Bir Mektubun Satır Aralarında - 11
Selçuk,
balkonda sızıp kaldığı sandalyeden gözyaşlarıyla yerinden fırladı. Zehra Teyze’ye
anlatsa çözüm bulur muydu acaba? “Yok,
yok olmaz! Kadın kadının dostudur. Eşimi, çocuklarımı da pek sever. Ya bir gün
derse?” diye düşündü. Söyleyemezdi. Karar vermek için geldiği, dedesine ait,
şehirden çok uzak bu köy evinde bir ay önce yaşadıklarını anı anına tekrar
yaşamıştı bu gece. Karar vermeliydi artık. Belli ki Çiğdem kendisiyle uğraşmaya
devam edecekti. Bir şeyler yapıp, eskiden olduğu gibi okuldan evine gittiğinde huzur
içinde, eşi ve çocuklarıyla iki lokma yemek atıştırıp unuttuğu kahvenin tadını
hatırlamak istiyordu. Kararını verdi. Güzel bir banyo yapacak, çayını demleyip
içecekti dedesinin bu köy evinde. Sonra inandığı tüm güzelliklerin adına Çiğdem’le
çocuğu aldırmak için konuşacaktı.
Sabahın
ilk ışıklarında avuçlarını ezan sesiyle buluşturup dua etti. Sonra köyden ayrılmak
üzere eşyalarıyla evden çıktı. Belki uzun kalırsa diye bolca aldığı tüm erzakı
poşetleriyle Zehra Teyze’sinin kapısına bırakıp sessizce giderken camdan
duyduğu sesle başını kaldırdı.
-Ah
hınzır! Allahaısmarladık demeden mi kaçıyordun?
-Sabahın
çok erken bir saati… Uyuyorsanız rahatsız etmeyeyim diye Zehra teyze. Hiç senin
elini öpmeden gider miyim?
Kadın
indi aşağıya. Ahşap kapıyı, arkasındaki açılmasın diye sürülen koca taşı
gürültüyle çekerek açtı.
-Bekle
hele! Çocuklara taze yumurta, taze sebze, bir iki şey koyacağım. Taze taze
yesin çocuklar. Biraz da süt, yoğurt… Bekle hele, kaçma sakın!
Az
sonra tek tek dediklerini taşıyordu kadın Selçuk’un önüne.
-Yolda
ineceğim, elimde çok ağırlık olamasın diyeceğim amaaa… Neyse… Önce evde iner, bunları
bırakır, sonra giderim işime. Zahmet ettin Zehra Teyze. Ver elini öpeyim de
gideyim; geç kalmayayım. Buçuk arabasına yetişeyim bari.
Öpüp
“Allahaısmarladık” deyip, poşetlerini kavradığı gibi yola düştü genç adam. İçinde bir huzur vardı. İkna etmeliydi bu çocuğu aldırmaya. Tüm hayatı mahvolurdu yoksa.
Karısına neyi, nasıl anlatabilirdi ki? Ya çocuklarına?
Selçuk,
habersiz geldiği evinin kapısında eşinin şaşkın bakışlarıyla karşılaştı. Elindekileri
verdi.
-Kararımı
değiştirdim. Bir hafta kalmayı planlamıştım; ama geldim evime. Birkaç işim var
şehirde halletmem gereken. Az gecikebilirim; merak etmeyin. İzmir’den gelirken
istediğiniz bir şey var mı?
-Bir
ihtiyacımız yok. Sütü kaynatır sütlaç yaparım. Gecikmezsen sevinirim.
Güneş
bulutların arasından bir göz kırpıyor bir kayboluyordu. Genç adam başını
otobüsün camına dayamış, konuşacağı kelimeleri birleştirip düzgün cümleler
kurmaya çalışıyordu. Harfler bir yerlere dağılmıştı sanki. Birleşip güzel
cümlelere dönüşemiyordu. Gözlerini kaparsa yine kâbus göreceğini düşünerek bir
hayli zorlanıyordu. Kaldırdı başını bulutlara… Sabah biraz bulutluydu hava. Sanki
Zehra Teyze kapı önündeki çalı süpürgesiyle süpürmüş, duru bir maviliğe
ulaştırmıştı gökyüzünü.
Bir
dalga sesiyle irkildi Selçuk. Ayakları ıslanmıştı. Ahh yine uykuya dalmış rüya
görmüştü. “Şükürler olsun” dedi içinden; “Kâbus görmedim. Gördüğüm rüyayı ise
çok sevdim. Umarım istediğim sonuca ulaşıp dönerim bu gün.”
Bir
bebek vardı ona ait başka bir kadının karnında. Nasıl bu günaha sebep olmuştu? İçine
yine sancılar saplandı.
Otogara
gelmeden, buluşacakları yerde indi Selçuk. Etrafına bakınırken Çiğdem
arkasından omzuna dokundu. Gözlerine bakıyordu.
-Merhaba
Selçuk. Hoş geldin. Nasıl geçti yolculuk?
-Merhaba
Çiğdem. İyiydi. Teşekkür ederim. Ne tarafa gidelim?
Yürümeye
başlamışlardı.
-Nasılsın
görmeyeli Çiğdem? Dilerim daha iyisindir. Bana hamile olduğunu yazdığın günden
beri çok düşündüm beraberce düştüğümüz hataları. Üzgünüm.
Çiğdem
günlerce düşünmüştü. Bu kadar evine bağlı, karısına sadık bu adam onun da
erkeği olamaz mıydı? O’nu da kendisini de çok sevip ilgilenebilirdi istese. Kocası
da iyi biriydi; ama olsun, hak etmişti bu ihaneti. Kalbini başkasında bırakarak
evlenmişti kendisiyle. Ya annesi? Kendisi daha çocukken başka erkekle evlenip yatağını
ayırmıştı. Salonda bir tarafı buz gibi duvara yaslı divanda yatırmıştı. Kocasını
kızından fazla sevmiş ve ilgilenmişti. Kocasıyla odalarından gelen seslerde hiç
sakınmamıştı. Çiğdem hep kafasını kat kat yorganların altına saklamıştı. Sevdiği
herkes ihanet etmişti O’na. İçindeki patlamaları hep susturmuştu. Şimdi
öğrencileri ile meşguldü; ama üstünü örttüğü acıları nüksediyordu işte her
fırtınada. Çift kişilik taşır gibiydi. Hareketlerindeki dengesizliklerin
farkındaydı. Doktordan yardım alması gerektiğini bilse de boş vermişti. “Neden
Selçuk’la konuşmaya başlamaktan çekiniyorum, neden?” diye geçirdi içinden.
Belki de cevabından ya da çizeceği yoldan korkuyordu.
11. Bölüm Sonu
DEVAM EDECEK...
(
Bir Mektubun Satır Aralarında - 11 başlıklı yazı
MELEK KIRICI tarafından
6.08.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.