Doğduğu günden bu yana kızını sadece bir kez gören bir adamdan ne beklenirdi de uzlaşmaya çalışılsın. Lakin Füsun tüm yaşadıklarına rağmen hala unutamıyordu ilk aşkını. Boşanmalarının üzerinden birkaç ay geçmemişti ki adamın bir sevgilisi olduğunu öğrenmişti. Her şey yeterince zor değilmişçesine başka bir kadının varlığı daha da yaktı canını kadının. Üstüne üstük kadının çocuğu da vardı. Ve adam bir başkasının çocuğunu kabullenebilmişti. Kanından canından olan kızını görmezden gelip başka bir çocuğa babalık yapan bir adam. Ağzı fazlasıyla laf yapan bir adamdı ve iyi bilirdi bir kadına nasıl davranılacağını.

 

Her şeyi kabullense bile başka bir çocuğa babalık yapması kabullenilmezdi Füsun için. Yine de içinde safça bir umut taşıyordu onu yeniden görmek ve bir araya gelmek adına. Bunun için az zorlamamıştı hani adamı. Oysa başlarına gelecekleri bilseydi asla kalkışmazdı buna.

 

Şiddetli bir kavgaya tutuştu eski karı koca. Bunca hakaret, bunca aşağılanma ve bunca şiddet. Ne kadın karşı geliyordu yapılanlara ne de adam önünü alabiliyordu tartışmanın. Küçük kız olan bitenden habersiz boş gözlerle izliyordu birbirine girmiş anne babasını.

 

 ‘’Sen hangi yüzle yeniden bir aile olacağımız safsatasına inanıyorsun ha? Ne ailesi. Biz diye bir şey yok, anlıyor musun?’’

 

Fuat çılgına dönmüştü kavga ertesi. Aklınca Füsun’un tepkisi ona yapılmış büyük bir hakaretti. Göremeyecek kadar kör ve duyarsızdı olanlara. Her ne kadar içi sızlasa da Melek’in engelinden için için kendini suçlu tutuyordu. Erkek adam nasıl olur da böylesi engelli çocuk sahibi olabilirdi. Oysa bu güne kadar asla toz kondurmamıştı kendisine. Sonuç itibariyle sağlıklı bir insan ve bir o kadar sağlıklı bir erkekti. Her ne kadar küçük kızı ve annesini suçlasa da temelde kendini sorunlu ve sorumlu görüyordu. Ve ailesine tek kelime dahi bahsetmemişti torunları hakkında. Asla hoş karşılamazdı ailesi. Bu yüzden çocuğun doğum sırasında öldüğü yalanını uydurmuştu onlara.

 

Bir yandan iç sesi tek suçlunun Fuat olduğunu haykırıyor bir yandan da kadını itekliyordu.

 

Parkta oynayan küçük kızın sesi odanın içerisine kadar ulaşıyordu. Nasıl da mutluydu annesi ile birlikte iken.

 

Füsun ile yaptıkları tartışma sonrası kendini fazlasıyla suçlu ve kötü hissediyordu. Hala âşık olsa da eski karısına ona ve çocuğa her bakışında hissettiği eziklik ve vicdan azabı her şeyin üzerindeydi. Yüksek sesle dile getiremese de çocuğa karşı belli belirsiz bir sevgi ve acıma hissi ile doluydu. Diğer çocuklardan farklı olan görüntüsü içini öylesine sızlatıyor ve kanatıyordu ki ruhunu onlardan uzak kalması gerektiği inancı ile her geçen gün daha da acımasız ve vahşi bir adam olup çıkmıştı.

 

Onları gönderdikten sonra geçti direksiyonun başına. Hız yapmayı oldum olası sevmişti. Öylesine alışkındı ki hızlı sürmeye emniyet kemerini takma gereği bile görmezdi.

 

İçinde yaşadığı ikilem ve edemediği itiraflarla deli gibi dönerken başı gaza basabildiği kadar bastı. Cevabını bilse de her şeyin yediremiyordu engelli bir ebeveyn olmayı.

 

İki dakika içerisinde yaşandı her şey. Önündeki kamyonu sollama telaşı içindeyken fark bile etmedi arkasından gelen arabayı. Saniyeler içerisinde enkaza döndü araba.

 

Kaza sonrası günlerce komada kaldı genç adam. Kurtulması bir mucize idi. Kendine geldiği zaman gerçeği hemen söylemediler adama. Hissetmediği bacakları sadece geçici bir araz olarak nakledildi adama.

 

Olayı kabullenmesi imkânsızdı. Ama gerçeği eninde sonunda öğrenecekti. Sakat kalması bir yana o arabadan sağ çıkmasına şükrediyordu ailesi.

 

Gözleri günlerce Füsun’u aradı kaza sonrası ziyaretine gelir diye. Füsun olayı öğrendiğinde tek tepki dahi vermemişti. Sonuç itibariyle İlahi adaletin tecellisi idi tüm bu olanlar.

 

Resmi kokladı adam bırakamazken elinden. Şiltenin altına uzandı zor olsa da. İşte oradaydı kurtuluşu. On gündür dilaltında sakladığı tüm ilaçları avuçladı ve tek tek saydı. Yeterliydi ilaç sayısı hem de fazlasıyla.

 

Hemşireyi atlatana kadar akla karayı seçmişti kaç zaman. Önceleri becerememiş olsa da işte yeterli sayıda ilaç biriktirmişti. Saatine baktı. Kimseler yoktu ortada en azından onlar gelene kadar ilaç kana karışır ve bitirirdi işini.

 

Son bir kez de olsa nasıl isterdi karısını ve kızını görmeyi. Hastaneye bile gelmemişken kadın artık bir araya gelme umutları yoktu hele ki bunca yaşanmışlık sonrası. Her şey geçmişte kalmıştı. Adam çocuğunu kabullenemezken nasıl beklerdi eski karısından sakat ve bencil bir adamla tekrar bir araya gelmesini.

 

Hala parkta oynayan çocuğun sesini duyuyordu. Hele şimdi nasıl yakından geliyordu çocuğun kahkahaları. Şansını kaybetmişti her ne kadar kabullenmek istemese de. Engelli bir çocuğu reddeden adam idi şimdi engel sahibi olup ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkûm.

 

Kapadı kulaklarını. Çocuğun sesine tahammül edemiyordu artık. Odanın dışından duyduğu ayak sesi ile irkildi. Oysa kimseyi beklemiyordu bu saatte. Alelacele avucundaki ilaçları yine sakladı şiltenin altına. Hafifçe doğruldu ıslak gözlerini silmeye çalışırken.

 

Ayak sesine eşlik eden başka sesler de duydu. Bir çocuğun kahkahaları çınlatıyordu koridoru. Ne işi olurdu ki bir çocuğun bu evde.

 

Kapının vurulması ile kendine geldi adam.

 

‘’Girin, lütfen. Nalân Hemşire sen misin?’’demesine kalmadan kapı ardına kadar açıldı.

 

‘’Merhaba, Fuat. Misafir kabul ediyor musun? Hatta bir ömür boyu kalmak üzere…’’

( Ömür Boyu- Final başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 4.03.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu