Zararsız bir çocuğum
aslında ya da tüm zararım kendime, diyelim. Aa, evet bir de bacaklarını iğneyle
kopardığım kimi zayıf kimi etli karınca. Ben de karınca kararınca yeni
buluşlara imza atıyorum annem işe gittikten sonra.
Üst komşumuzun bir kızı
oldu. Çok ama çok çirkin. Bana kalsa o çocuğu çoktan satmıştım kapıdan geçen
eskiciye. En azından bir torba mandal alırdım karşılığında ve tüm sakat
karıncaları asardım annemin çamaşır serili ipine.
Dün uğradı Hamiyet
teyze.
Sordu, bir şeye
ihtiyacım var mı, diye.
‘’İstemem’’ dedim.
Ne dese beğenirsiniz?
‘’Canın isterse. Ben de
çok meraklıydım sanki.’’
Merdivenlerden iniyordu
ki; postacı bizim kapıyı çaldı. Baktı ki açan yok, sırayla bastı zillere.
Aptal postacı, ne var
ki her aybaşında çarpık el yazısıyla yazılmış soluk tenli mektupları getiriyor.
Bir kez annemi okurken
yakaladım. Hüngür hüngür ağlıyordu. Beni gördü ve sildi yaşlarını. Ve sakladı
okuduğu kâğıdı. Nereye saklamış olabilir, demem kalmadı ki mutfak masasında
buldum.
Okuması zor oldu lakin
hiçbir kelime hiçbir anlam taşımıyordu.
Kimin yazdığını
bilmiyorum zira zarfı bulamadım. Belli ki annem onu yırtıp atmış. Keşke mektubu
da yırtmış olsaydı.
Derken çekmecelerin
birinde bir resim buldum. Çok çirkin bir resimdi hem de en çirkininden ve
adisinden.
Bir adam ve yanında
annem. Olacak iş mi?
Ya resim çekilirken ben
nerdeydim? Annem soracağım ama çekiniyorum ne de olsa o dağınıklığı gördükten
sonra beni iki gün banyoya kilitledi. Ama iyi de oldu. Ne kadar haşere varsa
hepsini parçalara ayırdım.
Hamiyet Teyze, hani şu
üst katta oturan cazgır kadın. Annemle fısır fısır konuşurken duydum:
‘’Aklın varsa bu çocuğu
en kısa zamanda uzaklaştır evden. Benim bildiğim bir yer var. Bir akrabanın
kızını oraya yatırdılar ve…’’
Sonrasını duyamadım.
Belli ki fark ettiler uyandığımı ve kısa kestiler konuşmayı.
Deli kadın, sen işine
baksana. Hem bak, yeni bebeğin oldu. Benimle uğraşacağına ıslak bezlerini
değiştir o piç kurusunun.
Annem çok kızıyor bana:
Neymiş efendim, ağzım bozukmuş. Durun hele bir büyüyeyim ben neler edeceğim…
Aklıma gelmişken, şu kaşıntı tozunu asılı çamaşırlara serptim de günlerce
kaşınmaktan yara oldu Hamiyet kadının her yeri.
Sen baksana işine
gücüne be kadın!
Ne diyordum? Hah,
buldum: Şu suratsız adam. Kim ola ki?
Sanırım annemin
çalıştığı fabrikada vardiya şefiymiş.
Bir kez iş dönüşü
annemle kapıya kadar geldi. Annem, ben uyuyorum sandığından olsa gerek, kapının
önünde epey vakit geçirdiler. Benden kaçar mı ya? Hem dur bakalım, daha babam
gideli şunun şurasında kaç ay oldu ki…
Aslında babamın nereye
gidip de ne zaman geleceği meçhul lakin o gittiğinden beri annem bayağı mutlu.
Bazen ben uyurken yanıma gelip okşuyor başımı ve hep mırıldanıyor aynı
şarkıyı:’’Şimdi uzaklardasın.’’ Gerisini söylemiyor.
Bir kez ağlarken duydum
annemi:’’Beter ol, e mi?’’
Sahi ne yaptı ki babam?
Aslında çok içerdi ve her sarhoş oluşunda
evire çevire döverdi beni. Annemi de odalarına götürür ve kitlerdi kapıyı. Hep
garip sesler duyardım içerdeki odadan. Annem yüzü gözü şiş ve kan çanağı
gözlerle çıkardı odadan hem de saatler sonra.
Birkaç kez annemi
öğürürken duydum haftalar sonra ve yine Hamiyet teyze ile konuşurken yakaladım.
‘’Elini çabuk tut
kardeş. Vakit geçmeden aldır o…’’
Gerisini duymadım yine
beni görünce sustular.
Annemin paraya ihtiyacı
varmış besbelli. Bileziğini çıkardı kolundan bir kez ve ederi ne diye, Hamiyet
teyzeye sordu. Bir daha da kolunda görmedim.
Kaç zamandır annem çok
geç dönüyor işten ve hiçbir şey de söylemiyor. Sorsam biliyorum ki, azarlayacak
ve evire çevire dövecek beni.
Gecenin bir vakti annemin
iniltisiyle uyandım. Yine banyodaydı ve nasıl da kaygılı.
Sabah da erkenden çıkıp
gitti. Gitti gideli kaç gün geçti. Ne ses var ne soluk. Umurunda bile değilim.
Belli ki bir şeyler ters gidiyor. Az evvel kapının kilidi açıldı ve elinde bir
somun ekmek ve kuru iki soğanla arz-ı endam etti Hamiyet Kadın.
‘’Al’’ dedi. ‘’Bu sana
yeter de artar bile!’’
Annemin nerde olduğunu
sordum. Oralı bile olmadı.
‘’Seni göndermediğine
şükret ve otur aşağı’’ diye payladı beni.
İki gündür sular da
akmıyor ve her yer pislik içinde. Banyoya gitmeliyim, her yerim sidik içinde.
Kaşınıyorum ve alev alev vücudum.
Allah’tan her yer böcek
kaynıyor da boş kalmıyorum.
Kalan ekmek zaten
küflendi. O kadar açım ki… Susadım da!
Çok açım ve çok halsiz.
Her şey bulanık görünüyor. Keşke Hamiyet cadısı gelse de karnımı doyursa. İyi
değilim hem de hiç iyi değilim. Uyumak istiyorum sadece ve annemin gelmesini…
Nerdesin anne?
***
‘’Müdürüm, bu çocuk
baygın üstelik yürüme engelli. Hemen ambulans çağırıyorum. Hangi vicdansız
çocuğu bu şekilde bırakabilir ki? Siz de bakın bakalım etrafta ölen kadınla
ilgili ne var ne yok. Alo, evet, Sümbül sokağa hemen bir ambulans gönderin.
Çabuk olun yalnız.’’
***
‘’Selam ufaklık. Daha
iyi misin bu sabah?’’
‘’Annemi istiyorum ben.
Nerede o?’’
‘’Babanın yanında.’’
‘’Ya, babam nerede?’’
‘’İkisi de cehennemde’’
‘’Ya, ben neredeyim?’’
‘’Hoş geldin yeni
dünyana delikanlı.’’
‘’Siz kimsiniz?’’
‘’Müdür baban, evlat.
Merak etme, güvendesin artık.’’