Hiçlikte var olmak mı makbul
gören yoklukta muhafaza etmek mi tüm mahiyetiyle muhteva eden ne varsa. Çok şey
sığdırabilmek o kadar olası ki. Müphem de olsa belki bir o kadar yersiz olma
ihtimaline rağmen.
Neyin kime göre doğru
olduğu asılsız bir ihbar kadar gizemli. Aslını yitirmeden var olmak ise
yerçekimine karşı gelmek kadar yorucu.
Basit bir gülümseme ile
kilitlenirken yaşama taciz dolu bir bakış yaşama sevincinizi çalabilir. Kayıp
olan onca mefhuma bir de bu eklendi mi ne an önem arz eder ne bitimsiz sevginiz
filizlenir.
Sevecek bunca şey
varken nefret ile yıkanmış bir ruh ne verebilir ki kirin haricinde ya da menfi
sözlerin yakıcılığına eşlik ederken.
Karşılıksız sevmek bile
yerli yersiz kesebilir ayağınızı yerden. Nefret duygusundan kat ve kat makbul
en az sıradanlığını kaybetmiş varlığınızın hidayete ermesi kadar asil ve bir o
kadar naif.
Var mıyız, diye bir
sorgu alır götürür uzaklara. Yok olmak, kayıp varlığınızın çalıntı hırslara
ettiği tanıklık kadar yıkabilir de. Bir gölge gibi silik, bir bulut kadar ıssız
hatta solmuş bir çiçek kadar ölü. Ölümün gerçek tanıklığı bile kifayetsizdir
buz tutmuş yüreklerin arasında yaptığınız o yolculukta. Nereye kadar
ısıtabilirsiniz ki o soğuk esir almışken ya da kolay mıdır kıyım kıyım
kıyanların o acımasızlığında yürümek sayısız kere düşüp yaralanırken. Bir daha
ve bir daha ya gerisi… Nereye kadar idare edebilirsiniz şarj edip benliğinizi defalarca
tüketilmişseniz. Harcanmak hatta kayıp bir imge gibi sırra kadem basmış o
benlik: Yaşarken ölmek değil midir en yakıcısı. Gizli saklı tüm duygular
istiflenir dışa vurumu imkânsız bir şekilde. Yanıt bulmak ne kelime soru sormak
bile yasaktır.
Hükümlüdür o naif ruh.
Yargılanmıştır bir kez ve gerisi hiç mi hiç önem arz etmez. Kıvrak bir zekâ da
yaramaz işe. Güleç bir yüz bile hakir görülür sırf nefreti barındırmadığı için.
Aşk kutsal değildir asla olsa olsa yaşadığınız bıçak sırtıdır sevginin
yadsındığı ve infaz edildiği.
Sevgi ya da aşk ne
olabilir ki kirli dünyanın hız kesmemiş kirinde, pasında. İki kişinin birbirini
deli gibi sevmesi yetmeyebilir de haricindekileri muaf tutarken. İki kişilik
dünya her ne kadar dünyalara bedel olsa da bir o kadar kifayetsiz kalır adına
sevgi denen. Aşk öne geçer büyük bir hırsla ama tüketilmiş ve tükenmiş sair
duygular yetim kalır aşkın kazanımına rağmen.
Kurcalanan o gizem dolu
dingin duygular bin kez uğrar yenilgiye onca hırpani tutumların nezaretinde.
Kula kulluk eden ve
yalana tanıklık bir adım öndedir ne de olsa. Yalnızlık bakidir her adımda
üstelik. Kadın erkek, çoluk çocuk sadece koloni mensupları değildir, yargılayan
üst mercidir haricinde kim varsa farklı olan.
Sus pus olmuş kim varsa
geride bırakılır, yaşarken kurulan o infaz sehpası beklemededir ne de olsa.
Beklemede olan Yaratan değil midir gücünü esirgemeyen. Yine de tüketilen ve
sömürülen bir mekanizma ödün vermemek ve benzememek adına. Belki de geçmemek
adına düşlerinden ya da saklandığı köşede görünmez olup sığınmak adına
gölgelere keza tercihidir ıssızlığı köşe başı duraklar beklemekte olduğu son
vagona binmek adına üstelik gideceği yeri bilmeden her ne kadar nihai
istikamete bilet çoktan kesilmiş olsa da…
Eşlik eden ne tek bir
ses ne de tek bir nefes.
Görünmezliğinin ardına
sığınmış acıyla yoğrulmuş bir maya.
Sevgiye aç ama nefretin
bulamacında yok olmaya mahkûm.
Ölüm kadar gerçek ve
ölmek kadar acı veren uzlaşmamış kimliğin esaretinde ve himayesinde karar mercisinin.
Ne de olsa haktır hor görmek, haktır yok saymak ve haktır yargısız infaz.
Yüksek bir rakıma
erişmiş insanlık bir o kadar doyumsuz ve yalanla teneffüs eden. Saflığın, iyi
niyetin ve aşkın, sevginin küçümsendiği… Hayat kadar gerçek ve mutluluk kadar
ulaşılmaz. Dengelerin korunması adına büyük balığın her zaman tok olduğu ve
doyumsuzluğunu idame ettiren.
Kanıksamak tek çözüm
olsa da kabullenmek imkânsızdır diğer yandan.
Sevmek kolayken nefsin
hüküm sürdüğü bir düzenek adına medeniyet denilen.
Tek tek ellerinizle
inşa ettiğiniz o duvar her zaman için yıkılmaya mahkûmdur. Alıkoyamazsınız,
paye veremezsiniz ve koruyamazsınız da kendinizi. Tedirgin dönemeçler her adım
başı karşı koyulmaz bir güçle zora sokar onca ihtimama rağmen.
Güneş balçıkla
sıvanmasa da ışığı reddeden muazzam bir karanlık el yordamıyla ilerlediğiniz. Mahkûm
edildiğiniz o dipsiz kuyu dışarı başınızı uzatmanız mümkün kılınmadığı.
Bir mensubu olmadığınız
o varoluş kaybınızın tüm kazanımını elinde muhafaza eder sahip olduğu zaferin
coşkusuyla. Zafiyetler asil duruşunuzu bozmasa da olan olmuştur bir kere.
Yankısı olmayan bir sestir nihai izdüşümü ve sırra kadem basmış hayaller
bebeğiniz gibi büyütüp gözettiğiniz.
Yetim kalmış bir çocuk
kadar mahzun ve boynu bükük bir o kadar terk edilmiş terk etmemek adına.
Sevginin yetmezliğinde
çoktan mezarı kazılmış bir muafiyet olabildiğince uzak kabul edilmezliğin
nezdinde.
Hiçlikte var olmak
kadar yoksun. Yoksun kalmak kadar acı. Acı eşiği duyarsızlaştırılmış sığıntı
bir yalnızlık. Olmazın olurunda nefes almaya çalışmak olsa da elden tek gelen.
Gökyüzünün yalnızlığı
yıldızların kayıp gitmesinden sonra: Güneşe hasret bir yeryüzü en az sevgiye
duyduğunuz açlık kadar. Bir o kadar zor ve ulaşılmaz öte yandan…