Onca safsatanın
vurdumduymaz hicvi aslında tümden gelen bu hoşgörüsüzlüğün geliştirmiş olduğu
zafiyet. İrdelenesi bir yobazlık belki de süregelen bu akıl almaz eğilim.
Tanımı akıl dışı türevi
koca bir boşluk ve yansıttığı o tuhaf ikilem… Dile kolay, evrenin aslı astarı
yok. Ne tanrı tanımaz ve sadece etten kemikten mükellef kara ruhların yarattığı
o sıkıntı ve ıstırap ne de zulüm hak görülen.
Kabulü akıl sınırlarını
zorlarken inkârı dahi yetinin üslubuna ve doğasına aykırı…
Oraya buraya tıktığım
sayısız kitabın biri ile olan randevusuz tanışıklığımda şu izafi cümle
çocukluğuma öylesine denk düştü ki belirtmeden geçme gafletinde bulunmayacağım.
Sözün malikine teşekkürlerimi bir borç bilirim…
‘’Ta çocukluğumdan
beri, hiç var olmayan arkadaşların, tanıdıkların çevremi sardığı düşsel bir
dünya yaratma eğilim taşıyorum.’’ (Pessoa)
Sancılı hayatların can
bulduğu onca koşullanmış zihniyetten bir anekdot kimine göre… Kimin ne ile
iştigal ettiği sanısına o kadar uzağım ki son zamanlarda. Bu bağlamda yazarın
ifade yetisi ile kesişti geçmişin yarattığı o imgelemenin süregelen etkisi.
Düz mantık… Yalnız bir
çocuğun göreceli dünyası ve kurguladığı evren…
Buraya kadar oldukça
masum bir tanı ve izafi bir öngörü belki de bir o kadar zararsız ve yalın. Bir
de yetişkinliğe uzayan süreci dâhil ettik mi bu öngörüye şizofren bir eğilim
tanısı koymak hiç de zor değil işinin ehli uzmanlarca.
En azından kirli bir
dünyanın bastırılmış dehşetengiz riyası sayesinde ket vurulmuyor mu benmerkezci
tüm o eğilimlere…
‘’Dış kimliklerin nasıl
da uzağındayız’’ demek olası mı bu denli çekirdeğinde yer bulmuşken. En azından
teoride kolay uygulamada korunaklı bir tutum özünü yitirmemek adına.
Kerelerin döngüsü
inanılmaz hızlı ve yavaşlarken ömrün o ritmi. Ritim kabul görmez esnekliğini
çoktan kaybetmişken o kümülatif ve yoz sanrılar… Yoksa gölgesinde miyiz güneşin
de bir taraftan şikâyet ederken havanın ne denli soğuk olduğunu. Ne de olsa
iliklerimize kadar işlemiş o nankör ve bonkör tutumlar ve yergiler bir yandan
cebelleşirken alt kimlikle.
Nasıl da dallı ve
sarmal yapılarla tolere ediyoruz o iç dökümleri yansıtmama adına savaş verirken
ve her seferinde hezimete uğrarken. Ne de olsa yazınsal metinlerin portföyünde
iştigal etmiş sayısız jokeriz ana ve mekâna odaklı ve bir o kadar duyarlılığını
yitirmiş… İzafiyet teorisi değil dem vurulan tamamen zafiyete odaklı ve
satılmış ruhların ipotek kaygısı yarınları yitirmemek adına.
Kazanımların tüm
getirisi bir yandan kayıp giderken yörüngeden. Dile kolay… İradeler sınırlı mı
yoksa sonsuza endekslenmiş bir uzantı mı akıllara zarar… Açılımı da tartışılır
ihtiva ettiği boyutu da. Ne de olsa sürecin ve vasfın bir yansıması bir o kadar
yanılsama ile ters orantılı. Mistik bir anlatım tezahür edebildiği kadar ya da koşullanmış
bir öngörü tahayyül dahi edilemezken sınırları zorlayıcı ve bir o kadar
irdeleyici.
Kısaca iradenin
sınırları dâhilinde özgür olduğu kıstası tartışma götürse de. Yine de sayısız
eylem ile paralel ve eş güdümlü.
İhtiva edilesi ne varsa
ve hükmedilesi sonsuzluğun nirengi noktası olası kaygıların çok uzağında belki
de çok yakınında ama bir o kadar sınırlı ve düşündürücü zira tamamen insana
odaklı. Yeri geldi mi kayıtsız ve duyarsız. Yeri geldi mi şeytana dahi pabucunu
ters giydiren!
Fazlasıyla kuşkucu bir
zihniyet önü alınamayan ne de olsa ama akılcılıkla da karıştırılmamalı zira
kuşkucunun hiçbir inancının olmamasına karşın akılcı her daim ölçülü ve inançlı
biri olmayı feyiz almıştır. Sokrates’in imgelemesi ne ölçüde tartışılabilir ki:
‘’Bildiğim tek şey hiçbir
şey bilmediğimdir.’’