Emekli memure Hacer İplikçi'nin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir.
Başına gelen herşey, mutfaktaki masasında öğlen yemeğini yerken cep telefonunda Halil Sezai'nin 'İSYAN' şarkısı tınladığında başladı. Telefonu açıp konuşmaya başladı.
"Alo!"
"Buyrun?"
"Hacer İplikçi?"
"Evet! Benim, buyurun!"
"Hanımefendi, ben komiser yardımcısı Sedat Varol... Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Bürosundan arıyorum. Yaka numaram (biiippp!)"
"Buyurun komiserim, bir emriniz mi vardı?"
"Dün, telefonunuzla milletvekilimiz sayın Abizittin Şemsettin beyefendinin (biiippp!) no'lu cep telefonuna on kez mesaj çekerek hakaret ve küfür ettiğiniz ihbar edilmiş ve iş bu sebep ile cep telefonunuzun izlemeye alınmıştır. Hakkınızdaki iş bu suç duyurusu nedeni ile en kısa zamanda lütfen Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak ifade veriniz!"
"Ne demek şimdi bu? Kamera şakası filan mı yapıyorsunuz, ne?"
"Hanımefendi, böyle bir isnatın şaka olabilmesi mümkün mü? Sanırım o mesajları çekerek başınıza nasıl bir iş açtığınızın farkında değilsiniz!"
"Ben hiç kimseye mesaj filan çekmiş değilim beyefendi! Bu bir saçmalık!"
"Tamam hanımefendi! Ben sizi Cumhuriyet Başsavcılığına aktarayım, oradan sorun mademki!... Tamam, aktardım, lütfen (biiippp!)'ü tuşlayın."
"Tamam, oradan öğreneyim madem..."
Hacer İplikçi verilen numarayı tuşladıktan sonra ne savcılığa, ne de başka bir yere ulaşlamadı.
"Allah belasını versin bu telefon sapıklarının! Böyle eşek şakalarıyla nasıl bir tatmin duygusu tadıyorlar bilmem ki!" diye söylenerek telefonunu çantasına attı.
*
Komiser Yardımcısı olduğunu söyleyerek ona bu eşek şakasını(!) yapan genç adam ise o arada Kanada'daki sevgilisiyle uzun bir sohbeti başlatmıştı:
"Hello Darling how are you?" (Merhaba sevgilim, nasılsın?)
"Thank you my dear!" (Teşekkür ederim sevgilim)
"You are looking to a different phone number ... it was something to your own phone?" (Değişik bir telefon numarasıyla arıyorsun... Kendi telefonuna bir şey mi oldu?)
"No! I got a phone I opened to international calls, calling him ..." (Yok... Hayır! Yurtdışı görüşmelere açtığım bir telefona girdim, onunla arıyorum...)
"Ha ha ha ... someone will go again raised pattern on an invoice?" (Ha ha ha... Desene yine kabarık bir fatura gidecek birisine?)
"Ha ha ha ... so in a country that was very stupid of me to like us worthy to pay the phone bill?" (Ha ha ha... Bu kadar çok aptalın olduğu bir ülkede bizim gibilere telefon faturası ödemek yakışır mı?)
*
Hacer İplikçi, yapılan ilk eşek şakasını tam da unutmuştu ki, adresine yollanan üç milyar liralık faturayla ikinci eşek şakasını(!) telefon şirketi yaptı. Bu kazığın, telefonunu yurt dışı konuşmalara açtıran ilk eşek şakasının kurgulayıcısı sahte Komiser Yardımcısı tarafından atıldığını öğrendikten sonra, evine haciz gelmemesi için bankadan üç milyar lira kredi çekip faturayı ödedi.
Ne var ki, kurgulanan her eşek şakası bula bula onu bulmaktaydı. Kötü kader!
Bu gün maaş günüydü. Gitti, bankamatik kuyruğuna girdi. Emekli maaşını çekecek, bankaya gidip çektiği kredinin taksitini ödedikten sonra elde kalan parayla da bir sonraki maaşa kadar geçinmeye çalışacaktı. Önünde ve arkasında gayet şık iki beyefendi, arkasındaki beyefendinin arkasında da yine oldukça şık bir kadın vardı, Önündeki şık adam parasını çekip de sayarak çıkıp giderken bankamatik kulübesine girdi. Bankamatik kartını yuvasına sokup şifresini yazdı, fakat parasını çekemedi. Kartını geri çıkartıp yeniden denemek istedi ama kartı da geri çıkmadı. Ne olduğunu anlayabilmek için uğraşmaya başladı.
Bu uğraşısı biraz uzayınca arkasındaki şık beyefendi bankamatik kulübesinin kapısını tıklatarak açtı, çok kibar mimiklerle, "Para mı kalmamış hanımefendiciğim?" diye sordu.
Adama aynı nezaketle, "kartım sıkıştı efendim," diye karşılık verdi.
Kibar ve şık beyefendi, "bir kere de ben bakabilir miyim?" diyerek içeri girdi. O da bir süre uğraştı, fakat kartı çıkartmayı beceremedi. "Bankaya telefon ederek ne yapmamız gerektiğini bir soralım..." diyerek cebinden telefonunu çıkartarak bankayı aradı. Hemen sonra da telefonu Hacer İplikçi'ye teslim etti. "Buyurun, siz görüşün hanımefendiciğim!"
"Size de zahmet verdim beyefendiciğim, çok teşekkür ederim!"
Telefonu kulağına götüren Hacer İplikçi, karşı taraftaki çağrı merkezinin komutlarını tuşlamaya başladı.
"Kayıp çalıntı kart işlemleri için 2’ye, şifre işlemleri için 3’e basınız…”
İlgili rakamları tuşladıktan sonra karşısına çıkan müşteri temsilcisiyle konuşmaya başladı.
"Size nasıl yardımcı olabilirim efendim?" Müşteri Temsilcisinin de insana güven veren kibar bir sesi vardı.
Sorununu anlattı. "Maaşımı çekmek için geldiğim falanca yerdeki bankamatik makinanıza maaş kartım sıkıştı. Geri çıkartamıyorum."
"Size hemen yardımcı olmaya çalışacağım hanımefendi! Adınız soyadınız?"
"Hacer İplikçi!"
"Hacer İplikçi hanımefendi, lütfen başka birine göstermemeye özen göstererek konuştuğunuz telefon ile şifrenizi tuşlatınız!"
Hacer İplikçi, kulübede kendisine yardımcı olmak için bulunan şık ve kibar beyefendiye hafif sırtını dönerek istenilen şifreyi tuşlarken, 'böyle bir kibar insana güvensizlik ayıp oluyor belki, fakat sütten ağzım yanınca yoğurdu üfleyerek yemek zorundayım,' diye düşündü. Telefondaki müşteri temsilcisine, "Tamam, tuşladım hanımefendi," diye bilgi verdi.
Müşteri Temsilcisi memnun, "Çok iyi hanımefendi! Evet, bilgisayarımızda da kartınızın sıkışmış olduğu görülüyor. Kartınızı teslim almak için lütfen onbeş dakika içinde en yakın şubemize ulaşarak, oradaki yetkililerden yardım isteyiniz!"
"Peki, olur..."
Hacer İplikçi, şık ve kibar beyefendinin telefonunu teslim etti. "Size çok çok teşekkür ederim beyefendiciğim!"
Adam, "Estağfurullah hanımefendiciğim! Ne demek? Bir yardımım dokunabildiyse bana ne mutlu..." diyerek bankamatik kulübesinin kapısını açıp yol verdi. Birlikte çıkıp gittiler.
Onların çıkıp gittiği esnada sıradaki şık kadın kulübeye girdi ve girdikten az sonra elinde bir deste parayı tutarak çıkıp oradan uzaklaştı. Uzaklaşırken, denk geldiği bir çöp konteynırına elindeki bankamatik kartını attı.
Hacer İplikçi, banka şubesine ulaşıpta derdini anlattığında, anlattıklarının yalnış olduğunu, parasının tamamını az önce bankamatik makinesinden çekmiş olduğunu öğrendi.
Bu üçüncü eşek şakası biraz ağır gelince taansiyonu yükseldi, zar zor bir yere oturarak düşüp bayılmaktan kurtuldu.