Tekfurdağ’da küçük bir köydü Küçükhisar. 

Küçükhisarlı Salim kaptan dokuz kardeşiyle beraber, sahip oldukları yelkenliyle Karadeniz’de Eceabatlı bir ermeni tüccarın işlerini yaparak yaşamlarını sürdürmekteydiler. 

Ermeni tüccar, tekne sahiplerinin denizden tutarak getirdikleri balıkları satın alıp tuzlayarak çömlekledikten sonra orduya satmaktaydı. İşte, Salim kaptan da balıkçılığın yanı sıra bu iş için gerekli tuzu Kırım’dan taşımaktaydı. Ne yazık ki, kazançları bol değildi ve ermeni tüccar tarafından sömürülmekteydi.

Salim kaptanın en küçük kardeşi Selim, Küçükhisar’da doğup büyüdükten sonra dünyadan bihaber bir yeniyetme olarak, on altısında abisinin himayesine girmişti. On altı yaşına karşın yirmi yaşında bir delikanlı kadar yapılı, sarışın ve mavi gözlüydü. Teni adeta nur saçıyordu. O civarda eşi emsali olmayan güzellikte bir delikanlıydı.

Ermeni tüccarın bir kızından başka evladı olmamıştı. Güzeller güzeli kızını gözünden bile sakınırdı.

Kız ise anasının gözüydü. Eceabat’a balık taşıyan kavruk denizcileri çaktırmadan baştan çıkartıp bir iki defa koynuna aldıktan sonra bir daha yüz vermeyip rencide ederek reddetmek ve peşinde koşturmak, hatta babasına şikâyet ederek adamlarına dövdürtmek çok keyif aldığı bir hobisiydi. Âşık delikanlıların ona duydukları kara sevdadan dolayı günden güne eriyerek solmaları, yaşamaktan kopmaları hiç umurunda olmazdı.

Selim’i ilk kez tuz ambarına tuz kasalarını taşırken görmüştü. Gördüğünün bir insan olup olmadığından emin olmak için hemen önüne dikilmiş, adını sormuştu. Ona, adının Selim olduğunu söyleyen oğlan, basbayağı bir insandı işte; ama gördüğü tüm insanlardan binlerce defa daha yakışıklı bir erkekti de… Oğlanı elinden tuttuğu gibi çekiştire çekiştire evlerine çıkarttı. Hiç kimsenin olmadığı evde üstünü başını adeta paralayarak soyduğu oğlana bir güzel tecavüz etti.

Selim, neye uğradığını şaşırmış bir haldeydi. Bir keresinde anasıyla babasını gizlice gözetleyerek gördüğü bu debelenmenin, böylesine büyük bir zevk verdiğini ilk kez tadıyordu.

Daha sonraki dönemde aralarındaki bu ilişki hararetle sürdürüldü. Selim’in her seferden dönüşünde, ikisi de tadı damaklarında kalan ilişkiyi yenilemek için sabırsızlıkla birbirlerine koşuyorlardı.

Ne zaman ki, kızdan evlenmeleri gerektiğini duymuş, aklı başına gelmişti Selim’in. O, kızın gayri Müslim olması nedeniyle ailesinin bu evliliğe izin vermeyeceğini düşünürken, danışmak için olanları anlattığında, iki abisi birden kızın koynuna girmedik erkek bırakmayan bir fahişe olduğunu söyleyerek küçük kardeşlerinin bu izdivacına karşı çıktılar.

Selim’den evlenmek konusunda yüz bulamayan Ermeni kızı, babasına oğlanın evlenmek vaadiyle kendisini kandırdığını açıkladığında, Ermeni tüccar Selim’in başına bela kesildi. Salim kaptanın yelkenlisiyle iş ilişkisini bitirmiş, Selim’i kızıyla evlendirmek üzere kendisine teslim etmeleri için tehditlere başlamıştı. 

Salim kaptan, hem işlerin bozulmasından, hem de Selim’i mevcut beladan uzaklaştırmak üzere İstanbul’a gitmeye karar verdi. Küçükhisar’da ki diğer kardeşlerine emanet ettiği anne ve babasıyla vedalaştıktan sonra Saim ve Selim’i yanına alarak yelkenliyle İstanbul’a doğru yola çıkmak üzere hazırlığa başladı. Ermeni tüccarı ve adamlarını atlatabilmek için belli etmeden yaptıkları hazırlıkları bitirir bitirmez bir gece sessizce yola çıktı.

İstanbul’da bir hana yerleştikten sonra, İstanbul’a yerleşebilecekleri bir ev aramaya başladılar. 

Selim’in hayatını tamamen değiştiren tesadüfler silsilesi de bu uğraşıları sırasında geldi başına…

Selim, bir ev bulmak amacıyla Langa yolunda kiraladığı fayton ile giderken, bir koçunun tekerleği kırıldığında yardıma koştu. Arabadaki iki kadın Hürrem Sultan ve Cariye Daye’ydi. Kiraladığı faytonun tekerleğini koçuya aktardı. 

Hürrem Sultan, Daye’nin çok etkilendiğini gördüğünden, olağanüstü bir yakışıklılığa sahip yardımsever Selim’e hoşgörüyle davranarak Daye’nin Selim ile tanışmasına ve kendisi namına ona talimatlar iletmesine fırsat verdi. 

Selim, yaralanmış bulunan koçunun sürücüsü Ömer Çavuş’un yerine koçuyu kullanarak arabadakileri Topkapı Sarayına götürdü. Hürrem Sultan, gene cariye Daye aracılığıyla, bu hizmetinin karşılığında memnuniyetini belirtti ve bir dileği olup olmadığını sordurttu.

Selim, tok gözlü tavırlarla sağlık dilediyse de, cariye Daye bir şey dilemesi için ısrar ederek, aksi takdirde Hürrem Sultanın çok kızacağını fısıldadığında, küçük bir denizci olduğunu, ama asıl arzusunun subay olmak olduğunu söylemeye cesaret gösterdi. 

Hürrem Sultan, onun bu dileğinin yerine getirilmesi için gereğini yapmaya karar verdi. 

Selim’i Karaağalar taşlığına aldırarak, orada Bostancıbaşı Mustafa ile tanıştırdı. Mustafa’ya, onun derdini dinlemesini ve yardımcı olmasını talimat ettikten sonra Baş haseki Dairesine geçti. 

Bostancıbaşı Mustafa ve Kapıağası Yusuf Paşa, okul komutanını saraya getirterek, Hürrem Sultan’ın Selim’in okula alınmasını emrettiğini bildirmeleri üzerine, Selim okula başladı.

İnsan hayatını şekillendiren yaşadığı tesadüflerdir.

( Hayatı Tesadüfler Şekillendirir. başlıklı yazı AliKemal tarafından 7.04.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu