Dünden kalmayım belli
ki:
Hala indinde mazinin,
Varsıl bir istikamete
düşmüşte yolum,
Düşkünlüğü belli ki
hüzün denen o ruhani bildirgenin.
Gözlerden ırak bir
cümleyim belli ki:
Rahmeti bol bir ömrün
gıybeti iken düşen dillere,
Ama düşmediğim bir
aşkın da en münafık gölgesi iken
Sevmekten bihaber
ahvalim.
Gönülsüz bir sure misin
de,
Gözden düşen bir
damlaya tavaf etmeyen
En yüzsüz isyan yine
Yaradan’ın asla tasvip etmediği,
O tehdit yüklü ve
görgüsüz cümlelerin patavatsız tesellisi
Kadar da uzak durduğum
bir muhabere iken
Yüreğin karası şu
siteme dair en aykırı cümleden ibaret.
Söz kırımı belki de soy
kırımı,
Bölmelerden ibaret şu
ruhani reçete;
Yine insanın köle
ettiği
Belki de esir düştüğü
nefsin tokadından damlayan.
Gölgeler oynaşır
karanlığı mabet eyleyip,
Siren seslerine karışır
nifak yüklü imgeler
Hayatın seyrinde
biteviye.
Sonlanmayan sayısız hikâye,
Tümden gelen sırdaş bir
hükme rağbet edipte
Soyutlanmayı arz
ettiğim en dingin ömür,
Sevmelerden ibaret
noksan bir miladı
Yâd edip.
Çatık kaşları mı, dedin
en derinde yatan dertlerin
Gönülsüz söz
birlikteliği yine peyda olan
Şu gölgelerin müridi
iken,
Gönülden gelen bir
tekerleme
Yüreğe pelesenk olan
Ve indinde en makbul girizgâh,
Henüz varamadığım o
menzilde
Tevekkülü en derinde
mabet bildiğim.
Tümden gelen bir
hezeyan,
O revnak mağlubiyetin
isyanı kadar da derbeder
Bir tükeniş yine
yüreğin meylettiği
Ve en vakur dokunuş,
Yürek kanasa da,
Silah bildiği en ılımlı
kelime:
Adı dillerden düşmeyen
ne çok varlık
Hele ki tevafuk
bildiğim bir gölgeden medet umduğum
En anlamlı niyaz,
Dilin döndüğünden de
öte
Eşleşirken yüreğin
iniltisinde
Gök kubbede aradığım
Belli belirsiz bir
hüzün nakşetse de günbegün.