-Dediğim gibi, sevgilim.
Akşama ziyafet sofrasına hazırlıklı ol. Gelirken sevdiğin şaraptan da alırım.
Özle beni aşkım, e mi… Görüşene kadar uslu dur.
Son bir kez bakıp
aynaya kapıyı arkasından çekti Betül.
-Günaydın, komşu.
Nasılsın?
-Merhaba, Aysel Hanım. Acelem
var, kusura bakmayın.
-Epeydir göremiyorum
Selim Beyi. Afiyettedir umarım.
-A, evet. İş seyahatine
çıktı. Daha demin telefonda konuştuk. Selamı var herkese.
-Betül Hanım bu arada
önümüzdeki Pazar sizde toplansak, diyorum. Müsait olursunuz, değil mi?
-Ben, ben… Şey mesaiye
kalıyorum Pazar günleri. Belki başka bir gün.
-Nasıl isterseniz. İyi
günler.
-Meraklı ne olacak.
Neden bu insanlar işine gücüne bakmaz ki,
Diye geçirdi içinden
Betül. Oldum olası haz etmezdi meraklı insanlardan.
-Alo, evet yoldayım,
hocam. Son sınıfların öğrenci listesi masamda. Yarım saate kadar ulaşırım ben.
-Bir rahat yok,
Allahım.
-Alo, Derya Hanım
merhaba. Ben Betül. Hazır mı siparişlerim? Hayır, hayır, provaya gerek yok. Ben
size zaten ölçüleri vermiştim. Evet, sürpriz olacak. Daha önce de belirtmiştim
bunu. Tamam. Beş gibi görüşürüz.
Derin bir nefes aldı
genç kadın.
-Hadi, sakinleş kızım.
Her şey yolunda gidecek. Gitmeli de…
-Hey, taksi boş mu?
Beşiktaş’a çek ağabey. Ve hızlı sür. Çok acelem var.
Sağ salim varmıştı
sonunda Betül. Bunca işin altından nasıl kalkacağını düşünüyordu bir yandan.
Haber vermesi gereken ne çok insan vardı. Bir yandan da dua ediyordu planının
işlemesi için.
-Betül, geldin mi
sonunda? Saatin kaç olduğundan haberin var mı senin?
-Mert Bey, özür
dilerim. Trafiğe kaldım.
-O zaman daha erken
çıkacaksın evden. Lütfen bir daha tekerrür etmesin.
-Buyurun, Mert Bey.
-Ne bu?
-Nikâh davetiyem.
-Oo, sonunda ha Betül.
-Evet, efendim.
-Haydi hayırlısı.
Epeydir de uğramıyor Selim. Nerelerde?
-Çok yoğun son
zamanlarda. Şehir dışında.
-Hadi bakalım. On
dakikaya kadar toplantı odası hazır olsun. Müfredat hakkında konuşacaklarım
var. Herkese haber ver.
-Peki, efendim.
-Ha, bu arada, bak bu
son olsun Betül. Bir daha bu kadar geç kalma. Sende bir değişiklik mi var?
-Saçımı kestirdim.
-Bak, iyi olmuş. Hem
yüzündeki o yara izi eskisi kadar belirgin durmuyor. Pardon, boş bulundum. Sen
bakma bana.
-Önemli değil, efendim.
Hele dün kuaför yüzümü görüp çığlık attıktan sonra dediğinizin ne önemi var…
-Ben bir şey mi dedim
ki. Yalan mı?
-Hayır, efendim.
İzninizle ben gerekli hazırlıkları yapayım.
-Tamam, tamam. Çabuk tut
elini.
-Betül, günaydın.
-Buyurun Meral Hanım. Günaydın.
-Dubai’ye iki kişilik
yer ayırt şu son gittiğim otelde. Adını da unuttum. Neydi, neydi?
-Paradise idi sanırım.
-A, evet. Hayret nasıl
da aklında tutmuşsunuz. Ben bile o kadar gittiğim halde hatırlamazken.
-Önemli değil.
-Ah, bir de bu kadar
çirkin olmasaydın…
-Efendim, bir şey mi
dediniz?
-Hayır, hayır. Sesli
düşünüyordum.
-Bu arada lise sonların
veli toplantısı iptal.
-Ama…
-Aması maması yok.
Okuldan arkadaşlarla buluşacağız o gün.
-Günaydın arkadaşlar.
Nasılsın yaralı yüz?
-Günaydın Ali Bey.
-Hım, sevdim bu kokunu.
-Teşekkür ederim, dün
aldım.
-Sana demedim ki.
-Şey, özür dilerim.
Ben, ben…
-Bana ne senin
kokundan. Neyse ben odama geçiyorum.
-Kızım.
-Aa, Ayşe Teyze,
merhaba.
-Susayım susayım
diyorum ama tutamıyorum da dilimi. Sen aldırma onlara kızım. Hepsi densiz.
Tabii ya, biz kimiz ki onların gözünde.
-Ben artık
aldırmıyorum, teyzem.
-Haydi, gel, mutfağa.
Bak yeni çay demledim. Hem kendine gelirsin.
-Ben gayet kendimdeyim
hem de fazlasıyla. Onlara göstereceğim yakında.
-Ne dedin? Yok, yok
deme öyle. Günah çok günah. Sen yeter ki metanetini koru ve yoluna bak.
-İşim var, görüşürüz.
İşte yine içindeki o
karanlık ses bas bas bağırmaya başlamıştı Betül’ün.
-Haydi, çık git. Ne
duruyorsun? Ne halleri varsa görsünler.
-Hayır, yapamam. Daha
vakit gelmedi. Ama çok az kaldı.
Bin bir düşünce ile
boğuşmaya başlamıştı genç kadın. Her şey ve herkes aynı idi. Ve herkes
birbirine benziyordu. Aynı yüzler, aynı diyaloglar. Aynı, aynı…
Böyle oldu mu zor
ederdi akşamı Betül. En azından evde onu bekleyen biri vardı. Aydınlandı yüzü
aniden. Üzmeyen ve alay etmeyen tek kişi… Gerçi o da üzeceği kadar üzmüştü ama
artık her şey kontrolü altındaydı. Kimsenin onu aşağılamasına izin vermeyecekti
artık.
Vakit geçmek
bilmiyordu. Moda evi ile olan randevusuna geç kalmasaydı bari. Elini çabuk
tutmalı ve arı gibi çalışmalı idi.
Akşama doğru elindeki
tüm işleri bitirmişti bile. Bir o kadar da yorulmuştu ayrıca. On dakikalık
yürüyüş mesafesindeydi gideceği yer. Elini çabuk tutarsa randevusuna vaktinde
yetişirdi.
Hızlı adımlarla vardı
moda evine. Tam içeri girecekti ki güvenlik görevlisi yolunu kesti.
-Hanımefendi,
kimliğiniz.
-Buyurun.
-Bir dakika, bu kimlik
size ait değil.
-Tabii ki bana ait.
-Hayır, resim size ait
değil.
-Dikkatli bakın,
lütfen.
-Özür dilerim,
hanımefendi. Ama kimlikteki kız çok güzel.
-Evet, biliyorum.
Farkındayım da. Bir zamanlar çok güzeldim.
-Çok üzgünüm ben.
-Önemli değil, artık
alıştım bunlara. Kaza öncesi çekilmiş resmim bu.
-Açıklama yapmak
zorunda değilsiniz.
- Geçebilir miyim?
-Tabii ki de.
-Hoş geldiniz, Betül
Hanım.
-Hazır mı?
-Evet, hazır. Siz
oturun lütfen. Arkadaş getirecek. Ne içersiniz?
-Acelem var. Alıp
çıkacağım. Arabada bekliyor nişanlım.
-Keşke beyefendiyi de
görseydik. Tanışmış olurduk.
-Anlamıyor musunuz? Vaktim
yok. Buyurun borcumun kalanını da ödüyorum.
-Çok naziksiniz.
-Değilim. Sadece
hizmetinizin karşılığını veriyorum.
-Gelinlik ve damatlık
hazır. Yardım ister misiniz?
-Gerek yok. Taşırım
ben.
-Oldukça ağır. Ben
taşıyayım arabaya kadar.
-İstemiyorum. Teşekkür
ederim. Sizlere iyi günler.
-Lanet olsun, belim koptu.
Ne de ağırmış. Neyse, atlarım bir taksiye.
-Taksi. Sarıyer’e
gideceğiz.
-Peki, abla.
Trafiğin bu kadar
tıkalı olması oldukça canını sıkmıştı. Bir an evvel eve varmak için
sabırsızlanıyordu. Sonunda güç bela vardı evine.
-Buyurun, üstü kalsın.
-Sağ ol, abla.
-Ne ablası. Babam
yaşımdasın.
-Bir şey mi dedin abla?
-Yok, bir şey.
Kimselere görünmeden
eve bir an evvel varmak ve içeri girmek istiyordu. Yapacak o kadar çok işi
vardı ki. Anahtarları çıkardı ve açtı kapıyı.
-Sevgilim, ben geldim.
Aşkım, bak neler getirdim. Neden konuşmuyorsun? Tabii ya, duymasınlar sesini
değil mi? Nasıl meraklı herkes, bir bilsen Selim.
-Of, çok kokuyor
burası. Evi havalandırmalıyım.
Camı açıp yere çömeldi
Betül Selim’in yanı başına.
-Gel buraya. Haydi,
kımılda. Uzat şu kolunu. Hah, tamam. Bak, kasma kendini. Haydi, direnme. Şimdi
de bacağından geçirelim.
Selim’i zar zor
giydirmeye başarmıştı. Kapının çalınması ile yerinden fırladı aniden.
-Allah Allah, bu gelen
de kim şimdi. Ne isterler ki…
-Bana bak. Sakın sesini
çıkarma, anlaştık mı sevgilim. Ben geleni def eder gelirim yanına. Az bekle,
aşkım.
-Kim o?
-Betül Hanım.
-Evet, kimsiniz.
-Emniyetten geliyoruz.
-Ne istiyorsunuz?
-Lütfen açar mısınız
kapıyı? Hakkınızda şikâyet var.
- Ne şikâyeti?
-Açın, lütfen. Konuşmalıyız.
Açmazsanız, zor kullanacağız.
-Tamam, açıyorum.
-Evet, ne istiyorsunuz.
Tam da yatacaktım.
-Bu koku neyin nesi
hanımefendi?
-Sadece ev çok havasız.
-Çekilir misiniz,
lütfen. İçeri gireceğiz.
-Hayır, buna hakkınız
yok.
-Çekilin , lütfen.
-Ben, ben bir şey
yapmadım. Sadece nişanlım ile oturuyorduk.
-Biz de bir merhaba
diyelim ona.
-Bakın birkaç gün sonra
nikâhım var benim. Nişanlımla yemek yiyorduk. Gidin, lütfen.
-Ne güzel. Biz de
kutlayalım o zaman beyefendiyi.
-Ciddi misiniz?
-Tabii ki, Betül Hanım.
Mutluluklar dilemek istiyoruz.
-Selim, aşkım duydun
mu? Bak, ilk konuklarımız geldi bile.
-Adınız ne, memur bey?
-Tolga.
-Selim bak, Tolga Bey.
Tolga Bey, bu da Selim, Nişanlım olur kendileri.
-Aman Allahım.
-Betül Hanım, kaç
gündür bu halde bu adam?
-Yirmi gün oldu. Çok
yakışıklı değil mi. Gerçi çok beyaz yüzü ama. Gelmeyecektiniz anladınız mı
gelmeyecektiniz. Planımı mahvettiniz.
-Siz ne yapıyorsunuz?
-Gidin, gidin hemen
terk edin evimi.
-Bırakın elinizdeki o bıçağı.
-Her şeyi mahvettiniz
her şeyi anlıyor musunuz.
-Hayır, hayır yapmayın.
Bakın Selim Bey de bırak diyor.
-Geç, artık her şey
için çok geç!
-Haayır…