Farklı bir iklim
Ne beşinci mevsim
Ne de ikinci bahar.
Rota çoktan çıktı
seyrinden mevzilin
Her zamanki ben
Alabildiğine kalender…
Albert Camus’un
zikrettiği düştü kaç gündür aklıma:’’Bir yazar çokluk okunmak için yazar. Bunun
tersini söyleyenleri alkışlayalım ama inanmayalım onlara.’’
‘’Kaç zamandır iç
sesime pelesenk olmadı.’’ desem yalan olur. Ama yine de bir fikir çatışması
gütmüyorum değil hani. Öncelikle kimim ben? Peki, madem var ismim, cismim yazar
sıfatını hak ediyor muyum? Ya da hala yaşadığım şu kimlik karmaşası ne zaman
erecek bir nihayete?
Sıfatlardan oldum olası
nefret etmişimdir ve takılan lakaplara. Bu konuda fazlasıyla yaralıyım hem de
kendimi bildim bileli. Her nasılsa pek meraklıdır insanlar kimlikleri çorba
misali kaşıklamayı. Mayayı yoğururlar da yoğururlar. Sonra da koyarlar bir kek
kalıbına ve iyice pişene kadar saatlerce bekletilir fırında. Servis edilirken
herkes nasıl da iştahlıdır. Saniyeler içerisinde tükenir farkında bile olmadan
tükettiklerini egoları afiyetle mutluluk rüzgârıyla dalgalanırken.
Varsa yoksa salık veren
her kimse biteviye ahkâm kesen. Velev ki her şey yolunda dış görünüşte illa ki
irdelemek zorunda oldukları gerçeği ile ararlar da ararlar bir açık. Bu da
yetmez gözlem altındaki varlığınız yine hibe edilir defalarca üstelik. İç
dünyanız sorgulanır akabinde. Ya da alışkanlıklarınız. Mesleğiniz, işiniz var
mı yok mu… Yetmedi mi yaşınız ve farklı kategorilerde bulursunuz kendinizi.
Eğer ki evliyseniz bu sefer çocuk sahibi olup olmadığınız mercek altına
yatırılır. Bekârsanız yaşla ters orantılı sebepleri araştırılır. Nedenler,
niçinler ile didikler de didiklerler bir hallacın pamuğu didiklemesinden bin
beter. Şekillendirmek istedikleri ruhunuzdur ya da ters gelen her ne ise illa
ki uymak zorunda kaldığınız kurallardır.
Alt üst olmuştur
mahremiyet, sorgulanırsanız ve beklersiniz size kesecekleri cezayı.
En iyi ihtimalle kuru
bir aferin alırsınız. En kötü ihtimali söylersem uykularınız kaçacağı için
hafif yollu zikretsem… İthamlar musluktan akar da akar. Dolar da dolarsınız.
Dolarlar parmaklarına hem de büyük bir keyifle.
Ne de olsa sosyal
bilinç değil mi…
Yoksa sosyal
birliktelik mi demeli…
Sonuç… Asosyal iseniz
iyice düşersiniz gözden. Sosyal bir yaşantınız varsa bu sefer de kimlerle hangi
sıklıkla görüştüğünüze kadar sokulursunuz o labirente. Ne de olsa ‘’gönüllü bir
kobaysınızdır.’’ Gönülsüz olsanız da ne değişir ki.
Takdir edilmek her
birimizin fıtratında mevcut ne de olsa. Bir yandan şişkinleşen BEN her ne kadar
mustarip olunsa da zaman zaman.
Düşünce farklılığını
bırakınız şekle şemale takık nice insan. Stil danışmanı kesilmiş iken toplumun
büyük kısmı yeri geldi mi renk uyumu ya da tarzınız dahi sorun teşkil eder.
Ne de olsa herkes
doğuştan sorgu hâkimi.
Geliriniz sorgulanır
yeri geldi mi ya da nasıl idame ettirebildiğiniz.
Tek kişilik ordu
olsanız neye yarar yekvücutta bunca mücadeleyi ve stratejiyi bilfiil
üstlenmişken…
Birey olmak ne zordur
hele ki kılı kırk yaran o gruplaşmalar sizi sürekli tahakküm altında
bırakırken.
Bir ağaç gölgesi aramak
düşer payınıza ya da başınızı koyacak bir omuz. Bir dost, bir arkadaş hatta bir
yastık. Sadece kaçıp uzaklaşmak olsa da niyetiniz bu dahi suç teşkil eder.
Yalnızlığınıza gelmiştir sıra tüm o tahakkümler yetmezmişçesine.
Oysa o kuru
kalabalıktaki yalnızlıklarının farkında dahi olmayan nicesi nasıl da mutlu
mesut bir tablo sergiler nazire edercesine.
Yaşlar bile hoş
karşılanmaz çoğu zaman ve her nasılsa dökülen yaşlar aç egolara peşkeş çekilir
mutluluklarına mutluluk katan.
Gülmeniz ve
kahkahalarınız dahi zoruna gidebilir asık suratların ve neşeniz ne zaman
nüksetse.
Suçtur yaşamak kısaca
cinsiyetiniz ya da iştigal ettiğiniz ne olursa olsun.
Oysa nasıl da masum
gözükürler uzaktan ve tekilden çoğula uzanır o garip ve sancılı kalabalık. Zira
kaliteli yalnızlığı kalitesiz birlikteliklere yeğ tutarlar.
Israr kıyamet. Teşekkül
eden hazin bir tablo. Bilemezler iç dünyanızın zenginliğini ve göstermediğiniz
o gizil vasıfları Yaratan’ın nezdinde ne kadar makbul olursa olsun.
Mubah olan nedir ya da
ne değildir. Tek bir doğru yok ki şu sancılı boyutlar arası yolculuğumuzda. Ya
da kimin doğrusudur birincil sırada yer bulan ve farkında olmaksızın yanlışlar
doğruları götürürken…