Ismarlama aşkların hükümranı,

Sanrı yüklü mizaçların batılı,

Yine de hayata dair her bir imge, soluduğum gün ve gece…

 

Batılın gölgesinde yâd edilen bir günceyi takriben es geçen, manasızlık kadar da yorucu iken etmediğim her bir kelamın rötuş bellediği izlekler.

 

Münafık dokunuşların basireti bağlanmış ikilemlerin iklimlerine yığdığım; kâh anlık kâh ömürlük milatlardan arda kalan. Hangi birini sayabilirim ki ya da mimlediğim hangi dokunuşu dünden yarına sürüklemek adına, hangi zavallı serzenişi ikna edebilirim ki, gerçekçi olmaktan ziyade hassas bir yörünge iken konuşlandığım…

 

Düne uzandığım her an, çalıntı bir zaman mıdır da güle oynaya yarına yürümekten alıkoyuyorum kendimi? Hangi izmarit ise, kokusu gök gürültüsüne karışan ve hangi yangın ise kıvılcımların tezahüratı ile dinmek bilmiyor isyanı…

 

Dün, diye diye bir hal olmaktansa an’ın kıymetine hâkim bir dirayet yine olması gereken ama ne yazık ki-malı,- meli takılarına istinaden bir yolculuktansa, kulaçladığım devasa dalgalar hükmetmekte. Nereden başlasam, demem de pek akıl karı değil hani. Ne de olsa… Devamın getirmektense, sonuçlarına katlanabilecek miyim? Olmaz mı sakıncası ya da rahvan bir imgeye takılıp, peşi sıra koşarken, hızımı alamayıp tosluyorum batıl bir itikat iken kimine göre ama yine de varlığımın eşleştiği. Tokalaştığım ne çok hezeyan, hezimete sürükleyen. Bariz olansa; dünden bu güne değişime uğrayan insanlar ve haiz oldukları. Bir gülüp bir yeren yeri geldi mi sessizliğe bürünüp en büyük tepkiye maruz kaldığım…

 

Korkuyorum bazen daha doğrusu genele yayılan bir duygu bahsettiğim. Selam yüklü bir kalp her ne kadar sevginin izini sürse de nereden estiği belli olmayan bir rüzgârın acziyetime dair geliştirdiği o tutukluluk hali ki en derin yarayı deşen.

 

Bir tahakkümün esaretinde hangi duygu ise sahip olduğum, birden bire iteklenmekten muzdarip bir rakıma düşüp de eşleştiğim hâkimiyeti tüm önyargıların. Parçalanmak bilmeyen ne çok önyargı asla ihanet etmesem de düzeneğe her halükarda pekişen imgelerin israf ettiği ölümcül hükümlerken, kıyımı ölüme dair bir sürecin can çekişen tik takları.

 

Savurduğum benliğim, savrulan yetilerim ve yeri geldi mi suç addedilen anlamsızlığın sırtıma binen yükü. Ve derin bir iç çekiş hâsıl olan yine de veremezken nefesimi, adlandıramadığım ne çok doğaüstü olay.

 

Korkmak ama sadece Yaratıcının egemenliğinde geliştirdiğim savunma mekanizmamın dokunulmazlığını alt üst eden mahremiyet kollayıcı imgeler iken sansüre uğratamadığım. İnsanlar avuç avuç, yürekler ise paramparça ama görünen o ki; en asil varlık yine asla inkâr etmedikleri egolarının pervasızlığında, hidayetin israfıyla gölgelenen kutsal değerler ve yeri geldi mi hak iddia eden imtiyaz sahibi o berduş kimlikler rast geldiğim…

 

Hani, neredesiniz eski kimlikleri dost bildiklerimin?

 

Nereye kayboldu şu gün ışığı ki gecenin isine delalet onca sancıyı bir kalemde yok eden ve yâd ettiğim onca acıyı ıskalarken sevginin yardımıyla?

 

Yoksun kılındığım mı yok sayıldığım mı yoksa yoktan var eden Yaratıcının bile ihmal ettiğine dair bir inanç geliştirmişken şu münafık bakışlar?

 

Daha şimdi yanımdaydınız oysa yoksa bir asır mı geçti? Hem ben hala aynıyım, nedir patavatsızlığı şu nefret iken, imleyen anbean yine de sarsıldığıma dair geliştirdiğim hiçbir inanç yok ki, yanlış bir şey yaptığıma vakıf olup da bürüneyim yeniden eski kozama.

 

Çok sıkıldım tırtıl olarak yaşamaktan oysa nasıl da pervasız bir kelebektim hem de daha şunun şurasında ne kadar zaman geçti de ıssızlığa mahkûm ediliyorum.

 

Ya siz neredesiniz koruyucu meleklerim? Çatık kaşlı ne bir isyan ne de bir inkâr benimki hem daha şunun şurasında ne gördüm ki ahir ömürde?

 

Ne saklı dünlerim var ne de alnımın karası iken yüreği ise boğan.

 

Ne bir sanrıyım ne de bir sancı bilakis dokunmaya kıyamadığım gök kubbenin efkârıyım günbegün yalıtıldığım, anbean yanıldığım.

 

Nefret imli şarkıların yüze çarpan tokadı, sarf edilen çoğu kelam ve israfı sevginin pekiştireci en yıkıcı duygu iken nefret ve ihanet.

 

Mimlenmiş bir çakıl taşıyım belki de; dokunmasam da yaraladığıma dair geliştirdiğim bir inanç ve her nasılsa dikeni içten içe kanatan bir gözyaşıyım soluk bir gülün yaprağında.

 

Yaprak yaprak okuduğum şu saltanatı kelimelerin en büyük kefaret iken ödediğim.

 

Pervasız bir notayım hangi şarkıda nakarat olduğundan bihaber.

 

Bir tümceyim; öznesi ve yüklemi olmayan.

 

Bir ünlem işaretiyim kimine göre: Hayret ve şaşkınlığın çağrıştırdığı en bariz yanılgı belki de benimki; dünden ayrık olmayı kabullenememiş en asil zaman dilimiyim, aşkı doğuşunu müjdelerken bakir evren yine de esareti iken tek bir kelimeden ibaret ve çalan çırpan zamanın en büyük yenilgisiyim, alabildiğine israf ederken ömrü…

 

 

( Kelimelerin Saltanatı... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 17.02.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu