Yaşlı cadalozun yaş
günümde beni yalnız bıraktığı gün, altmış beşinci yaşımı tamamlayıp altmış
altıma girmiştim. Yeni yaşıma ikimiz arasında biz bize bir kutlamayla girelim
istedim. Evet! Bu masum isteğimi zehir ederek çekti, gitti, Allah'ın belası!
Üstelik, önce olur dediği halde sonradan su koyuverdi.
Yeminle söylüyorum, ense
kökümden saçlarımın köküne kadar kafamda mevcut tüm kılcal damarlarımın patır
patır patladığını, beynime kan sıçradığını sandım; yani, tepem öyle attı.
Kızgınlığımı bastırmaya çalışarak kıvranmaya başladım. Bana doğru bir baksa,
kaş göz işareti filan yapacağım, ama ben var mıyım, yok muyum, umurunda
değilim. Sohbetleri baldan tatlı!
Benim cadaloz kadına pek
acıdı. "Hakketen mi kı'ızz, hiç mi katılmadın? Tuh tuh tuh..."
"Katılmadım valla!
Alnıma öküzün biri yazılmış, elli sene boyunca onun öküzlüğüne katlandım. Ne
yaş günü, ne akraba düğünü; beni bi kere olsun insan arasına çıkartmadı
öküz!"
"Vay öküz vay!
Esaslı bi öküzmüş hakkaten!"
"Hakkaten öyleydi
valla!"
"Vah! Vah! Vah! Tuh!
Tuh! Tuh! Hepsi öyle ayol! Öküzlükte bir birleriyle yarışır, öküz oğlu
öküzler!"
"Yarışmasına
yarışırlar da, benim öküze erişemez hiç biri!"
"Öyle deme, öyle
deme! Ne öküzler var el alemde daha! Benimki de masasındaki sürahiye kolunu
uzatıp da bir bardak suyu kendi koyup içmez, bağırır ta öbür odadan, hanım, bir
bardak su ver şuradan, diye! Şimdiye kadar kendi işini kendinin yapmışlığı
yoktur öküzün!"
Cadalozdan iltifatlar
duyacak değilim ya, elbette ki, kin, nefret kusacak! Süslü kokana ise benim
cadaloza gazı verdikten sonra başladı geri çekilmeye:
"Yo... Bak o konuda
benim öküz baya bi maharetliydi! Kendisi suyunu içer, kendisine çay demleyip
koyar içerdi; hatta, kendi kahvesini yapıp içtikten sonra kendi falına bile
kendi bakardı... Öyleydi yani... Bi de her yemekten önce illa ki, otururdu
mutfak tezgahının kıyısına, o hıyarı, domatesi, biberi, soğanı, tek tek nohut
büyüklüğünde doğrayıp içine halis zeytinyağını, sirkesini, limonunu kataraktan
bi çoban salata yapardı ki, onun suyuna banıp banıp yemekten, yanında başka
yemek istemezdin yani!"
"Benim öküzde nerde
o kabiliyet! Hiç unutmam, benim büyük kıza hamileyken bulaşıktan midem bulanıyo
diye, hadi ben yıkayıvereyim bu defalık, diyerekten bi bulaşık yıkamaya
kalkıştıydı da, bütün kapkacağı krem deterjan diye margarin yağla sıvadıydı;
neymiş, kapları aynıymış da, ondan için margarini deterjan sanmışmış,
öküz!"
Ta otuz sene evvel olmuş
hadiseyi anlatıyordu. Bir insanın sabrı bu kadar da zorlanmazdı ki! Sinirden
patlamak üzereydim!
Süslü kokana burada da
kendi öküzüne toz kondurmamıştı.
"A... Bak o konuda
da benim öküzün hakkını yiyemem valla... Ev işi dendi mi pek bi kılıbık
kesilirdi. Elli senede bi kerem bile ellerimi bulaşığa, çamaşıra değdirmişliğim
yoktur. Lavaboda bir kirli kap koymazdı. Banyoda bi'tane kirli tutmazdı, hemen
yıkardı, asardı, kurutup ütülerdi. Ne zaman çamaşır makinesi icat oldu, gitti
alıp getirdi. Ne zaman bulaşık makinesi icat oldu, gitti, alıp getirdi. Her
bi'şeyin en son teknolojisini doldururdu eve rahmetli!"
Süslü kokana rahmetlisini
övdükçe benim cadaloz beni kötülemek için laflar üretiyordu.
"Nerde öyle öküz
bende a kardeş? Bundan on sene evvel emekli olunca, emeklilik ikramiyesiyle bit
pazarından ikinci el bir merdaneli çamaşır makinesi ile bulaşık makinesi alıp
geldiydi de, hala onları kullanıyorum. Ondan önce her şeyi elle yıkamaktan
yıldığım için, onlara bile şükrede ede pek sevindiydim. LP, LSD diye bir çok
televizyon çıktı, ama ben hala ilk evlendiğimizde aldığı o koca götlü otuz yedi
ekran siyah beyaz televizyonu kullanıyorum vallahi!"
Süslü kokana da artık
kendi öküzünü bırakıp benim hakkımda ahkam kesmeye başlamıştı.
"Al birini, vur
ötekine ayol! Benimki öldü gitti de, valla, pek bi'rahata kavuştum. Emeklilik
maaşını bana bağladılar da, alıp alıp bi'güzel yiyorum şimdi. Başımı alıp alıp
gidiyorum, bir ay oğlumda, bir ay kızımda, ne karışanım var, ne görüşenim,
gezip tozuyorum... İnşallah bir an önce seninki de rahmetli olur da, sen de
huzura kavuşursun!"
"İnşaallah!"
Yok artık! Cinayet
denilen şey bunlardan çıkmaz da, neden çıkar?! Allah'tan bankamatik sırası
geldi de çenesini tutarak parasını çekmeye yoğunlaştı; yoksa, az kaldıydı, iki
tane çakacaktım artık!
Benim arkamdaki serseri kılıklı oğlanla benim arama bir
başka serseri kılıklı oğlan gelip girmeye kalkıştı. Sıradaki oğlan hemen itiraz
etti.
"Hop, dedik! Herkes gibi sen de kuyruğun sonuna
geç!"
Gelen oğlan külhanlaşarak, "benim sıram burasıydı!
Çişimi yapmak için gittim, geldim!" deyip sıkıştığı aralıktan çıkmamak
için diretti.
Sıradaki oğlan da onu sıradan savurup atmak istedi, derken
başladılar küfürleşmeye; o onun anasına basıyordu kalayı, öteki onun bacısına!
Süslü kokana parasını çektikten sonra çantası içinden
çıkarttığı cüzdanına bir güzel yerleştirip, cüzdanı da yeniden çantasına sokup,
çantanın uzun kayışını kapkaççıların kolay kolay çekip alamayacağı bir şekilde
boynundan ve kollarının arasından geçirerek, benim cadalozun yanına geldi.
Bankamatiğin başına ben geçtim.
Küfürleşen iki serseriden biri cebinden bir çakı çekip
ötekini bıçaklamaya kalkıştı. Bıçaklanmaktan korunmak isteyen oğlan hışımla
süslü kokananın arkasına sinip, çekiştirerek onu eli bıçaklı oğlana karşı siper
olarak kullanmaya başladı.
Süslü kokana o çekiştirmenin gücüyle kıç üstü düşünce, onu
siper edinen oğlan kaçarak uzaklaştı.Eli bıçaklı oğlan da, "kaçma ulan
şerefsiz!Erkeksen dur da dövüşelim!" diye bağırarak onu kovalayarak
uzaklaşıp gitti.
Süslü kokana düştüğü yerden toparlanmaya çalışırken
çantasının ağzını açık görünce hemen içine baktı, sonra kıyameti kopardı.
"Cüzdanım! Cüzdanımı çalmışlar! Serseriler cüzdanımı kapıp kaçtı! Yardım
edin! İmdat!"
O anda duyduğum m utluluğu anlatamam. Serseri oğlanlara koca
bir "aferin," yolladım içimden. Üç aylığımı çekip bankamatik kartımla
birlikte bir güzel pantolonumun cebine sokuşturdum. Etrafta kap kaç yapacak bir
tip olması ihtimaline karşın elimi de cebime sokup paraları avuçladım.
Benim cadaloz üstüme saldırmaya başladı. Kolumdan, yakamdan
çekiştirerek, "kadıncağızın cüzdanını çaldılar, görmedin mi? Koş yakala
şunları!"
Kafayi iyice üşüttü bu kadın! Ona, "Ben yolda yürürken
nefes nefese kalırken, iki tane on sekizlik delikanlıyı nasıl yakalayabilirim?
Hem yakalasam bile civan gibi iki oğlanla nasıl başa çıkarım? Hemen şuracıkta,
Beyoğlu Emniyet Amirliği var. Gitsin, derdini orada anlatıp şikayetçi olsun.
" diyerek karşı çıktım. "Haydi gidelim biz! Restoranda benim yaş
günümü kutlayalım!"
Yaş günümü mü? Bu yaşlı cadalozla mı? Mümkün mü?
"Yaşını mı, kurunu mu, neyini kutlayacaksan, git kendi
başına kutla, öküz herif! Ben arkadaşımla Emniyet Amirliğine gidip ona yardımcı
olacağım!"
Evet, işte böyle! Yaşlı cadaloz, yaş günümde beni böyle
yalnız bıraktı.