İkindi vakti olmasına rağmen hava kararmıştı. Gökyüzü koyu bulutlarla kaplıydı. Hava soğuktu. Caddelerde ve sokaklarda koyu renkli paltolar giymiş insanlar vardı. Hiç kimse dillendirmese de hüznün tek sebebinin, havanın bu kasvet veren hali olduğu ortadaydı. Tahammül sınırları daralmış ve hayat yavaşlamış gibiydi. İnsanlar bir an önce gitmek istedikleri yere varmak istiyorlardı. Bu belki sabırsızlıkla açıklanabilirdi. Belki de ne olursa olsun, bu sıkıcı manzaranın bir parçası olmamak için kaçmaktı istenilen.

Kalabalık cadde de koyu paltolu insanlar arasında ilk bakışta fark edilmeyecek ama dikkatli bakıldığında kendisini endişeli tavrı ile derhal ele verecek kilolu, uzun boylu, saçları kısa kesilmiş bir adam vardı. Adam oldukça uzun boyluydu ama kilolu olduğu için boyunun uzunluğu ilk bakışta göze çarpmıyordu. Kısa saçları ise biçimsizdi. Bu saç kesiminin berber ya da kuaförde yağılmadığı belliydi. Koyu kahverengi uzun paltosunun önü açıktı. Paltonun ve ceketinin içinden göbeği dışarı çıkmıştı. Nefes almakta zorlanıyor gibi bir hali vardı ve kaşları çatıktı. Suratı sıradandı. Dikkatli bakıldığında ise ilk dikkati çeken burnundaki kemerdi. Bunun dışında ise sol elmacık kemiğinin sağ elmacık kemiğinden daha nasıl olduğu anlaşılıyordu. Sanki ellerini nereye koyacağını bilmiyor gibi yürüyordu. Adamın üşüdüğü dişlerinin birbirine çarpmasından anlaşılıyordu. Adam kalabalık caddeden sıyrılıp tenha bir sokağa saptı. Sokağın asfaltı yer yer çökmüştü ve kaldırım taşları zamanla aşınmıştı. Eski ve bakımsız bir sokak olduğu yalnızca eskimiş yol ve kaldırımdan değil sokaktaki evlerden de anlaşılıyordu. Siyah beyaz resimlerdeki eski varoş sokaklarını andırıyordu sokak. İnsanın geceleyin geçmekten çekineceği, kendine has hiçbir özelliği bulunmayan alalade bir sokaktı koyu kahverengi paltolu adamın girdiği sokak.

Adam birkaç adım ilerledikten sonra cebinden küçük ve yıpranmış bir kağıt çıkardı ve eskimiş evlerin kapılarına bakmaya koyuldu. Sanki tüm işi gücü aramakmış gibi davranıyordu. Mahalle sakinlerinden olduğu anlaşılan ihtiyar bir diğer adam koyu kahverengi paltolu adama yardımcı olmak için ne aradığını sordu. Koyu kahverengi paltolu adam elindeki adresi gösterdi ve tok bir sesle kâğıtta yazı olan adresi aradığını söyledi. İhtiyar adam orta boylu bir adamdı ama yaşlandığı için boyu kısalmış gibi duruyordu. Beli eğilmişti. Uzun sakallı bembeyazdı ve ilk dikkati çeken buruş buruş olmuş ensesiyle oldukça büyümüş olan kulaklarıydı. İhtiyar adamın kafasında namaz takkesi vardı ve saçlarının çoktan dökülmüş olduğu belliydi. Kimi ihtiyarlar sevimsiz kimi ihtiyarlar ise oldukça sevimlidir. Ama bu ihtiyar adama bakıldığında sevimli ya da sevimsiz olduğu hakkında karar vermenin zor olacağı anlaşılıyordu. İnsan bir ihtiyar gördüğünde içinde ona yardım etme isteği belirir ve bu isteğe karşı koyamaz. Ama bu ihtiyar adamın hiç de yardım bekler bir hali yoktu. Belli ki evde tek başına oturmaktan canı sıkılmıştı ve kendisi gibi eskimiş olan sokakta kendisine sohbet edecek insanlar arıyordu. Ama kahverengi paltolu adamın bu ihtiyar adamla hiç de sohbet edecek bir hali yok gibi görünüyordu. İhtiyar adam elindeki kahverengi bastonuyla sokağın sonundaki evi gösterdi. Evde hiç kimse olmadığını ekledi. Bu eklemenin sonunda kahverengi paltolu adamın kendisini tanıtması gerekirdi ama yapmadı. İhtiyar adama tok sesiyle teşekkür edip eve doğru yöneldi.

Adam hızlı adımlarla eve doğru ilerledi. Sanki eve güdümlenmiş gibi bir hali vardı. Fazla kiloları adamın nefes almasını güçleştiriyordu. Adam evin önüne geldiğinde ardına baktı. İhtiyar adamın hala kendisini izlediğini gördü. Cebinden sigarasını çıkarıp bir sigara yaktı ve sonra derin bir nefes alıp gökyüzüne savurdu. Ardından cep telefonunu telaşlı bir biçimde çıkarıp bakmaya başladı. Telefonun tuşlarına bastı ve kulağına götürdü. Sağ elinde sigara vardı ve sağ ayağıyla önündeki kaldırım taşına küçük tekmeler atıyordu. Sabırsızlandığı her halinden belli oluyordu. Telefonu kulağından indirip tekrar tuşlarına bastı. Endişeli hali devam ediyordu. Bir süre sonra tok ve kalın sesiyle telefonla konuşmaya başladı ve sigarasını yere atıp ayağıyla söndürdü. Telefon konuşması kısa sürmüştü. Telefonu sinirle cebine koydu ve küfretmeye başladı. Sinirden çılgına dönmüş gibiydi. Hızla eve doğru yöneldi.

Ev; ahşap ve iki katlıydı. Dış cephesi tamamen eskimiş olan ev, bir harabeyi andırıyordu. Evin tüm pencereleri beyaz perdeler ile kaplıydı. Evin kapısının da kendisinden hiçbir farkı yoktu. Eskimiş ahşap kapının üzerinde yeni olan tek şey evin numarasının yazılı olduğu metal levhaydı. Metal levhada lacivert zemin üzerindeki beyaz rakamlar dikkat çekiyordu. Kapının altında betondan üç basamak, kapıyı sokağa bağlıyordu. Basamakların sonradan eve eklendiği belliydi. Basamaklar rastgele yerlerden çatlamış ve dökülmüşlerdi.

Adam ahşap evin kapısına vardığında, sol eliyle yüzünü sıvazladı. Sonra belinden silahını çıkardı. Tekme ile kapıyı kırıp evin içine girdi. Evin girişi gayet genişti. Yerde kırmızı desenli bir halı vardı. Adam kırmızı desenli halıyı çiğneyip sol taraftaki odaya hırsla girdi. İçeride kimse yoktu. Ardından karşı odaya girdi. Orada da hiç kimse yoktu. Girişin sonundaki ahşap merdivenlerden hırsla üst kata çıktı. Merdivenlerin solundaki odanın kapısı kapalıydı. Sağ ayağıyla kapı kuluna vurup kapıyı kırdı ve içeri girdi. Bu oda loş ışıklar içerisinde bir yatak odasıydı. Adam ve kadın çıplak bir biçimde yatağın içerisinde yatıyorlardı. Hiçbir şey söyleyemediler. Korkuyorlardı. Belki farkında değildiler ama birbirlerine sıkı sıkıya sarılmışlardı. Oda da kapının gürültüyle kırılmasından sonra dayanılmazı güç bir sessizlik hakim olmuştu. Kahverengi paltolu adam elindeki silahı yatakta yatan çıplak adama doğrulttu ve tetiğe bastı. Kurşun silahın namlusundan çıktı ve yatakta kadına sarılmış adamın sağ gözüne girdi. Sonra aynı kurşun adamın beyninden geçerek ve beyni parçalayarak yatak odasının duvarına saplantı. Kadın dehşet içinde çığlık atarken diğer kurşun kadının göğsüne isabet etti. Kahverengi paltolu adam silahındaki mermiler bitene kadar tetiğe basmaya devam etti. Silahındaki mermiler bittiğinde oda birden bire sessizleşti. Yatağın üzerindeki çarşaflar kıpkırmızı kan olmuştu. Yataktaki kadın ve adam kurşunların etkisiyle farklı yerlere savrulmuşlardı. Kahverengi paltolu kilolu adam, önce adama sonra kadına baktı. İkisinin de öldüğünden emin olduktan sonra kadına tekme attı ve suratına tükürdü. Elleri titriyordu. Bir anda tüm hırsından arınmış gibi hissetti. Hoş bir rahatlama tüm vücudunu ele geçirmiş gibiydi. Silahı yere atıp hızla odadan çıktı ve merdivenleri hızlı hızlı indi. Biraz önce kendi kırdığı kapıdan dışarı çıkmak üzereydi ki bir anda tüm gördükleri silinip koskoca bir ışığa dönüştü. Anlında büyük bir acı hissediyordu. Bu acı dayanılmazdı. Kemik sesleri duyuyordu. Sonra ise karşı konulamaz karanlık…



( Üçüncü Sayfa başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 30.10.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.