Hayata karşı yorumsuz
kaldığım bir günün kıyısından seslenmekse bana düşen mazur gör.
Ciltsiz bir kitabın
dağılmış, kopmuş sayfasında altı çizili cümlelerde kendimi arıyorum. Aradığımı
henüz tam anlamıyla bulamamış olsam da kayıt altında topladığım tüm veriler.
Anlık bir mutluluk hâsıl olan kırık bir cümlenin ortasında biriktirdiğim
gözyaşına istinaden dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme. Kâh anlık kâh
ömürlük yine de vazgeçemediğim o varsıl sarmal içinde kaybolmaya yüz tutmuş üç
beş hatırat.
Kar saydığım için günün
sunumunu müteşekkirim kadere. Şükredeceğim ne çok şey var. Anlık bir hüzün bile
bileyebilmekteyken o kör bıçağı yeni bir donanımla kaldığım yerden başlıyorum
gece gebe iken yeni bir güne.
Sildiğim cümleleri her
ne kadar görmezden gelsem de zihnimde kazılı ne varsa dans ediyorum kimseler
görmeden. İçimdeki neşeyi yansıtamasam da hüznün getirdiği kaygı belki de beni
benden ettiğine dair bir inanç insanların sahip olduğu. Kırgın olduğum hiç
kimse yok dünden beri hele ki kızgınlık… Keskin sirke mademki küpüne zarar
sadece keskin bir koku hayatımda sahiplendiğim: Bir dostun dokunuşu belki de
sevda yeli hatta sebepsiz bir kaygı ne de olsa can damarım korku bellediklerim.
Neye karşı biçimlendirdiğimi bilmeden gidip gelmelerle yoğun zihnim. Yoğunluğun
tek bir katresi bile mutlandırırken cebimdeki kırıntıları serpiyorum boş bir
sayfanın üzerine.
Yerli yersiz ne çok
itham hatta kızgın bir serzeniş her ne kadar dile getiremesem de lakin
algılarımın çevirim içi olduğunu düşünürsek bu çok olağan ki beni bana
yaklaştıran tüm dış mihraklara teşekkür borçluyum.
Hele ki söyleyecek
sözlerimin henüz binde birini bile söylememişken biliyorum ki miskinlik oldukça
benden bir parça olmuş.
Kayıtsızım son
zamanlarda yine kayıt altında tuttuklarım sadece bende saklı.
Yalnızlık ne bir kaygı
ne de bir yergi ne de bir hata bilakis vazgeçemediğim ne varsa yine o
ıssızlıkta şekillenmekte ruh ve beden.
Bir külfet belki de
kimine göre hatta bir ayıp belki de var oluşun tamamlandığı bir rüya kimselerin
eşlik etmediği ama oldukça pay sahibi olduğu.
Yalnızlık en yakın ama
en uzak erişilmezliğimiz. Sıra dışı kaygılar ve korkular ve sıradan bir hayat
mı tek gerçek yoksa bir yalan belki de yüzlerdeki o neşe. Kim ne derse desin
yalnızlık da bir yörünge bizler yola sokamazken pek çok şeyi ve içimizde
yaşattığımız maneviyat. Anlaşılmasak da hatta yerden yere vurulduğumuz anlar da
olsa yalnızlık tek kişilik bir rüya hayallerin sığındığı ve asla sona ermediği.
Ve yolumuz her
kesiştiğinde o yüce duygu ile ki aslında her daim içimizde saklı olup da
görmezden geldiğimiz bu yüzden sadece bir kıvılcım yetebilmekte doya doya hissetmek
adına. Aşk… Her daim bize eşlik eden ve uğruna kelimelerin yürekten damıtıldığı
nasıl bir derya ise yol vermek ne mümkün hele ki sevdanın izdüşümü iken aşkın
mizacı şairin kelimelerle yoğurduğu sevda denen tutanak yine sevgiliye dair
hele ki ondan bir parça iken soluduğumuz ve soluklandığımız.
Deforme olmuş tüm
yalıtılmışlığı ile sonsuzluk uzanırken önümde kırıyorum dümeni. Muğlâk ne varsa
görüş alanımda.
Sorunlu bir günün
sorumsuz bir paragrafında son cümlesindeyim aslında henüz girizgâhta olsam da.
Son kıtanın ilk dizesi.
Ne bir redif ne bir uyak.
Yüklemi olmayan bir
cümle belki de emir kipinde.
Gel ya da git ve hazır
ola geç!
İhtiras yüklü egolar
seğirttikçe ve seyreldikçe hüzün katlanıyorum dünyanın nazına.
Son bir izlek dahi
kalmadı ardımda düne dair ne de olsa günün getirisi ile doldu heybem.
Konuyu saptırmak belki
de en kötü huyum hele ki günlük bir konuşmada adı geçen sıfatsız kimlikler
konuşlanmışken etrafa kondurdukları ne varsa bir bir sunumda. Biraz sağda biraz
solda uçuşuyor söz öbekleri ve konuyorlar omzuma. Ne var ki bunda, demek pek de
akıl karı değil doğrusu zira söz dönüp dolaşıp geliyorum ilk başladığım
cümleye:’’Selam, ben…’’
Yetmemiş olmalı ki devam
ediyorum ve derken uzayıp gidiyor liste ben odaklanmışken günlük telaşlara.
Sonrası yok zira olduğum yerde sayıyorum hem de kendimi bildim bileli.
Biraz muğlâk olsa da
görüntü fıtratımda yok yalan. Yetmiyor belgeler sunuyorum noter tasdikli o da
yetmiyor ekmek öpüyorum:’’Vallahi.’’
Ne bir getirisi var
endişenin ne de bana bir katkısı sadece ömrüm çalınıyor ve sadece kelimeler
çalıyorum sözlükten. Biraz karmaşık olsa da dili arapsaçına dönmüş duygularıma
bir açılım getirme babında örnekler veriyorum üstelik bitimsiz sunumlar yetmedi
de şahit buluyorum Tanrı’nın huzurunda verirken ifademi.
Oradan buradan
topladığım kanıtlarla çözmeye çalışıyorum işlenen cinayeti:
‘’Vallahi ben masumum’’
demek kar etmese de açıp çekmecede ne var ne yok boşaltıyorum masanın üzerine.
Zihnim boşalıyor akabinde ve çörekleniyorum satır dibine. Alı al moru mor
yüzler peyda oldukça bu sefer iyice öfkelenip kaldırıyorum döktüklerimi. Ya
zihnimdekiler?
Sabit kıldığım bir
yörünge her an rotasını kaybedip darmaduman edeceğim bir hikâye belki de ben
şekillendiremezken beni şekillendiren hikâye kahramanları üstelik benimle en
ufak bir alakası olmayan.
Sayısız insan belki de
rakımsız illerin detay arz ettiği bir sunum arz ettiği bir tabela üzerinde
rakamların dans ettiği.
Ben dans ederken
kaderle müdahil olan ne çok yabancı. Oysa ki bu oyun tek kişilik. Ne ise
olmayan olmasını istediğim bir umut kırıntısı belki de satır aralarına serpiştirdiğim.
Heyecan yüklü her bir
cümle ve aşk dolu her yeni kelime. Basit bir açılımı olsa keşke hissettiklerimin
ya da iştigal ettiğim devrik cümleler bir anlam arz etse ben senelerdir kendimi
ifade edemememin verdiği o hicap ile yüklüyken.
Basit bir aşk hikâyesi
de değil üstelik kurgu yüklü hikâyelerin kahramanlarının yaşadığı ve yaşattığı.
Bariz bir sunumu olsa
da her hibeli cümle nasıl da edilgen her bir yetim tüm donanımıma rağmen:
Sebepsiz ve yerli yersiz. Sonuçsuz da her ne kadar emek vermiş olsam da koca
bir ömür.
Önem arz eden ben miyim
yoksa beni benden edenler mi?
Somut hiçbir veri de
yok elimde sadece altıncı his.
Belki de ölü taklidi
yapan aklı evveller.
Belki de yaşamadığına
kanaat getirmiş iki ayaklı bir canavar.
Ne komik oysa geniş bir
perspektiften baktığınızda: Kurgulayın ve seyreyleyin gümbürtüyü.
Ne yazık ki izahı yok
bazı duyguların ve elde ettiğiniz verilerin. İşin yoksa açıkla olmadı avaz avaz
haykır: ‘’Bak tüm gerçek bu: Ben masumum.’’
Az denemedim hani izah
etmeye çalışıp da yetilerimi yitirdiğimde. Tek yiten o olsa keşke. Zaman içinde
kendime olan inancımı da yitirdim. Sadece bir nakarattan ibaret/miş
hayat:’’Evet, gördüğünüz gibi…’’
Kime neyi ne amaçla
izah edeceğim ki? Yetmezmiş gibi bir de cevap hakkı doğuyor ortaya bir sav
sürdüğünüzde. Bir doktora tezinden de zor yaşamak hele ki halis munis ise tüm
yaptırımlarınız ama siz tabi iken kurallara. Sırasını savan geçsin arkaya.
Sıramı henüz savmadım
bilakis sıra bana gelmedi bile.
Sahi sizin savınız ne?
Bir iklim mi yaşamak
yoksa bir ikilem mi içine gömüldüğümüz? Her şeye rağmen tadını çıkartmak
hayatın her ne kadar sizden çalsa da. Yeter ki siz çalmayın özgürlüğünüzü ve
kimseye teslim etmeyin. Bertaraf ettikçe olumsuzlukları göze gözüken en güzel
rüya hakkınız olan hele ki ayaklarınız yerden kesildiğinde var mı sizden
mutlusu.
Tek kişilik bir aşk
yaşama sevinci tüm gizemiyle hatta tüm karmaşasıyla.