Yalnızlığın nüktedan
seyri bazen belli belirsiz bir hiçlik duygusu yaratırken an geliyor şüpheye
düşüyorum varlığımdan ve raks eden tüm varlıklardan. Gölgelerde gizli o ketum
ve müphem nice mefhum. Adı sanı var mı yok mu? Ne fark eder ki. Görsem ne olacak
ya da duysam? İstiyor muyum, bakalım. Dirayetsizliğin kıskacını da dâhil ettik
mi sırnaşık bir kifayetsizlik engel teşkil eden tüm gölgeleri karanlığa gömme
duygusu taşıyan. Fısıltılar nasıl da bariz ya o görmez, duymaz varlıklar yok
mu? Sadece zihinlerde iştigal eden binlerce sanrı taraflarınca şekil bulmuş.
Var iken yok olmak
kadar sancılı kim bilir var olmak nereye kadar. Yok iken var olduğunu sanan her
kim ise gıybetin çamurunda debelenen.
Çok uzaklarda olan
başka bir varlık ise bir o kadar acı veriyor. Bir zamanlar dediğim o günlerde
başımı dayadığımı sandığım nice omuzdan biri. Bilemedim ve göremediğim oysa
sığınağımın bir çukur olduğunu. Sessizce yaşayıp gidiyoruz onca mesafe ket
vurmuş iken tarafımızca yaratılmış.
Aklımdan çıkmayan ve
tarafınca işgal edildiğim o bitimsiz özlem yanlış olduğunu bile bile üstelik.
Oysa özlem denilen o yakarış nasıl da masum ve helal anamın ak sütü kadar.
Anlaşılmayı nasıl da isterdim ve keşke başka kalıplara yerleştirilmeseydim.
Özgürlüğümü nasıl hibe ederim ki ya da nasıl bertaraf ederim taşıdığım ve
korumaya çalıştığım dünyamı. Her ne kadar tek kişilik olsa da nice nice
dünyalar barındırırım içinde oysa. Değişime engel olmak ne mümkün yeter ki arzuladığım
ölçüde ve boyutta olsun. İstikameti ben belirlemeliyim ve belirlemeliydim de
her ne kadar tezat bir düşüngeç olsa da zihinlerde.
Duyumsadıklarımı tek
tek zikretmiştim oysa hem de madde madde. Ve ben bir madde de değildim her ne
kadar inançlar bu yönde olsa da. Titrek ellerim kavrayamazken ve tutunamazken
ayaklarım da geri geri gitti nihayetinde onca birikmişliğe rağmen. Ne varsa
biriktirdiğim ve seyri dünyanın engel olamazken. Bunca mucir sebep hele ki
yokluğun şükrüne rağmen varlığın nasıl da göreceli olduğu gerçeği.
Hep ihtiras, hep
bitimsiz istekler ve nihayet bulan bir rüya. Rüya alt tarafı da diyemem ki. O
rüyaların eşliğinde yol almadım mı ben iteklensem de ömür boyu. Bildiğim ya da
bildiğimi sandığım ne varsa sürekli ket vuran ama yine de içimde kaybolmak
bilmeyen o öğrenme isteği ışığın rehberliğinde. Sözde değil yansıyan ve
yansıtan bir ruhun işgal ettiği bir beden. Yoksa beden mi işgal etmekte ruhu bu
da ayrı bir soru. İçine sıkıştığım bir beden özgür ruhumu zincirlerinden
boğulmuş iken. Takriben bir ömür boyu üstelik. Öncesi ve sonrası derken her
yeni gün eklenen yepyeni halkalar. Kim hak görebilir ki bunu hele sen ya da
ötekiler tarafımca önem arz etmeyen. Kula kulluk yapmak gibi bir seçeneği
çoktan elemişim yirmi küsur yıl evvel üstelik. Bunun izahatı zor olsa da o
seçeneğimin tüm getirisi içimdekiler ve tabii ki verdiğim onca kayıp. Denedim,
çok denedim izah etmeyi. Algıların seyri bana ayarlanmış olsa da herkes
istisnasız üstelik sadece görmek istediğine vakıf. Ve niyetleri olmadığı gibi
anlamak adına ellerinden geleni de yapıyorlar ötekileştirmek adına.
Tümleyen olabilirdim
hatta bir ömür boyu sürebilirdi bu rüya. Ne var ki bedel ödememek adına bir kâbusa
dönüştü daha doğrusu dönüştürüldü. Ne pilli bebeğim ne de bir protip düzene
intibak etmekle mükellef. Şarj olan bir cihaz da değilim üstelik kullanıma hazır.
Altı üstü göçebe ruhuyla oradan oraya savrulan bir yaprak ama hala köklerine
bağlı. Dalımdan kopmuş olmam yokluğun değil tekil varlığımın bir göstergesi.
Tek bir ağaçta yaşamayı seçseydim her şey çok farklı olabilirdi. Seviyorum
yolculukları hatta acılarla besleniyorum ve an geliyor ne özel ve ne güzel bir âlemde
yaşadığımın farkına varıyorum tüm çirkinliklere rağmen üstelik. Güzelin değeri
nasıl da makbul gözümde. Nasıl bir ihtişam ile dönüyor şu yerküre. Sevip
karşılık bulamadığım her kim ise ihanetine uğradığım bir kez daha idrak
ediyorum hala nasıl bu sevi yetimi muhafaza ettiğimi.
Defalarca âşık
olabilirim ki aşkın mecrasında yürümek esir ruhumu bulutların en tepesine
çıkarıyor. Ne süslü kelimelere inanırım artık ne de takılan maskelere. Mademki
yalın ve çıplak ruhum böyle mutlu hicap da etmem asla şekilden şekle girmediğim
için.
Hala çok soru var
cevabına henüz haiz olmadığım ama bir o kadar da anlam kazandı pek çok şey
üstelik her geçen gün daha da artan bir boyutta. Her ne kadar anlam veremediğim
gizemlerle dolu olsa da heybem biliyorum ki cevaplarını er geç bulacağım. Yoksa
çok mu geç kaldım, diye ne bir yanılgıda bulunabilirim ne de kınarım kendimi.
Yaş alan sadece bedenim ama ruhum henüz çok genç ve biliyorum ki sonsuzluk ve
an sadece izafi bir boyut değişken mizacım kadar üstelik. Ama yine de sabit
kıldığım öğretilerime her geçen gün yenileri eklenmekte.
Neyin ya da kimin
kazanımı, diye hayıflanmanın ötesinde aralıksız boyut atlatan belirsiz bir
gidişatın kırık basamakları bitimsiz ve gövde gösterisinde olması muhtemel o
tanınmazlık. Gıyabında bile olsa muaf tutulmak müdahil arzusuyla yanıp
tutuşurken. Depreşen ve biteviye sür-git bir telaş anlam bütünlüğünden yoksun
kalmış.
Boşluğun hezimeti kadar
sıkılgan ve tezahürü namümkün bir o kadar doldurmaya çalışırken o boş testiyi
kırıldı kırılacak.
Bir ürperti kadar
üşüten seyri müphem o var oluşun yarattığı emsalsiz kaygı dile getirmenin
ihtimal dâhilinde bile olmadığı. Yitip gitmiş onca duygudan biri iken sığınmak
ve yaslanmak bir dağa enkazı dahi kalmamış güvenmekten imtina ettiğim.
Seyri hoş imiş aşkın
anlamını dahi bilmez iken uçuşurken kelebekler toz bulutlarına karışmış ve adım
adım sona vardığının bilincinde en az bilincinde olmak kadar tekerrür eden o hikâyenin.