Mekânların tereddütsüz
sıkılganlığına namzet belki de boyunduruk bildiğim. Damarlarımda akan aşka
nispet tüm nefret öğeleri kırılganlığıma gölge düşüren. Hitabet yetisi
korunaksız dünyaları tescilliyor gıybetinde dönen o rota kayıp verdiğiniz her
ne ise.
Tetikleyen suretler mi
yokluğa paye veren yoksa aşkın yalanla örtülü coşkusu mu güne hükmeden?
Günü kurtarmak belki de
umutlar seyreldikçe ya da hükümranlığında gizli ve edilgen benliğim yüzü suyu
hürmetine sevginin.
Fazlasıyla muğlâk şu
sessizlik nabza göre şerbet vermeyi beceremediğinden mi nedir yalnızlığım boyut
atlamakta.
Cürüm mü mubah mı hadi
siz adlandırın düşe kalka iz sürdüğüm kayıp imgeler tüm sırıtkanlığı ile dalga
geçerken ben bir köşede rest çekmişken hayata.
Mutlak yargılar gam
yüklü kıdemli sürgün düşlerin kopyası adeta ben seğirttikçe bir gönülden diğerine.
Hoş bir eda yüzüme gözüme bulaşan biraz üzüncü de kattık mı yok benden efkârlısı.
Sevdiğim tek yönüm, desem abartmam. Sahi hiç mi acımıyorum kendime?
Varsıl hâkimiyetlerini
yok saydığımdan beri dış mihrakların tüm edilgenliğimle konuşlanmaksa payıma
düşen başım gözüm üstüne. Varlığıma katık yaptığım ne çok duygu isabetli olup
olmadığına henüz vakıf olamasam da.
Ne de olsa haydan gelen
huya gidermiş bu yüzden hiç mi hiç yüksünmüyorum bulutlar eşlik ederken
biliyorum ki az sonra çıkacak gökkuşağı. Nereden buluyorsam bunca dertlenecek,
tasalanacak elem yüklü uzantısını ömrün.
Kâh aldatıldığım kâh
yaftalandığım kâh görmezden geldiklerine kani olduğum…
Ne zormuş büyümek değil
büyümek kemale erdi yaşım hala tutturmuşum aynı şarkıyı tutuşturmuşken elime
pembe balonları. Utanmasam bir de çığlık atacağım yolun ortasında. Zaten
herkesin kafasında ayrı bir tablo şekillendirildiğim. Ne gam… Mademki zimmetli
ruhum sevgiye hiç vakit kaybedemeyeceğim benzemek adına. En çok benzemek
istediğim yine benim. Hayır, hayır hiç de düşündüğünüz gibi benmerkezci değilim
bilakis kusurlarımın fazlasıyla farkındayım:
Madde 1: Büyümeyeceğim
gün gibi aşikâr.
Madde 2: Tozutmaya
çeyrek kala hala kıvranıyorum kimsesizliğime toz kondurmazken.
Madde 3: Kalabalığa
tekabül eden bir yalnızlık olmadığı gün gibi aşikâr.
Madde 4: Seviyorum
saflığımı hatta ahmaklık derecesindeki tüm serzenişleri duymazdan gelen o küçük
kız çocuğunu. Tek farkım kırmızı saçlarımdaki seyrek beyazlar. Mademki bulutlar
da beyaz niye dert edeyim ki. Mademki yapraklar da sarı varsın hüzne boyanayım
şu Ekimi doya doya yaşamaksa payıma düşen.
Madde 5: Zekâm en büyük
sermayemken şimdi de duygularımı katık yaptım yanına. Ne yani, hakkım yok mu
sizce ne de olsa hayatı zorlaştıran da yaşanır kılan da o yalın bir o kadar
kaotik düş dünyam.
Bir sonraki maddeyi yok
ettim an itibariyle mutlanmışken yağan yağmurla. En sevdiğim hele ki ne zaman
ıslansam nasıl koşuyorum çılgınlar gibi. Sanıyorlar ki ıslanmamak adına çabam.
Asla. Yağmurla yarışıyorum sadece en azından kendimle yarışmaktan aldığım haz
kadar. Zira ömrüm boyunca bir rol modelim olmadı: Ne eğitimim sırasında ne
meslek hayatımda ne de özel yaşantımda. Varsa yoksa gerçekleştirmekle mükellef
kılındığım uçuk hayallerim ki çoğunu da gerçekleştirdim. Gerçi devamını
getiremedim ama. Amma velâkin o dem beni daha da olgunlaştırdı yine de
çalamazken nüktedanlığımı kaderle tokuşturduğum pervasızlığım kadar beni benden
eden beyhude bir düşün altında kıstırılmışken payidar olduğunu bildiğim sevgi
yüklü bulutların mizacında saklı iken boşluğa hibeli korunaklı dünyaların
asılsız nizamlarındaki saklı kaybolmuşluk belki de yolumun her kesiştiğinde
zafer nidaları attığım: Ne bir yoksunluk ne bir eksiklik bilakis çoğaltan bir
dokunuş inancımın doğurgan ediminde çağlayan ve sağaltan mizacın boyunduruğunda
verdiğim her selamın nazarında bana dönen bir ok kadar hedefi on ikiden vuran
gök kubbeye uzattığım elimi tutacağına kani olduğum evrendeki tüm
yalıtılmışlığımı hoş gören.