Gülün tam ortasında
ağlıyorum
Her akşam sokak
ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup
karanlıkta
Beni ayakta tutan
gözlerinin…
(Cemal Süreya)
Belirsiz ve sebepsiz
bir o kadar yalın ama yeri geldi mi gizem dolu.
Keskin bir öfke midir
peyda olan yoksa asalet denen o garip ikilem mi beni susturan. Ki haiz olduğum
ne varsa bir o kadar uzağımda seyretmekte oysa biliyorum bir sonraki aşamayı.
Tik tak, tik tak… İşte
bir gün daha bitti.
Tik tak, tik tak… Bir
seneye daha yol veriyoruz.
Tik tak, tik tak…
Değişen sadece rakamlara tekabül eden bir ömrün elinden kayıp giden zaman. Ve
neresindeyim ki bu zamanın… İçinde mi? Meçhul… Peşinde mi? Oldukça bariz…
Bir hale içerisindeyim
biraz gri belki de ölgün bir mavi. Örselenmiş bir renk belki de pembeden
koyultulmuş bir renge sürerken yolculuğu. Zayıflık kimine göre yer yer
sürüncemede kalan bir güç yitimi. Yalın bir ruhun tüm ipuçlarını eline
vermişken ve kof bir yadsımazlıkla cevabımı da almışken hala tepkisel boyutta
yanıt verememenin sıkıntısı nasıl da çöreklendi içime.
Görünenin haricinde
içsel bir kudret ise vakıf olunan ne ki gerçek tüm cümleler birbirinden
bağımsız doldururken sayfaları. Bir kelam bir selam. Bir selam akabinde
ahenksiz bir üslupla vuku bulan o kesif sessizlik. Bir yandan nasıl bir hengâme
ise müdahil olduğum acınası ve ketum tüm o insanlar. Çocukça bir gücenmişlik
düşmez iken yakamdan izafiyim fazlasıyla. Yadırgamanın haricinde yadırganmak da
cabası.
Peşindeyim sadece
hecelerin. Peşimdeler bir o kadar tanımsız gölgeler.
Araftayım uzağında iken
bu âlemin ve henüz erememiş iken nihayete bu hikâye.
İstiyor muyum peki?
Neyi istediğimi bilmez iken istemediğim ne varsa fazlasıyla düştü payıma.
İstediğim ne varsa
nasıl da uzağındayım…
Yoksa son faslı mıdır
ömrü hayatımın…
Bir gezginim
anlayacağın yürümekten tabanları nasır tutmuş. Yeter ki nasır tutmasın yürek.
Nasıl nasıl dayanırım yoksa yalnızlığa. Belli ki hoş bir seda geride kalan…
Yoksa bu da mı göreceli… Bu da mı reva görülmeyecek…
Biraz serkeş biraz asi
biraz ürkek. Hangi ben sunumda ise rotamı ona göre çiziyorum berduş duyguların
hezimeti yönlendirirken.
Ahlaki yozlaşmanın
geldiği boyut en acınası ve nasiplenmemek adına bu denli uzağındayım gerçek
hayatın. Kirli bir vicdandan bin kat makbuldür sığındığım mabedim. Her ne kadar
sığınağımın kapıları zorlansa da…
Onca boşboğaz insan
ziyanda oldukları gerçeğinden bihaber ziyan vermek adına bitimsiz bir öfke ile
her şeyin ve evrenin maliki oldukları yanılgısına düşmüş. Yeter ki uzağımda
dursunlar. Kin gütmeyi denedim desem yalan olmaz ama geri dönümü sadece meşum
bir duygu idi beni benden eden. Her ne kadar beslenseler de nefretten nasıl
hala insan olduklarının beyanatını verip mutlu mesut devam ediyorlar
hayatlarına, bunu da anlamış değilim.
Herkes bahtiyar olma
telaşında ama belli ki manevi rehberlerini görmekten acizler ve nasıl da
uzağındalar manevi âlemin. Tatminsizlik ile sıvanmış ruhlar aç bir nefsin
rehaveti çökmüşken.
Çoktan sıvası dökülmüş
olmalıydı oysa ve çoktan yerle bir edilmişti ruhum ve vicdanım. Tutanaklara
geçmiş onca kayıt ben bile unutmuşken ve hala derin bir tefekkür halinde
olabilmek kilitli bir kapının ardında…
Gülü alıyorum yüzüme
sürüyorum
Her nasılsa sokağa
düşmüş
Kolumu kanadımı
kırıyorum
Bir kan oluyor bir
kıyamet çalgı
Ve zurnanın ucunda
yepyeni bir çingene
(Cemal Süreya)
Gülebilmek zor olmasa
gerek her ne kadar çivilensek de karanlığın menzilinde biteviye düşmüşken
yolumuz bilinmeze ve ötelerken aşkı bağnaz korkular her daim galip gelirken…