Bir Mektubun Satır Aralarında - 4
Çomar
sabah havlamaya başlamıştı. Selçuk, bu seslerle derin uykusundan gözlerini
ovalayarak uyandı. Etrafına baktı mahmur gözlerle. Çomar dışarı çıkmak
istiyordu. Hemen kalktı kapıyı açtı. O anlamasa bile teşekkür etmeyi de ihmal
etmedi.
Canı
hiç mi hiç kahvaltı yapmak istemiyordu. Hava güzeldi. Bir kahve yapıp balkona
çıkmalı, gece dere kenarında kaldığı yerden devam etmeliydi geçmişi
sorgulamaya.
Kahvesini
yapıp çıktı balkona… Yine gitti geçmişe…
…………..
Çiğdem,
son mektubunda evinin telefonunu vermiş, kendisini aramasını istemişti. Selçuk
tedirgin olmuştu bu istekten. Telefonla görüşebilmesi için şehre, postaneye
inmeliydi. PTT’de sıraya girmeli, hatta fazla beklememek için yıldırım arama
yazdırmalıydı. Az para değildi doğrusu yıldırım görüşmek. Sonuçta eşi ve iki
kızına tek maaşla bakmaya çabalayan biriydi. “Neyse” dedi içinden, “Bir bayan
öğretmen aramamı istemiş. Vardır sebebi. Bir şeyleri eksik alır, yine de gönlünü
kırmam. Ayıp olmasın.” diye düşünerek kendini rahatlatmıştı.
Aynı
gün postaneye gidip aramıştı Çiğdem’i. Kendisi çok heyecanlanmış; buna karşılık
genç kadın, sanki yıllardır tanışıyorlarmış gibi sakin, seri ve yerinde konuşmuştu.
Büyülenmiş gibiydi Selçuk. Nasıl olduğunu anlamadan, Çiğdem’in buluşma
teklifine “Evet” deyivermişti.
Eve
döndüğünde, eşine ve çocuklarına karşı garip bir mahcubiyet duyduğunu hissetmişti.
Oysa iki arkadaşın masum buluşmaydı bu sadece. Yine de içini kemiren bir şeyler
vardı. Yanlış yaptığını anlamıştı. Bile bile ladesti davranışı. Küçük kızına
sarılıp uzandı kanepeye.
Sabah
evden çıkmadan önce, her zaman olduğu gibi, eşi öperek uğurlamaya gelmişti
Selçuk’u. O ise eşinin yüzüne bakmaya cesaret edememiş, ceketinde bir şey arar
gibi yapıp, anlamsız bir göz kaçırmayla mırıldanmıştı.
-Canım
ben şehre ineceğim. Öğretmen arkadaşlarla bir toplantımız var. Beni merak etme;
gecikebilirim.
Adam
mutsuzdu. Kalbi deli gibi atıyor, acı çekiyor; ama istiyordu da. Nasıl bir
heyecandı bu? Akşamın telaşı kavurmuştu yüreğini.
Şehirle
kasaba arası yürüyerek yarım saatti. Zaten çok para harcamıştı. O nedenle
yürüyerek gitmeyi tercih etti.
Buluşacakları
yeri çabucak bulmuştu. Çiğdem, elbisesinin ne renk olacağını ve eline bir
kırmızı gül alacağını telefonda daha önce söylemişti zaten. Karşıda, bankta
oturuyordu işte. Siyah saçları omuz hizasında ve fönlüydü. Cilveli, şuh bir
görüntüsü vardı. Bakışları yarı aralanıp tam açılan farlar gibi ışık ışıktı. Kadın
hakkında ilk izlenimi çok olumluydu.
Genç
kadın da alttan alttan bakıyordu Selçuk’a. Boyu posu, duruşu bir yana; adamın
mahcup hallerine bayılmıştı. “Ne tatlı adam.” diye geçirdi içinden. İyi ki
buluşma teklifini yapmıştı. Keyfi, yanılmamış olmanın verdiği huzurla yerine
gelmişti.
Bankta
oturamazlardı. Bir yerlere gidip oturmalıydılar. Erkek olarak kendisinin
sormasının gerektiğini düşündü Selçuk…
-Nereye
gidelim?
-Eh,
bir yemek yeriz sanırım.
Genç
adam alışık değildi dışarıda yemeğe çıkmaya. Bu nedenle mekân bilmiyordu. Kadının
yönlendirmesiyle bir lokantaya gittiler. Her haliyle lüks ve pahalı olduğu
belliydi. Selçuk’un ayakları geri geri gitse de içeri girdiler.
Garson
siparişi almaya geldiğinde, Çiğdem birkaç çeşit soğuk meze söyledi. Ara sıcağı
ve sıcağı daha sonra sipariş edeceklerini de ekledi. Ayrıca şarap da sipariş
etti.
Kadın
rahattı; ama adam eşi ve çocuklarını düşünüyordu. Eve birkaç kilo kıyma ve birçok
sebze alabilirdi ödeyeceği parayla. Kısa sürede düşüncesinden utandı ve
ayıpladı kendini. Bir bayana yemek ısmarlayacaktı altı üstü. Ne vardı ki bunda?
Kadın da bunca masraf yapmış ve yakınlarda bir kasabadan gelmişti sonuçta.
Yemek,
Çiğdem’in şen kahkahaları ve delici bakışlarıyla genç adamı farklı bir heyecana
sürüklemişti. Mektuplarda yazılan sözler, kurulan cümleler konuşuldu genelde. İki
saat kadar geçince Selçuk izin istedi.
-Eşim
ve çocuklarım merak ederler.
Çiğdem
bir kahkaha attı. Çok rahattı.
-Her
zaman bir araya gelmiyoruz. Az daha oturabilir; hatta sahilde de dolaşabiliriz.
Bu kadar kısa mı sürecek ilk tanışmamız?
Genç
adamın aklı allak bullak olmuştu. Hemen gitmeliydi buradan. Çok zamanı yoktu.
Son araba giderse karanlık ve soğukta yaya da gidemezdi.
4. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK...
(
Bir Mektubun Satır Aralarında - 4 başlıklı yazı
MELEK KIRICI tarafından
19.07.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.