olsa kendimden vazgeçerim ve tüm hayallerimden. O zaman yaşamamın bir anlamı da kalmaz ki. Yaratan’ın haricinde sesimi duyan ve yardıma koşacak tek bir güç yok. Gün gibi aşikâr.

 

Sorular, alamadığım yanıtları ve ne varsa önüme yığılmış. Anı anına uymayan bir dünya ve bir ben. Sayısız ben iç içe geçmiş ve her yeni gün keşfettiğim yeni kimlikler; gerek bana dair gerek haricimde kim varsa.

 

Müphem şıklar çoktan elenmiş ve kof bir hüsran tecelli eden. Yine kış, yine gece ve yine karanlık. Oysa daha dün nasıl da mutluydum. Acı eşiği bu olsa gerek her gün sınanan varlığım eşlik ederken ve tutarsız tüm yanılsamalar.

 

İmgeler anlamını yitirdi belki tüm duyu organlarım iflas etti ama zihnimin devinimi had safhada: Yeni varsayımlar ve yeni çöküşler ihtimal dâhilinde. Bu kadar duygusallık başa bela ya da bağımlı olmak hayata herkes kadar belki daha da fazla yüksek tutmak beklenti eşiğini. Bir adım ve bir adım daha derken… Sona doğru.

 

( Sona Doğru başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 23.09.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu